Şehir portakal çiçeği kokarken gel, ama en belalı mahalleleri gez: ADANA

Adana son bir kaç yılda çok popüler bir hafta sonu istikameti oluverdi.

Ben üniversitede okurken, “Adanalıyım” dediğimde genelde burun kıvırılırdı; şimdi “Adanalıyım.” dediğim anda “Beni de götürür müsün?” sorusu geliyor.

Bunda, Adana hakkında çıkan haberlerin, çekilen dizilerin ve belgesellerin, bir de Portakal Çiçeği Festivali’nin büyük etkisi var sanıyorum. Bir de influencer’ların paylaştığı çok iştah açıcı fotoğraflar ile videoların…

Ben, ayda bir kere Adana’ya cilt bakımı ve kuaför işlerim için gitmeye devam ediyorum. Bu gidişlerimde zaten günün büyük bir kısmı bu bakım fasılları ile geçiyor, bir tek kebap yemek için çıkıyorum dışarı. Onun dışında özlediğim kişilerle görüşüyorum.

Bu yüzden ne zaman misafir götürsem, ben de doğup büyüdüğüm şehre dair bir sürü yeni şey keşfediyorum. Daha önce de kızlarla gittiğimizde, ilk defa türbeleri gezmiş ve nehirdeki kayık turu yapmıştım mesela. Adana’ya ilk defa gidecek olanlar tavsiyeler için o yazıya göz atabilirler. 

Sarhoş sanılan kişinin kafasından mermi çıkması haberinden sonra, ‘bela ikili’ (bela ikili diyorum çünkü ikisiyle tanıştığımdan bugüne kadar alkol toleransım kesinlikle on katına filan çıktı! ) ile bir whatsup grubu kurmuştuk, bu blogun adına göndermeli: Daily dose of Adana. Sürekli birbirimize Adana’ya dair haberler ve görüntüler yollayıp duruyorduk. Cüneyt Özdemir’in dünyanın her yerinde çektiği videolara “Bu gün de Adana’ya gidemedik.” diye başlamasıyla çok eğleniyorduk.

En sonunda o da Adana’ya gidince, “Sıra bizde” diyerek yola çıktık.

IMG_1638.JPG

 

Cuma günü öğleden sonra, Adana’ya ayak basıyoruz. Bütün istekler ve soruları bilmediğim yerlerden geliyor: “AK-47 sıkabileceğimiz bir yer var mı?”, “Hürriyet Mahallesi’ni gezebilir miyiz?”, “Şimdi buraların en belalı yeri neresi oluyor?”, “Gece nerede dans edeceğiz?”

Bunların hiç biri hakkında hiç bir fikrim yok. Bugüne kadar gelen herkesin asıl beklentisi kebaptı. Ben yalnız buna hazırlıklıyım!

Neyse Nihat Abi var. O Hürriyet Mahalleli. Taksisiyle alıyor bizi götürüyor, Hürriyet Mahallesi’ne, Bey Mahallesi’ne ve daha nicelerine. Ondan öğreniyoruz; iki yıldır toparlanmış buralar, daha önceden giren her araba taşlanır, bol bol olay çıkarmış. Şimdi taksinin içinde kimse bizi taşlamadan gezinebiliyoruz bu mahallelerde. Yine de evler, bakışlar, sokaklar oldukça ürkütücü.

Benim için de oldukça ilginç bir deneyim oluyor bu mahallelerde gezmek. Miraç’ın burada bir kıraathanede çay içme isteğini erteleyerek, Kebapçı Mesut‘a gidiyoruz.

IMG_1647.JPG

Tahinli salata, nar ekşili ezme, leziz tulum peyniri, harika kebap ve ev yapımı şalgam eşliğinde kadehlerimizi tokuşturarak keyifli bir akşam yemeği yiyoruz.

Oradan çıkışta, Frame Adana‘ya geçiyoruz. Civardaki bütün alternatiflere kıyasla oldukça kalabalık ve keyifli bir bahçesi olan bir mekan. Kokteyllerimizi içtikten sonra, dans edecek bir yere ihtiyacımız var.

Hangi akla hizmetse taksicinin “Eğlenmek istiyorsanız, Tren‘e gidin.” önerisine uyuyoruz. Hayatımda gördüğüm en pavyona yakın yer. Menünün yarısı DJ’e yollamalık içkilerden oluşuyor. DJ, çaldığı şarkıları “Haydii Adanaaaa, eller havayaaa!” gibi bağırışları ile bölerken,  insanlar gerçekten DJ’e içki yolluyor. “Bilmem kim beyden, on şişe şampanya. Bilmem kimden, on üç şişe şampanya.” gibi anonslarla da bunlar duyuruluyor.

IMG_1693.JPG

Sabaha karşı eve geliyoruz, birkaç saat uyuduktan sonra istikametimiz Adana usülü ciğerle kahvaltı etmek için BirBiçer.

Kapıdan girdiğimiz anda Mehmet Abi’yi buluyoruz. Mehmet Abi gülerek bir masada oturan müşteriyle tanıştırıyor bizi, “Kız senin yüzünden herkes ‘ayı payı’ ister oldu. Anlat şu müşteriye ‘ayı payı’nın ne olduğunu.” diyor.

Bu da oldukça matrak bir hikaye. Babamın lakabı ‘ayı’ olan bir kirvesi var. Etten anlayan, yemeyi seven, Adana’da da saygı gören biri. Bir çok mekan etin en iyisini ona ayırdığı için, babam nereye gitse, “Ayı’nın payını bana ver.” diyor. Bu adreslerden biri de Bir Biçer. Buraya çocukluğumdan beri ne zaman gitsek, babam ciğerin üzerine “ayı payı”nı ister.

Gurme bir blogger ekibe, Adana’yı gezdirirken o eti de tattırmak için Mehmet Abi’den ‘ayı payı’ istemiştim. Yazdıkları yazılarda ‘Mutlaka ayı payı tadın.’ diye tavsiye vermeleri üzerine, babamın kirvesiyle olan esprisi BirBiçer’e her şehir dışından gelenin sipariş verdiği bir şeye dönüştü.

Şehir efsanesi gibi, ama gerçek! 🙂

“Çeşitli yerlerde ben yiyemedim, ayı payını, yiyebilen varsa bana anlatsın.” cümlelerini görünce çok gülüyorum. Merak edenler için aşağıdaki fotoğrafta yediğimiz ayı payı. Hiç bir sosa bulanmadan, tamamen et ve pişirilme özelliğinden gerçekten sulu ve lezzetli bir et.

IMG_1695.JPG

Kahvaltıyı akşam yemeği kıvamında yaptığımızdan Büyüksaat civarlarında biraz geziniyoruz, Atatürk Parkı’na yürüyoruz, midemizde biraz yer açılması için oyalanıyoruz. Çünkü malum Adana’da bütün planlar yemek yemekten oluşuyor.

IMG_1706.JPG

Ardından Kazım Büfe‘ye gidiyoruz. Şekersiz muzlu süte, çift kaşarlı yengen eşlik ediyor. Sonra da güneşin tadını çıkarmak ve yeniden biraz acıkmayı beklemek üzere, şehrin kahve içmek için en popüler adresi Storie’ye oturuyoruz.

IMG_1751.JPG

Adana’ya gelenler için olmazsa olmazlar elbette ki kebap, ciğer ve muzlu süt; ama Adana yemeklerinin bunlardan ibaret olmadığı da bir gerçek.

Ne yazık ki, diğer Adana yemeklerini sunan güzel restoran bulmakta zorlanıyordum. Ancak evde yapan birisi olursa, misafirlerime bunları tattırabiliyordum. Son zamanlarda, House of Kamer bu açığı birazcık kapattı.

IMG_1764.JPG

Şehir merkezinde şahane güzel bir Adana evi burası. İç dekorasyonu, yemeklerinin sunumları ve yemyeşil bahçesi, Adana’daki diğer bütün mekanlardan çok daha şık. Menüsü genel olarak dünya mutfağı ağırlıklı olsa da, başlangıçlar arasında iki tane yöresel lezzete yer veriyorlar: Antakya usulü mücver ve Adana usulü içli köfte. Bunları tatmak ve çok güzel bir mekanda vakit geçirmek için Kamer de aklınızda bulunsun.

IMG_1742.JPG

Akşam kebabımızı yine şehir merkezindeki 52’de yedikten sonra, yine benim acemi olduğum kısma geliyoruz: Gece nereye gideceğiz?

Akşam üstü bıcır bıcır dolu olan Şinasi Sokak, gece 2:00 civarında oldukça sakinleştiği için, şansımızı Turgut Özal’daki Hayal Kahvesi‘nde denemeye karar veriyoruz. Muazzam bir müzik olmasa da, kalabalık ve hareket olarak bize aradığımızı veriyor.

Sabaha karşı eve geldiğimizde, bütün danslara ve yürüyüşlere rağmen, kendimi “aşırı yemiş” hissediyorum. Üç gün boyunca yemek yemem herhalde, diye düşünüyorum.

Bu sırada misafirlerimden birini, mutfak tezgahına dayanmış, dolapta bulduğu peyniri kemirirken, “Beni Adana’da aç bıraktın! Bunu hiç affetmeyeceğim. Bir şırdan bile yedirmedin bana.” diye söylenirken bulduğumdaki şaşkınlığımı tahmin edebilirsiniz. 🙂

Lezzetle ve Adana’ya yolunuzu düşürerek kalın!

Benim hala keşfetmediğim adresler varsa, lütfen onları da benimle paylaşın. Sizin Adana’da en unutulmaz / en lezzetli / en acayip deneyiminiz ne olmuştu?

 

Şehir portakal çiçeği kokarken gel, ama en belalı mahalleleri gez: ADANA” üzerine 4 yorum

  1. kendimesozumvar dedi ki:

    Sezen yazilarindaki seni kendime cok yakin buluyorum. Dunya gorusun, ask hikayelerin, kesiflerin ve hayal kirikliklarin, eglence anlayisin, Adanali olusun… Daha nicelerini sayabilirim. Sanki uzun zamandir gormedigim bir arkadasim hissiyatini veriyorsun bana. Bence tanismaliyiz. Bir alisveris seansi yapilabilir mesela, ne dersin?

    Beğen

    • Sezen dedi ki:

      Çook teşekkür ederim çok mutlu oldum bu yoruma. Şimdilik alışveriş orucundayım ve pek İstanbul’da sabit durmuyorum. Ama sonbaharda, neden olmasın, seve seve! 🙂

      Beğen

Yorum bırakın