Cape Town’un bence en Afrika’da hissettiren bölgesi, şehir merkezi. Renkli sokaklarıyla, daha çok lokal insan barındırmasıyla, Coca-Cola markası obsesyonu ve hatta Afrika’nın açlık sorunsalını ortaya koyan evsizleriyle…

Buradaki Long Street enteresan bir yer: Çoğu lüks otel ve işyeri burada konumlandığı için, aslında oldukça modern plaza tarzı binalarla dolu bir bölge. Ancak bunların arasında yürüdüğünüzde sürekli olarak peşinize bir evsiz takılarak sizden bir şeyler istemeye başlıyor. Genellikle bu anlarda acıma duygularınızın pekişmesi ve çantanızı açmanız anı kapkaç ile sonuçlanıyormuş. Biz şehrin havalı sahil şeridinde günler geçirdikten sonra, bir gün inmemiz gereken durağı kaçırıp, “Yürürüz ya ne olacak yakın zaten.” dediğimizde ilk defa bu sokağa düştük ve yürürken gerçekten çok tedirgin olduk. Sürekli olarak peşinize takılanlar sizinle uzunca bir süre yürümeye ve ısrarcı olmaya devam ediyor çünkü.

Diğer yandan açlık gerçek. Sonraki günlerde restoranlarda bitiremediğimiz yemekleri paketletmeye ve burada vermeye başladık. Yemek verdiğimiz kızlarla iki gün sonra başka bir yerde karşılaştığımda, beni hemen tanıdılar, “Arkadaşın nerede?” diye sordular, şarkılar söyleyerek sarıldılar ve defalarca teşekkür ettiler örneğin. O yüzden Cape Town’da bu kadar büyük bir açlık varken, hiç bir restoranda artan yemeklerinizi bırakmamanızı şiddetle tavsiye ederim.
Bu bölge aynı zamanda en otantik alışverişleri yapabileceğiniz mağazalarla dolu. Sıkı pazarlık yapmaya hazırlıklı olmanız şartıyla… Hiçbir şeyin üzerinde fiyat etiketi yok – ancak biraz zaman ve enerji harcamaya hazırsanız çok makul fiyatlara mükemmel takılar ve ev aksesuarları satın alabilirsiniz. Ben bu yaz gideceğim bütün festivaller için harika parçalar aldım buradan ve hatta geçen hafta sonu Cappadox’ta da Cape Town’dan aldığım boncuklu kafa bandını bayılarak kullandım. ❤
Bo-Kaap, şehir merkezindeki en renkli bölgelerden biri. Parlak renklerde boyanmış dizi dizi evden oluşuyor hatta yine böyle fosforlu renkte boyanmış mescitler bile var burada. Bir zamanlar, Hollanda göçmenleri köle olarak çalıştırmak için Müslüman Malayları bu bölgeye getirmiş ve o yıllarda kölelerin evlerini yalnızca beyaza boyamasına müsade ediliyormuş. Kölelik kaldırıldığında evlerini rengarenk boyayarak bunu kutlamışlar. Dolayısıyla bu rengarenk evler aynı zamanda bir özgürlük sembolü.


Bo-Kaap gezinizden sonra şiddetle tavsiye edeceğim yakınlarındaki bir restoran ise Hacianda. Müthiş güzel bir dekorasyonu var, bütün Meksika yemekleri çok ilginç formatlarda yeniden uyarlanmış, yiyecekler ve kokteyller müthiş lezzetli ve oldukça yüksek segment olan bu restoranda fiyatlar İstanbul’daki emsallerinden çok uygun. Cape Town’da yediğimiz en keyifli yemeği biz burada yedik.


Gerçekten tarz ve havalı cafeler ve barlar için istikametiniz Kloof Street olmalı. Ayrıca Kloof Street’te oldukça enteresan ürünler satan ‘eczaneler’ ile de karşılaşabilirsiniz. Bunları da pas geçmemenizi şiddetle tavsiye ederim.


Bizim bu bölgede en sevdiğimiz kokteyl bar ise Fable oldu. Çok özgün bir dekorasyonu ve ortamı olmasa da, kokteyl menüsü, kokteyllerin sunumu ve tadı şahaneydi. Ben genellikle barlarda “Sizin bir acılı kokteyliniz vardı, neydi onun adı?” diye sorup durduğum için, menüdeki “That spicy margarita thingy” isimli kokteyle de çok güldüm.

Daha çok lokal bir ruh yaşamak, canlı müzik dinlemek, timsah eti tatmak isterseniz de Mama Africa bu konudaki en popüler seçeneklerden biri.
Hep keşfederek kalın!

“Cape Town – 4: Şehir Merkezi / Long Street, Bo-Kaap, Kloof ve Şahane Restoranlar” üzerine 2 yorum