Müzik festivali için kalkıp Tunus’a gitmenin kulağa biraz absürd geldiğini kabul etmeliyim. Diğer yandan bu sene gittiğim en iyi festival olduğunu da hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim.
Her şey instagramda takip ettiğim Authentica ‘nın Tunus’ta yapacağı iki günlük festivalin bir tanıtım videosunu görmemle başladı. Uykusuz olduğum gecelerden biriydi; biletlerin satıldığı web sitesinin yalnızca Fransızca olsa da her bir kısmı Google Translate ile tercüme edebilecek kadar zamanım vardı ve bilet fiyatları Türkiye’deki benzeri etkinliklere kıyasla çok ucuzdu. Müzikler de kulağıma harika geliyordu. Festival vesilesiyle daha önce hiç ayak basmadığım bir ülkeye gitme fikrini de sevmiştim. O gece Aslıpan ile ikimize bilet aldım.

İşte biz Tunus’a bu niyetle ve festivalin başlamasından yaklaşık 36 saat önce gittik. Otelimizin havuzunda keyif çattığımız, şehirdeki mekanlarda ve turistik yerlerde gezdiğimiz anlarda Tunus’a bir festival için geldiğimizi unutmuş gibiydik. Festivalin ilk gününde havuz başında keyif çatarken festivale gece 23:00 gibi gitmek vardı aklımızda. Sonra o günkü program elimize ulaştığında o gün çalacak olan DJ’lerin müziklerine şöyle bir göz atalım, ona göre karar verelim dedik. Programda 19:00’dan itibaren çalan her bir DJ için “Bu çok iyi.”, “Ohaaa bu da çok iyi.” dedikten sonra hiç 23:00’ü filan beklemeden saat 20:00’de festival alanındaydık.

Hatta ilk günkü muhteşem deneyimimizden sonra ikinci gün festival alanının kapısına 19:00’da dayandığımızda, bize el kol işaretleriyle “Kapalı” diyen güvenlik görevlilerine “Nasıl kapalı olur! Festivalin başlaması lazım?” diye kafa tuttuk. Biz İngilizce soru sorarken, onlar Fransızca cevap verdiği için asla anlaşamadık. Sonradan öğrendik ki, o gün hava sıcaklığı gerçekten 50 küsür dereceye çıktığı için, havanın daha serin olması için festivali daha geç başlatmaya karar vermişler. Güvenlikler muhtemelen hava 50 dereceyken dans etmek için kapıya dayanan bize epeyce gülmüşlerdir.

Oldukça geniş bir alanda, hiç itiş kakış olmadan, ferah ferah dans edebileceğimiz alanımız olarak bir festival deneyimi yaşadık. Çalan her bir DJ gerçekten çok iyiydi. Hatta oldukça erken saatlerde festival alanı boşken neredeyse sadece bize çalan Philipp Straub ve Olympe İstanbul’da tek başlarına çalsalar bayıla bayıla dinleyeceğimiz kadar iyilerdi. Festivalde iki gün boyunca “Bu kadar boşa bu kadar iyi çalan DJ daha önce hiç görmemiştik.” diyip durduk.
Uzun zamandır gittiğimiz festivallerde duymayı arzu ettiğimiz kadar bas duyamama derdimiz bu festivalde sonuna kadar telafi edildi. Bası içimizde gümbür gümbür hissederek ve hatta bazen nefes almayı unutarak her gece yaklaşık altı saat aralıksız dans ettik.

Festival boyunca en çok mikslenen şarkı açık ara Anyma’dan Consiousness oldu ve her biri birbirinden güzeldi.
İlk gün asıl beklediğimiz DJ Massano iken, en favorimiz Ae:ther oldu. Adamı ne izlemeye ne dinlemeye doyabildik.
İkinci gün ise Aslıpan ile favorilerimiz farklıydı, o Olympe’yi daha çok sevmişti, ben Yubik’i. Sonra Innellea çalmaya başlayınca, değil sadece bu festivaldeki, şimdiye kadar canlı dinlediğim DJ’ler arasında en sevdiklerim listesine yerleşti.
İyi müzik çok göreceli ve subjektif bir şey elbette. Ben bir kere ritmi yükselttikten sonra, her şarkıda düşürüp sonra tekrar yavaş yavaş yükselen setleri sevmiyorum. Bir kere yükseldikten sonra orada kalsın, sadece arada nefes almak, bir yudum içkimden içmek için zaman verecek kadar kısa süreliğine düşsün istiyorum. Innella’nın seti benim bu ritmime tam uyuyordu, Aslıpan ile saydık hatta, ne zaman düşse ben bir nefes alıyor, içkimden bir yudum alıyor, belki bir sigara yakıyordum ve tam bu sürenin sonunda yeniden yükseliyordu.

DJ performanslarının yanı sıra, suyun litrelik kocaman şişeyle satılmasına, bira ve kokteyl fiyatlarının ucuzluğuna, hiçbir şekilde itiş kakış olmamasına, (sürekli arkadan öne ve önden arkaya gidip duran festival katılımcısı sadece Türkiye’de var sanırım ya) her zaman dans edecek kadar geniş alanımızın ve istediğimizde arka tarafta çimlerde oturabilecek alanımızın olmasına bayıldık.
Festivalin katılımcı kitlesi açısından ise çok enteresan bir deneyim yaşadık: İlk gün müthiş iyi bir kitle vardı. Kadın sayısı ile erkek sayısı oldukça eşitti, herkesin kafası yüksek olmasına rağmen hiç kimse etrafa taşkınlık yapacak bir seviyede değildi. Hatta bir ara Aslıpan arkaya gittiğinde ben tek başıma kaldığımda, oldukça yakışıklı iki Tunuslu çocuk bana “Biz buradayız, güvenle eğlenmene bak. Kimsenin seni rahatsız etmesine izin vermeyiz.” dediler. “Eyvah şimdi muhabbet etme çabasına da girecekler.” diye endişelendim, Türkiye’deki festival alışkanlıklarıma göre bu yürümeye başlamanın ilk adımıdır. Asla öyle bir şey olmadı, üçümüz yan yana dans ettik, çok eğlendik.

İkinci gün ise, tamamen farklı bir festival katılımcısı kitlesi vardı. Çok daha genç yaşlarda ve tamamen uçmuş kafalar yaşayan, “Yallaaaaah yalaaaaah” diye bağırarak patlayan, tek başına dans eden kız gördükleri anda hemen onun yanına gelen neredeyse %90’ı erkek bir kitle.
Dolayısıyla ikinci gün ortam bize ilk günkü kadar keyif vermedi. Ancak ikinci gün Inella’nın yukarıda paylaştığım setini dinledik ki ben bunun gerçekten bugüne kadar bir DJ’in bana yaşattığı en iyi müzik deneyimi olduğunu söyleyebilirim. Tek tek birbirinden bağımsız şarkılardan oluşan bir set değildi, içindeki her bir parça bir bütünü tamamlıyordu. Üç saatlik kesintisiz bu live set bana muazzam bir yolculuk yaşattı.
Ben Tunus’taki bu festival deneyimimden sonra, daha çok bilinmeyen, henüz çok popüler olmamış festivallerin peşine düşme kararı aldım. Popüler festivallerde gerçekten eğlenmeye gelenler kadar, sadece orada görünmeye ve poz vermeye de gelen bir kitle oluyor.
Ben yanımdaki hiç tanımadığım insanlarla deli gibi dans ederken göz göze gelip gülümsemeyi, şarkının yükselmesini beklerken hep birlikte nefesimizi tutmayı, şarkı biraz düştüğü anda derin bir nefes almayı ve bu kolektif eğlencenin enerjisini çok seviyorum. Benim hayatımda deneyimlediğim en spiritüel en manevi anlamda güçlü anların da bu anlar olduğunu iddia ediyorum. Kim olduğun, ne iş yaptığın, adın, milliyetin her şey yok oluyor, orada müziği yaşayan muazzam mutlu kitlenin bir parçası oluyorsun. Ben hayatımın bu dönemdeki en çok peşinde koşmam gereken şeyin bu anlar olduğuna karar verdim.
Authentica Off Edition, bana tamamen sıfırlanacak kadar dans ettiğim bir ortam sundu. Inella’nın setini de kulağıma kulaklık takıp dinlemek, bana tekrar tekrar o hissi yaratıyor. Geçen hafta havalimanında uçağım inanılmaz çok ardı ardına rötar açıklarken, herkes kavga ederken ve aşırı gerginken ben o seti dinliyordum – müthiş keyifle, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle. Bu festivalden geriye bana güzel anıların yanı sıra, bir süper güç olarak o set kaldı.
Dans ederek kalın!

Çok guzel
BeğenBeğen