Yeni Burun ve ‘Bana Her Saat Uyar’ Hayatı

Bizim toplumda oldukça yaygın kullanılan bir laf vardır: “Aman evladım icat çıkarma şimdi.”

Bunun inadınaymış gibi ben durup durduk yerde sürekli icatlar çıkarırım.

Hayatım çok düzenli ve kontrolüm altında ilerlemeye başladığında, sıradan, monoton ve vasat bir hayat yaşadığımı düşünmeye başlarım.

Hayatımda aksiyon, heyecan ve yenilik isterim. Kurcalamayı, denemeyi, keşfetmeyi severim. Her şeyi merak ederim. Kendim başta olmak üzere, etrafımdaki insanların limitlerini büyük bir zevkle ve eğlenerek zorlarım. “Yapma” veya “Olmaz”dan anlamam. Kafaya bir şeyi taktıysam aksini asla kabul edemem.

Her zaman gidilecek istikametler, yapılacak işler, denenecek şeyler vardır aklımda. Sürekli notlar alır, planlar yaparım.

Bütün bu curcuna arasında çok hızlı aldığım büyük kararlarım vardır.

“İyi düşündün mü?” diye sorarlar. “Bu kadar emin hareket ettiğine göre, B planın kesin vardır.” derler. Aksine. Genelde pek düşünmem, içimden gelen sesi dinlerim.

Gerçi komik bir laf bu “içten gelen ses.” Çok yapay, çok klişe. Üstelik de aslında, bu bir ses değil, bu bir his, bir duygu durumu.

824c50bf459334891836a3aed1a18421.jpg

Şöyle ki; bir durum, fikir, ihtimal hakkında düşündüğümde güzel bir heyecan hissediyorsam, yüzüme içten bir gülümseme yerleşiyorsa, içimdeki enerjinin hareketini duyumsuyorsam, oturup çok da ölçüp biçmem, mantıklı sebepleri sorgulayarak enerjimi harcamam, onun peşinden giderim. Bir günde avukatlığı bırakmaya karar verebilir, aşık oldum diye bir adamın peşinden binlerce kilometre yol yapabilir, sırf aradığım gibi tabak bulamıyorum diye işten erken çıkıp seramik dersi almaya başlayabilirim mesela.

Çok sevdiğim bir cümle vardır: “Eğer yıllar sonra, geriye dönüp baktığında bunun yüzünde bir tebessüm oluşturacağını düşünüyorsan durma yap. Ama içinden gelmiyorsa, emin değilsen, o zaman boşver gitsin.”

Her seferinde beni seven insanları aldığım kararlarla endişelendiririm. Benden duyabilseler rahatlayacakları, B planları veya kulağa mantıklı gelen gerekçeler çoğu zaman sunamam. Yine de aradan zaman geçtikten sonra o kararın ne kadar doğru bir karar olduğunu birlikte şaşkınlıkla fark ederiz.

MBA yüksek lisansımın son dönemecini koşarken, ödev ve proje teslimleri ardı ardına yığılmışken, şirkette bölüm değiştirmiş ve bir proje için çok yoğun biçimde çalışıyorken, ben yine bir icat çıkardım.

d2734fce5747996d22643ec7c1fc8448.jpg

Tam “Heh her boku yedin bir fıstıklı bok kaldı.” cümlesini hak eder biçimde, geçen hafta burnumdan ameliyat oldum.

“Ne var ki burnunda?”, “Bu kadar rahatsız mıydın ki?”, “Hiç ihtiyacın yok aslında.”lar bir tarafta, “Doğru bir zaman mı şimdi?” , “Gerçekten bu ameliyatı olmak zorunda mısın?”lar diğer yandayken…

Nefes almakla ilgili bir problemim vardı zaten; şeklini değiştirmek de uzun zamandır aklımdaydı. İçimden gelen “Hadi, şimdi doğru zaman” hissi de beni her zamanki gibi yanıltmadı. Çünkü bu vesileyle, uzun zamandır sürümcemede kalan bambaşka bir konu da çözüme kavuştu.

1c786c8374d0bed523bad3c546691302.jpg

Şimdi bandajlar içindeyim, mosmor gözlerim var. Kafamı uzun süre öne eğmem yasak, saçlarımı yıkamam yasak. Burnumun neye benzediğini henüz bilmiyorum. Bir sürü ilaç kullanıyorum. Ama şu anda bahsetmek istediğim şey bu değil. Tamamen iyileşip bütün süreci atlattıktan sonra, bu ameliyat hakkında ayrı bir yazı yazar, bütün merak edilenleri cevaplarım zaten.

b21a3195d89640b355c6ee648ce225bb.jpg

Bu ameliyatın şöyle bir faturası veya başka bir bakış açısına göre piyangosu vardı: 20 gün istirahat.

Ben çalışmaya 2010 yılında başladım. Aradan geçen sürede üç farklı iş yerinde çalıştım, bu iş değişikliklerim arasında da çalışmadan geçirdiğim gün sayısı en çok 3-4 gün oldu.

Bu sürede elbette yıllık izinlerim, uzun bayram tatillerim ve hatta bütün bunlara ek olarak kullandığım ücretsiz izinlerim oldu. Ancak bunların hiç birinde evde oturmadım ben.

Ardı ardına üç gün tatil varsa, benim bakış açıma göre bu yepyeni bir yer görmek için harika bir fırsattır ve yapılabilecek tek şey: seyahate çıkmaktır.

Dolayısıyla ben gerçekten uzun yıllardır evde ardı ardına üç gün hiç geçirmemiştim.

Bu yüzden 20 gün evde oturmak, benim için en az yeni bir burna sahip olmak kadar heyecan verici bir şeye dönüştü.

Gerçi bunun beş gününü, ne yaptığımı çok bilmeden, uyku – uyanıklık arasında geçirdim. Fakat geriye kalan on beş günü çok daha verimli ve keyfini çıkartarak geçirmeye kararlıyım. Bu sırada bol bol okumayı, hayatım hakkında kafa yormayı ve yazılar yazmayı planlıyorum.

Dün akşam bir plan hakkında konuşulurken, “Bana her saat uyar.” dedim. Dudaklarımdan dökülen bu cümleye şaşırıp kaldım. Gerçekti. Garipti. “Bir kere daha söyleyebilir miyim bu cümleyi? O kadar hoşuma gitti ki!” dedim. Şu sıralar söylemeyi en sevdiğim cümle bu olacak: “Bana her saat uyar.”

Size güzel hisler veren her şeyi kovalayarak kalın!
Kocaman sevgiler,

 

Yeni Burun ve ‘Bana Her Saat Uyar’ Hayatı” üzerine bir yorum

  1. Yelda Hacaloğlu dedi ki:

    Geçmiş olsun… İçinden geliyorsa yapmak gerek… Bende derim ki hep “aklımda kalacağına ardımda kalsın”…

    Beğen

Yorum bırakın