Bu farkındalığı bir günde yaşamadım ve bu kararı bir günde vermedim -bunla ilgili ayrı bir yazı, hatta belki bir yazı dizisi yazacağım- ama ben bütün zamanını işlevsel geçirme yönünde bir anksiyete geliştirmişim.
İşlevsel bir şey yapmadığım her an kendimi oldukça huzursuz hissediyorum. Bana göre işlevsel bir şey yapmak, şirket iş listemdeki işleri yapıp üzerini çizmek de olabilir, yoga yapmak da olabilir, blog yazmak da olabilir, bir sosyal etkinliğe katılmak da, seyahate çıkmak da, kitap okumak da… Diğer yandan mesela aslında dinlenmek ve durmak da psikolojik bir ihtiyaç olmasına rağmen, bunları işlevsiz ve zaman kaybı bulduğum için hiç yapmaz hale gelmişim. Örneğin evde koltukta oturmuş kahve mi içiyorum, hemen bilgisayarımı açıp birkaç mail temizlemeye başlıyorum. Uyanık olduğum bütün saatler için saatlik programım net oluyor, dolayısıyla o programa uyduğumda aslında bütün saatlerimde bir şey yapmış oluyorum. Bunun dev bir avantajı gerçekten her günümü dolu dolu geçirmemi sağlaması.
Fakat aksi her durumda huzursuz hissetmeye başladığımı ve kendi kendime verimli olmayan bir şey yapmak için gün içinde yarım saat bile izin vermediğimi fark etmek benim açımdan “Bir dakika, bir dakika burada bir şeyler sağlıksız bir takıntı boyutunu aldı.” deme sebebi oldu.

O yüzden Burning Man ve San Francisco günlerimden sonra İstanbul’a döndüğüm günlerde bu konu üzerinde çalışmaya karar veriyorum. Zaten şirket işleri yığılmış durumda ve ben korkunç bir jet-lag vurgunu yaşıyorum, “Bir süre sadece gereken şirket işlerini yap, geri kalan her şeyi boşver, kendine izin ver.” diyorum.
Dürüst olmak gerekirse bu hiç kolay olmuyor. Kendimi sürekli sabah kahvemi içerken, önüme kağıt kalem almış, yapılacakları listelerken buluyorum. Kağıdı yırtıyorum, “Hayır Sezo, bu gün sadece şirkette yapman gereken işleri yapacaksın o kadar.” diyorum.
Benim hep önümüzdeki günler için planlanmış bir seyahatim olurdu. Hayatımda ilk defa bu günlerde yok. Elim uçak biletlerine bakmak için her gittiğinde, arkadaşlarıma bir seyahat teklifi yapmaya her niyetlendiğimde kendimi durduruyorum. “Ne zaman Teos’a geleceksin?” diye soran annemle babama, “Ben size haber vereceğim.” diyorum. Benden hiç beklenmeyen bir cevap.
Çünkü olağan koşullarda ben, San Francisco’dan döndüğüm ilk haftada şirket işlerini temizlediğim gibi, valizimi boşaltıp içindekileri Mushaboom Dükkan’dan yeni sahiplerine kavuşturur, bütün blog yazılarını yazıp fotoğrafları arşivler, yeni seyahatim için valizimi toplar, bu sırada en az iki gece dışarı çıkar ve hatta cuma akşamından Teos’a uçardım. Bütün bunlar da ajandamda saat saat planlanmış olurdu. Ve bütün haftayı da uyumadan geçirirdim.

O hafta boyunca evimi dağınık bırakıyorum. Şirket işlerini elbette yapıyorum; ama çalışma saatlerimi günde maksimum dokuz saatle sınırlıyorum. Hiç plan yapmıyorum. Ve hatta bütün bir hafta boyunca sevgili Bego’nun doğum gününü kutlamak dışında hiç dışarı bile çıkmıyorum.

Koltukta uzanıp tavanı izleyerek podcastler dinliyorum, hayaller kuruyorum, kendime sağlıklı yiyecekler hazırlıyorum, müzik açıp dans ediyorum. Maniküre, cilt bakımına ve masaja gidiyorum. Dinleniyorum. Gerçekten dinleniyorum.
İçimdeki “Eee bomboş bir hafta geçirdin. Hiç bir şey yapmadın.” diye bağırıp duran sesi bastırıyorum. Hiç bir şeye acelem olmaması hissinden keyif almayı öğreniyorum.
Bu arada benim verimsiz dediğim bu haftada, her gün spor yapıyor, 55 saatlik bir çalışmayla yığılan işlerim tozunu attırıyor ve Amerika valizlerimi boşaltıp elde yıkanması gerekenler dahil yıkıyorum. Ama benim olağanıma göre bunlar “eee zaten” kısım. Bir şey yapmaktan saymıyorum.

The Little Book of Sanuk‘u okuyorum. İş bitirme hissinin bir dopamin salgıladığını, dolayısıyla vücudun o dopamini sürekli olarak istemesi sebebiyle kişilerin sürekli verimli olma anksiyetesi geliştirdiğini öğreniyorum. Kitaptan şu cümleyi bir kağıda yazıp, her sabah kahvemi içerken görebileceğim bir noktaya koyuyorum:
“Hiçbir şey yapılmayan zaman kayıp zaman değildir. Vücudunu dinlemeyi, son dönemde öğrendiklerini yerleştirmeyi, yeni fikirler ile yeni bakış açıları geliştirmeyi sağlar.”
