Çok uzun bir zamandır hayatımı çalışmak, seyahat etmek ve dans etmek odağında yaşıyordum. Hatta çoğu zaman bunların hepsi bir arada kesişiyordu; uzak istikametlerde festivallere gidiyor, onları keşif dolu seyahat planına çeviriyor, oradan oraya göçerken de çalışıp duruyordum.
Bu hayat tarzım artık beni eskisi kadar heyecanlandırmaz olunca, Değişim Hissi Geldi 1,2,3,4 yazılarında yazdığım gibi kendimi biraz daha dikkatli gözlemlediğim aylar geçirdim. Elimde parça parça farkındalıklar vardı, evet; artık neleri azaltacağımı (ardışık seyahatler ve sürekli partiler) biliyordum; fakat onların yerine ne koyacağımı bulamamıştım.
Zaten insanın her şeyi de düşünerek bulabileceğine inananlardan değilim ben. Bazı cevaplar ve alternatifler kendiliğinden hayatın içinde, sen onlara alan açtığında geliyor. Buna içtenlikle inanıyorum.
Böylece yeni yaşımla birlikte kendime 40 günlük bir topraklanma planı yapıyorum.
Bu 40 gün boyunca toprak elementi yogası yapmaya ve bu süre boyunca hiç seyahat etmemeye karar veriyorum – ki ben son üç dört senedir İstanbul’da hiç ardışık 40 gün geçirmedim. Ayrıca bu süre boyunca yalnızca akşam yemekleri ile sosyalleşmeye; çılgın parti planlarına katılmamaya karar veriyorum.

Sıkıntıdan patlar mıyım? Beşinci gün başlarım toprak elementine de diye isyan eder miyim acaba? gibi endişelerim var açıkçası başlarken. Hatta bundan neredeyse eminim. Fakat kendimi bile şaşırttığım bir dönem oluyor bu dönem.
Bu yıl boyunca, o kadar çok seyahat ettim ve o kadar çok iyi partiye katıldım ki, bunları yapmamak kendimi bir şeyden mahrum bırakıyormuşum gibi hissettirmiyor. Tam aksine kendimin bilmediğim bir versiyonunu keşfetmekten heyecan duyuyorum.
Senelerdir eve gelince çantalarımı ve çantalarımın içinden çıkanları yığdığım koltuğumun üzerini ilk defa boşaltıyorum, o koltukta oturmaya, uzanıp kitap okumaya başlıyorum. Bir romanın sayfalarının arasında kaybolmuşken, Luna’nın yanımda kıvrılmasından ne kadar keyif aldığımı fark ediyorum.
Yeniye yer açma fikrine her zaman inanırım. Hayatımda ne zaman yeni bir şeylere yer açmak istesem, fiziksel olarak bir arınma sürecine girerim ben. Bunu bu güne kadar hep çok küçük çaplı yaptım; ama 40 gün boyunca İstanbul’da olup seyahat etmeyeceğim bir zaman dilimi olduğu için bu sefer yapabildiğim kadar detaylı bir ev temizliği operasyonuna girişiyorum.
Bütün kıyafetlerimi ve ayakkabılarımı elden geçiriyorum, dolabımdan yüzlerce parça kıyafet azaltıyorum. Evdeki her bir dolabın içini, her bir çekmeceyi, her bir eşyayı elden geçiriyorum. O kadar çok parçayı atıyorum veya satıyorum ki… Evimden çıkan her parçada “Bu açtığım boşluğun, hayatımda ihtiyacım olan şeylerle dolmasını diliyorum.” diye bir mantra tekrarlıyorum içimden.
Sonra evimdeki en zorlayıcı kısma geliyorum, çalışma alanımdaki dolaplar. Bu dolaplar, anılarımla, defterlerimle ve notlarımla dolu. Kendi defterlerimi, anılarımı, kağıt arşivimi ayıklamak, kişisel tarihimde müthiş bir yolculuk yapmak gibi oluyor. Kendimi daha iyi tanıyorum ve beni bugünkü ben yapan bütün dinamikleri, olayları hayatımda ilk defa net biçimde görmüş oluyorum. Sanırım kendimi bugüne kadar hiç olmadığı kadar iyi anlıyorum bu vesileyle.

Dolap içlerini temizledikçe ev daha çok dağılıyor. Bazen hiç bitmeyecekmiş, bir daha hiç toparlanmayacakmış gibi görünüyor ortalık. Böyle zamanlarda kendi kendime “Hiç acelen yok, gideceğin bir seyahat yok. Buralardasın zamanın çok. Olduğu kadar.” diyorum.
Evimi kristallerle bekletilmiş elma sirkeli, limonlu sularla siliyorum, “Bütün bu kullanmadığım eşyalarla birikte, artık ihtiyacım olmayan taşıdığım düşünce kalıplarından da kurtulmayı diliyorum.” diyorum sürekli.

Temizlenen her alanda hafifliyorum, ferahlıyorum. Bütün dolap içlerimin temizliği bittikten sonra en sık kullandığım her şeyi değiştiriyorum evdeki, yepyeni bir enerjiyi davet ediyorum hayatıma.
Podcastler ve sesli kitaplar dinliyorum, normalden daha fazla uyuyorum. Bu süreç benim için Avrupa’da üç beş seyahat yapmaktan veya İstanbul’da frapan beş partiye katılmaktan çok daha farklı ve bilinmeyen deneyim oluyor. Çünkü uzun zamandır yapmadığım, bilmediğim bir düzende yaşıyorum bu süre boyunca.
Kendimle hiç olmadığı kadar çok vakit geçiriyorum ve kendimle vakit geçirirken çok eğlendiğimi fark ediyorum.
Diğer yandan olağandan farklı davrandığım için herkesin “İyi misin?”, “Nerelerdesin?” diye hakkımda endişelendiği bir dönem oluyor bu dönem.

Ben bu kadar kendime dönmüş, bu kadar kendim odaklı bir şekilde yaşarken, etkinlik planları ve teklifler karşısında da hiç olmadığım kadar çok seçici davranmaya başlıyorum. Bu dönemden önce hiç sorgulamadan kabul edeceğim davetlere, ortada beni çok heyecanlandıracak bir şey sunulmuyorsa katılmamayı tercih ediyorum. Enteresan bir şekilde veya tam aksine çok doğal bir sonuç olarak çıtalar yükselmeye başlıyor.
Aylar önce “Peki ya masaya ne koyuyor?” şeklinde kurduğum bir cümle hayatımın o döneminde çok anlam kazanıyor. O kadar kendime dönük bir şekilde yaşıyorum ki o günlerde, önüme somut bir biçimde beni heyecanlandıracak bir şey konulmadıkça hiç umurumda olmuyor niyetler, vaadler, gelecek planları… Ve dadadam! Bir anda aşk hayatımdan iş hayatıma, çok enteresan gelişmeler oluyor.
Ben hayatımda hiç olmadığım kadar uslu, evinde oturup dolap içlerini temizleyen bir kadın oldukça ve kendi içime döndükçe, hayatım sıkıcılaşıp monotonlaşacağına; tam aksine bol aksiyonlu bir filme dönüşüyor. Bunların detayları çeşitli sebeplerle bende kalmak zorunda, ama gerçekten Netflix dizileri halt etmiş kıvamında bir ay geçiriyorum.
Hayatın tuhaf bir eş zamanlılığı var, tam bu dönemde uzun bir süredir takip ettiğim ve bir etkinliğine katılmak istediğim ancak bir türlü denk getiremediğim Merve Purde‘nin, yine çok severek takip ettiğim Binnaz‘ın başlattığı bir atölyede Move Beyond – Özkeşif diye beş hafta boyunca sürecek bir atölye başlattığı karşıma çıkıyor. Hiç düşünmeden kaydoluyorum. Böylelikle Space’in ilk açılış etkinliklerinden birinde buluyorum kendimi. Ne bekleyeceğimden bile emin olmadan gittiğim konusu “boşluk / space” olan ilk haftaki toplanmamızda “Boşluk bütün boşlukları doldurur.” diye başlıyor Merve.
Evimde boşluklar yaratmaya başladığım dönemde çok derinden yakalıyor bu beni. Biz orada geçirdiğimiz iki saat boyunca boşlukları doldurmak amacıyla dans ediyoruz, oradan oraya zıplıyoruz, geri geri koşuyoruz, gözlerimiz kapalı yürüyoruz, sesini çıkartamayan herkesin adına pencereden delilerce bağırıyoruz. Zaman kavramını uzun zamandır en çok unuttuğum saatleri geçiriyorum orada ve hepimiz çok hafiflemiş parlayan gözlerle çıkıyoruz oradan.
İkinci hafta konumuz toprak. İstemek yerine seçmeyi öğreniyoruz. Vücudumuzu bütün ağırlığıyla bırakıyoruz, gözlerimizi kapatıp bizi yönlendiren bir kişiye teslim olup koşuyoruz, güvenmeyi öğreniyoruz, ayaklarımızı keşfediyoruz.
Üçüncü hafta konumuz su. İzlemeyi ve izlenmeyi deneyimliyoruz. Dördüncü hafta konumuz ateş, öfkemizi keşfediyoruz, yastıkları yumrukluyoruz, bırakmak istediklerimizi yakıp ateşe veriyoruz. Ben kendi kendimin “sınırlarına sahip çıkmayarak sonra yorulup sinirlenen versiyonumu” orada yakıyorum.
Son haftaya bir etkinlik için katılamıyorum, ama bu dört haftalık Move Beyond maceram benim için muazzam keşiflerle dolu ve keyifli bir yolculuk oluyor. Gece dışarı çıkıp dans etmekten kesinlikle daha çok tatmin ediyor bu beni. Hayatıma harika insanlar ekliyor ve hatta 2025 yılıma bazı heyecan verici planlar… Hepsinden ötesi, İstanbul’da aynı şeyleri yapıp durmak yerine, aslında yapılabilecek ne kadar harika şeyler olduğunu hatırlıyorum. Space‘teki atölyeleri de takip etmenizi şiddetle öneririm, harika şeyler düzenliyorlar.

Çok ilginçtir, tam kırkıncı günümü tamamladığımda gittiğim bir toplantıda, patronum ” “Yeni bir döneme başlıyoruz.” açılışıyla başladığı konuşmasında benim görevimi oldukça değiştirecek ve beni çok heyecanlandıran bir kurgudan bahsediyor. Ve bu yeni görevim bana güzel deneyimler kazandıracak olmasının yanı sıra, çok ilginç bir şekilde ve Değişim Zamanı Geldi Hissi yazılarımdaki kararlarımla çok örtüşen biçimde daha çok fiziksel olarak İstanbul’da olmamı gerektiriyor.

Uzun vadede sevip sevmeyeceğime uzun vadede bakarız, büyük ve kesin kararlar almıyorum artık. “Bu şimdi hoşuma giden bir şey mi?” sorusuna içtenlikle evet cevabını veriyorsam, içime siniyorsa onu doğru kabul ediyorum. Ben uzun bir süredir içime pek bakmadan oradan oraya koşup durmuşum.
Artık şuna içtenlikle inanıyorum; hayatında aynı şeyleri yapmaya devam ederek değişimin gerçekleşmesini beklemeyeceksin. Sen hayatının koşullarını değiştirdiğinde, boşlukları yarattığında o değişimler gerçekleşiyor. Ne olması gerektiğini sen bilmesen bile, bir şeyler artık tam olarak içine sinmiyor ve heyecan vermiyorsa, bir şeyleri farklı yapmaya başladığında hayat sana zaten o değişimleri getiriyor.
Yenilere yer açmak için boşluklar yaratmayı unutmadan kalın!

“40 günlük Toprak Yogası ve Arınma Dönemim” üzerine 2 yorum