#dahaiyiben: Alışveriş Rejimi

Mayıs ayının başlarıydı.

O kadar yoğun bir tempo içindeydim ki, ne “Ay, bahar yorgunluğu şekerim, bu aralar bir halsizlik bir halsizlik sorma.” bahanesinin arkasına sığınıp tembel keyifler çatabiliyordum; ne de günlerin uzamasını, havaların ısınmasını fırsat bilip kendimi sokaklara atabiliyordum.

Sabahtan akşama kadar şirkette çalışıyor, işten çıkıp yüksek lisans derslerine giriyordum. Yetmiyormuş gibi, dönem sonuna geldiğimiz için, geceleri de ya sınava çalışmam, ya da bir ödev, proje, sunum için araştırma yapmam ve kafa patlatmam gerekiyordu.

Bu uykusuz gecelerde, beni en çok motive eden şey, yaklaşan Fas seyahatimizdi.

Ne zaman kendimi tükenmiş hissetsem, Fas seyahatimiz için biraz araştırma yapıyordum. Çok heyecanlıydım; çünkü daha önce hiç gitmediğim bir ülke ve hatta hiç ayak basmadığım bir kıta söz konusuydu. Uzun zamandır hiç bir seyahat için bu kadar çok heyecanlanmamıştım.

“Hadi kızım, ha gayret, yüksek lisansın şu dönemini bitir, Fas seni bekliyor.” diyerek kendi kendimi motive ediyordum.

Bu motivasyon seanslarımda sürekli aklımdan geçen bir şey de “Gitmeden önce mutlaka alışverişe çıkmalıyım.” oluyordu. Fas’ta mini eteklerimle gezemeyecektim, diğer yandan pantolon giymek için de hava fazla sıcak olacaktı. O yüzden uzun elbiselere ihtiyacım vardı. Upuzun rengarenk, uçuş uçuş elbiseler satın almam ‘gerekiyordu’ (!).

IMG_7737.jpg

Tabii ki o curcunada değil alışverişe çıkmak, bilgisayarın başında bu işe zaman ayırıp online sipariş vermeye bile fırsatım olmadı.

Günler hızla geçip, seyahat zamanı gelip çattığında, valizimi hazırlamak için, dolabımın karşına dikildiğimde, dolabımda dokuz gün boyunca giyebileceğim ve hatta bir kaç yedek koyabileceğim kadar çok uzun elbise buldum.

“Harika” dedim, o zaman. Çünkü günü ve seyahati kurtarmıştım.

5c00385366946ece294cc865e37264f4.jpg

Gelgelelim, aslında bu durum hiç de harika filan değildi. Neye sahip olduğumun ve dolabımda neler olduğunun bile farkında değildim. Daha da fenası, dolabımda giyilmeyi bekleyen onlarca kıyafet varken, ben hala “ihtiyacım var.” ve “satın almam gerekiyor” gibi cümleler kurmaya devam ediyordum. Buna gerçekten inanıyordum da.

Tabii ki önümde harika bir seyahat uzanırken, bunu kendime dert etmedim. Hemen, kendimi haklı çıkartacak bahaneler buldum: Daha önce avukatlık yaparken, daha formal kıyafetler giymem gerekiyordu; pek çok davet ve kokteyle katıldığım için bir sürü kokteyl elbisem olmuştu, haftasonları ile seyahatler içinse daha spor kıyafetler tercih ediyordum. Dolayısıyla bu kadar çok kıyafetim olması normaldi (!).

“Peki bu kadar çok kıyafetim varken, neden hala alışveriş yapmaya devam ediyorum?” sorusunu da kendime sormaktan özenle kaçındım ve konuyu kapattım.

IMG_9342.JPG

Ta ki kendimi Fez’de, içerideki kokuya tahammül edebilmek için burnuma bir dal naneyi dayamış halde, kimyasal boyaların içinde çalışan kadınları, adamları ve hatta çocukları izlerken bulduğum ana kadar…

Oraya, çok ucuza kaliteli deri çantalar ve montlar alacağımız için nasıl bir şevkle gittiğimizden utanarak…

Kalbim kırılmıştı. Gün boyu konuşamadım, fotoğraf çekemedim, etrafla ilgilenemedim. Gözümün önünde sürekli o tabakhanede çalışanların görüntüleri geliyordu.

IMG_9391.JPG

Üstelik de benim gördüğüm, turistik gezilerin bir parçası olan ve muhtemelen diğerlerine kıyasla iyi şartlarda bir çalışma ortamıydı. Mesela Bangladeş’e gitsem, tekstil atölyelerini gezsem nelerle karşılaşırdım, kimbilir.

Türkiye’ye döndükten sonra, bu konuya takılı kaldım. Her fırsatta tüketime, fast-fashion’a, tekstilin çevreye etkisine ilişkin videolar, belgeseller izlemeye, makaleler okumaya başladım. Öğrendiklerim beni gerçekten şaşırttı ve etkiledi. (Bunlardan ayrıca bir yazıda bahsedeceğim.)

 

Mayıs ayından beri (annemin bana yaptığı bir kaç harika kıyağı saymazsak) hiç kıyafet alışverişi yapmadım. Üstelik her gün başka bir kıyafet giydim, bir giydiğimi de ikinci kere giymedim. (Basic etek ve beyaz tshirt gibi demirbaşları saymazsak…)

9d273b9b2ee616cb6a6eab24f7894528.jpg

Ve fark ettim ki, aslında hiç de alışveriş yapmaya ihtiyacım yokmuş. Dolabımda üzerinde etiketiyle bekleyen, bir terzi tadilatına götürmeye üşendiğim için giymediğim, gerilerde kaldığı için unuttuğum o kadar çok kıyafet varmış ki!

Hatta yol arkadaşım Elif, “Eskiden seni aynı kıyafetle ikinci kere gördüğüm olurdu, üzerinden çıkarmadığın, haftada en az bir kere giydiğin bazı şeyler vardı. Bu aralar her gün bambaşka çok güzel şeyler giyiyorsun. Hayırdır?” diye sordu.

abd4b2472095feb9074f650c5f982ac6

Sebebi, deneme yanılma yoluyla geliştirdiğim, sonra annemin de kullanıp verim aldığı çok basit ama çok etkili bir yöntemdi:
Dolabımda bir rafı tamamen boşalttım. Her gün dolabımdan bir kıyafeti alıp giydim.

Eğer ki, içinde kendimi gerçekten harika hissediyorsam veya benim için asla vazgeçilemeyecek kadar özel bir anlamı varsa, o kıyafeti bu boşalttığım rafa kaldırdım. Ve bu rafa koyduklarımı tekrar giymedim.

Çünkü bunu yapmasaydım, sürekli elim o içinde kendimi iyi hissettiğim parçalara gidecek, diğerlerini test etme fırsatı bulamayacaktım.

Benim için bu kadar vazgeçilmez değilse, beğenen birine hediye ettim, işine yarayabileceğini düşündüğüm birine verdim veya bu parçaları Mushaboom Dükkan’dan yeni sahiplerine ulaştırdım. Çöpe atmadım, çünkü çöpe attığımız her bir tekstilin çevreye ne kadar zararlı olduğunu öğrendim. Sürdürülebilir olacak şekilde yeniden değerlendirilmesi ve kullanılması için elimden gelen çabayı sarf ettim.

b13685e4cdcd39342b0f2965da2cd1a3.jpg

Sonuç mu?

Dolabımdaki yazlık kıyafetlerin hepsini giymiş oldum.

Her gün bambaşka bir kıyafet giydim. Bir giydiğimi ikinci kere giymedim.

Yüzden fazla parçaya Mushaboom Dükkan üzerinden yeniden hayat verdim. Gerçekten güzel parçaları, piyasada alınabileceğinden çok çok ucuza yeni sahiplerine kavuşturdum.

Dolabımda hala çok fazla parça kıyafet olmakla birlikte, en azından askıların arasında milimetrik de olsa boşluklar oluşmaya ve dolabım hafiften ferahlamaya başladı.

Bence en vurucu kısmı şu ki; vazgeçilmez olduğuna karar verdiğim kıyafetleri koyduğum raf henüz dolmadı.

7f8029cb62b91e3fc4dcb3f0babea9f0.jpg

Hadi bugün bir kaç dakikanızı ayırıp, dolabınızın kapaklarını açıp şöyle bir bakın. Gerçekten giyecek hiç bir şeyiniz yok mu? Veya gerçekten dolabınızdakilerin hepsini kullanıyor musunuz?

Hemen bir temizlik operasyonuna girişin demeyeceğim. Çünkü açıkçası ben, oturup bir günde dolabı elden geçirme, giyilmeyen kıyafetleri atma fikrine ben sıcak bakmıyorum. Bu çok sıkıcı ve tüketici bir işlem. Ben defalarca kalkışıp birkaç saat sonra, ortalığı aşırı dağıtmış olarak pes ettim.

Diğer yandan, bir kıyafetle bir gün geçirmeden onun sizin için ne kadar vazgeçilmez olup olmadığını tespit etme çabası çok gerçekçi olmuyor. Askıda durduğu ile üzerinizde nasıl durduğu arasında fark var. İçinde nasıl hissettiğinizi anlamanız da biraz zaman alıyor.

Hem de konu tekstilse “çöpe atmak” gerçekten yapılabilecek en yanlış şeylerden biri.

e3f4625f1b0745f3e2cb8f20c1506d12.jpg

Benim denediğim raf formülünü gerçekten şiddetle tavsiye ederim. Bir günde mucizeler olmayacak; ama gerçekten işe yarıyor. Elden çıkarmak istediğiniz parçaları, belediyelerin bağış kutularına atabilir, çeşitli web sitelerinden satabilirsiniz. Elinizi başlarda korkak alıştıracaksınız, ama inanın azaldıkça daha da azalmak istiyor insan.

Tabii bunun etkili olabilmesi için bir “alışveriş rejimi” da şart.

Kulağa geldiği kadar korkutucu bir şey değil. Paçoz paçoz gezmenizi de gerektirmiyor. Emin olabilirsiniz ki, bu güne kadar mutlaka sizi uzun bir süre götürecek kadar çok ve güzel parça satın almışsınızdır. Hedef olarak bir ay gibi bir süre koyabilirsiniz.

Ne zamandır yapmak istediğiniz (almak istediğiniz demiyorum dikkat!) ancak bütçe ayıramadığınız bir şeyler mutlaka vardır. Alışveriş yapacağınız parayla da bunu yapın. Mesela bir kursa yazılın. Canınız sıkıldıkça alışverişe değil, yeni hobinize zaman ayırın.

Hayatınızda bu kadar küçük bir detay gibi görünen şeyin, ne kadar çok şeyi değiştireceğine inanamayacaksınız.

Ben konu hakkında çeşitli bilgiler paylaşmaya devam edeceğim, sizden de tavsiyelerinizi, arınma hikayelerinizi, alışveriş orucu maceralarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.

Ferahlayarak kalın!

 

#dahaiyiben: Alışveriş Rejimi” üzerine 4 yorum

  1. Deni dedi ki:

    Yine harika bir yazı olmuş, ben de 2 sezon giymediğim kıyafetleri tutmuyorum. Bir de giyilemeyecek durumda olanları h&m’in geri dönüşüm kutularına koyuyorum.

    Beğen

  2. Merve Uzun dedi ki:

    Ne güzel anlatmışsınız! Ben de benzer bir kafaya geldim. Alışveriş ve tüketime dair en çok etkilendiğim şey de Mujica’nın şu sözü oldu: “Bir şey satın aldığımda ya da siz satın aldığınızda, ödemeyi parayla yapmıyoruz. Ödemeyi, yaşamımızdan para kazanmak için harcadığımız zamanla yapıyoruz.” Bu cümleden yola çıkarak farklı egzersizler yaptım kendimce. Blogumda da yazdım hatta: http://sinmarin.blogspot.com.tr/2017/03/less-is-more.html

    Beğen

  3. GökkuşağıDosyasıEylül dedi ki:

    Ben de ne zamandır dolabıma “dalmayı” bekliyor ve erteleyip duruyorum. Sanırım gözümde büyütüyorum, bu yüzden senin yönteminle azar azar kurtulmak iyi fikir. Bir de “ay bunun anısı var”, “yok bunu veremem, şimdi içine giremiyorum ama kilo verince mutlaka giyerim” diye beklettiğim onlarca kıyafetim var. O kilolar da bir türlü verilemedi! 😦 Ha bi de üstelik kafamdan ne geçiyor biliyor musun? “Kendime küçük beden güzel motivasyon kıyafetleri alayım, onlara bakarak kilo vereyim!” Off tam klinik vakayım anlayacağın! 🙂
    Bu arada ben de asla kıyafet atmam. İkinci el pazarlarında satıp, sokak hayvanlarına mama parası çıkaran birkaç kişi tanıyorum, onlara gönderiyorum, ayıklama fırsatı bulduğumda. 😉

    Beğen

Yorum bırakın