Tunus -5 / Tozeur’da Gerçekdışı bir gerçeklik: Pembe göller, çölde vahalar ve çöl gülleri

Dar Hi‘da oldukça erken bir saatte uyanarak güne başlıyoruz. Ben Türkiye’ye bağlanıyor, bir toplantı yapıyor, bir de sözleşme inceliyorum sabah kahvelerini ardı ardına içerken. “Günün geri kalanında çölde olacağım, telefonum çekmeyebilir.” dediğimde karşımdakiler espri yaptığımı düşünüyor.

Bir önceki gün otobüste kavrularak seyahat ederken, bizi Tozeur’da gezdirmesi için bir tur ayarlamış, 09:00’da bizi otelden almaları konusunda anlaşmıştık. Aslıpan ile valizlerimizi topluyor, otelden check-out yapıyor ve bizi almaya gelen arazi jeep’inin bagajına valizlerimizi yükleyip arka koltuğa yerleşiyoruz. Bize “This is your crazy driver.” diye tanıştırılan çocuk, tamamen geleneksel kıyafetler giymiş, inanılmaz yakışıklı suratlı bizden en az on yaş genç bir çıtır. O jeep’i kullanıyor, onun yan koltuğunda oturan Sami de bizim rehberimiz.

Sami’nin enerjisi, bize bir şeyler anlatma coşkusu muazzam. Daha jeep’e yerleştiğimizin onuncu dakikası, Tozeur’un dilinin Tunus’un geri kalanından biraz farklı olduğunu, onların dilinde ‘Ayeşık‘ın teşekkürler demek olduğunu; hurma veren palmiyelerin en kalitelisinin bu bölgede bulunduğunu, yüzlerce dişi palmiyenin yanına onları döllemesi için tek bir erkek palmiye ekildiğini, erkek palmiyelerin hurma vermediğini; develerin doğadaki sadece en sağlıklı şeyleri yediği için buradaki halka göre en kaliteli ve güvenli etin deve eti olduğunu öğreniyoruz.

Bir anda içinde bulunduğumuz durumun tam olarak farkına varıyorum: Otelden check-out yaptık, iki adamla birlikte çöl turuna çıkıyoruz ve o gece için kalacak bir yerimiz yok. O geceyi Tozeur’da mı geçiririz, yoksa başka bir istikamete doğru yol mu alırız onu bile bilmiyoruz. Kendini akışa bırakmanın doruklarında bir an yaşıyoruz. Yüzümüzde kocaman gülümsemelerle, mutlulukla…

Tunus’taki otelde tanıştığımız ve buraya birlikte geldiğimiz diğer iki arkadaşımızı da onların kaldığı otelden alıyoruz ve macera başlıyor.

İlk istikametimiz Chott El-Jerid. Bu bölgede bazı alanları kazınca tuzlu bir su çıkıyor ve buralarda oluşturulan göletlerin içinden tuzlar toplanıyor, kurutuluyor ve sonra satışa hazır hale getiriliyor. Çölün ortasındaki pembe göletlerin görüntüsü inanılmaz güzel. Onların içinden avuç dolusu tuzu toplayıp, pet şişelere doldurmak ve sonra onlarla pişirilecek yemeklerin hayalini kurmak da müthiş keyifli.

Bizim çıtır yakışıklımız büyük bir ustalıkla asfalt yoldan çıkıp çölün içine jeep ile dalmış, bir sonraki istikametimize yol alırken, vakti zamanında bozularak çölün ortasında kalmış bir otobüs görüyoruz. Aslında bize çıktığımız yolun tehlikeli olduğunu hatırlatan bir dev bir sinyal gibi, ama Tunus’ta geçen çok sevdiğim bir romandaki cümle gibi: “İnsan bir kez bir sınır geçince artık hangi sınırları ne kadar geçeceğini kestiremiyor.”

Oradan terk edilmiş bir Berberi köyüne gidiyoruz. Palmiye inanılmaz dayanıklı bir gövdeye sahip olduğu için evlerin kapıları ve tavanları tamamen palmiyeden inşa edilmiş. Özellikle o palmiye tavanlara bayılıyorum.

Sokak kapılarının her birinin de üzerinde üç ayrı zil var – üçü de farklı sesler çıkartıyor. Evin erkeği, evin çocuğu ve misafirler bir eve geldiklerinde farklı zilleri kullanıyormuş, buna göre evdekiler kimin geldiğini kapıyı açmadan biliyor ve ona göre gerekiyorsa örtünüyor veya giyiniyorlarmış.

Berberi evlerini gezdikten sonra inanılmaz bir güneşin altında uzun bir yol yürüyoruz Oasis de Chebika‘ya ulaşmak için. Gerçekten ıssız ve kurak bir toprağın ortasındayız, orada görebileceğim suyun kesinlikle hayal ürünü bir serap olabileceğini düşünüyorum. Tozeur ise Sahara’nın en çok vaha bulunduran kısmı. Üstelik de vahaların aynı kalmadığı, zaman içinde yer ve şekil değiştirdiği söyleniyor. O alanın içinde gerçekten su ve yeşillik görebilecek olmayı mantığım asla kabul etmese de, gerçekten az sonra çölün ortasında buz gibi bir suyun aktığı şelalenin oluşturduğu gölün içinde palmiye ağaçlarının altında oturuyoruz.

O vaha deneyimim benim açımdan, imkansız diye bir şeyin olmadığının ispatı. Ve sırf bu vaha deneyimi bile bir gün önce yaptığım inanılmaz konforsuz otobüs yolculuğu açısından “Sırf bunun için bile değermiş o yola, bu zahmete.” dedirtiyor.

Rehblerimiz bizi bıraksa, biz günün geri kalanının tamamını Oasis de Chebika’da geçirebiliriz. O kadar çok seviyoruz bir vahada vakit geçirme fikrini. Ama rehberimiz bizi uyarıyor, “Göreceğiniz her şey en az bunun kadar sıradışı. Burası bir noktada durduğunuzda bir yanınızda palmiyeleri, diğer yanınızda tuz gölünü, diğer yanınızda çölü, başka yanınızda kanyonları görebileceğiniz bir coğrafya.”

Kurulanırken şaşkınlıkla soruyoruz, “Kanyon da mı var burada?”

“Çöl güllerini gördünüz mü?” diye cevaplıyor. Çöl gülü, Sting’in meşhur şarkısındaki romantik bir tanımdan ibaret değilmiş, gerçekten çöl gülü diye bir şey varmış. Çöldeki tuhaf şekilli bir taşı, buranın tuz gölünden çıkan tuzla kaplayıp, güneşe koyup, düzenli suladığınızda taş büyüyormuş.

Mantığım isyan ediyor. Tuz ve suyla gül gibi büyüyen taş mı olur ya? Gerçekten güneşe bırakılmış taşların neredeyse benim kadar büyümüş hallerini gözlerimle görüyorum.

“Hadi şimdi palmiye suyu içmeye gidiyoruz.” cümlesini duyuyorum. Kahkahalarla gülüyorum, daha günün yarısını devirmemişken, pembe göllerden tuz toplamış, vahada yüzmüş, çöl gülleri görmüş durumdayız ve sonra palmiyenin gövdesinden çıkan palmiye suyunu içiyoruz. Bildiğimiz hiç bir şeye benzetemediğimiz ama yine de çok sevdiğimiz bir tat oluyor.

Doğal palmiye suyu üreten bu amcayla ortak bir dil bulmakta önce çok zorlanıyoruz. O İngilizce bilmiyor, biz Arapça bilmiyoruz derken bir anda Almanca hepimizin ortak dili oluveriyor. Orada duvarda asılı tamamen organik boyalarla boyanmış, ancak artık üretilemeyen pembe renkte antika bir halıya bayılıyorum. Değil Türkiye’ye nasıl döneceğimi, o gece nerede kalacağımı bile bilmiyorum. Halıyı almak yerine, bir fotoğrafını çekiyorum, beğendiğim her şeyi satın almak yerine, anılarım arasına eklemeyi öğrenme hatırlatıcısı olarak.

Çölde vahada yüzmenin mümkün olduğu bir dünyada hiçbir şeyin imkansız olmadığını hatırlayarak kalın!

Tunus -5 / Tozeur’da Gerçekdışı bir gerçeklik: Pembe göller, çölde vahalar ve çöl gülleri” üzerine 2 yorum

Yorum bırakın