Tedavi ile geçen ayları hala çok yerli yerine oturtamadım kafamda. Bir yandan çok uzun bir süre gibi geliyor bana o süreç, diğer yandan hala bazı etkilerini vücudumda hissetmesem sanki hiç ben yaşamamışım gibi… O dönem boyunca, hastane dışında geçirdiğim bütün zamanı evde koltukta yatarak ve çoğu zaman uyuyarak, pek kimseyi görmeden ve hiç sokaklara çıkmadan geçirdiğim için de şimdi hevesliyim: Sokaklara, yeni açılan mekanlara, özlediğim arkadaşlarımla kahkahalarla sofralarda oturmaya, keşfetmeye…
Genellikle arkadaşlarımla buluşacağımız zaman, trafiğe ve taksi savaşlarına girmemek için yürüyerek gidebildiğim evime yakın istikametleri tercih ederdim. Bu aralar hiç üşenmiyorum. Her gününün akşamı Anadolu Yakası çıkartması yaptığım hafta bile devirdim.
Kendimi İstanbul’da turistmişim gibi hissettiren bir keşfedilecekler listem bile var. Böyle listeleri ben genellikle seyahatlerim öncesi hazırlarım – telefonumda henüz gitme planım olmayan bir sürü şehir için bile restoran ve bar listeleri kayıtlı örneğin. Tedavim süresince yattığım ve hiç sosyalleşmediğim dönemde karşıma çıkan ilgimi çeken mekanlardan bir liste yapmaya başlamıştım. Sonrasında İstanbul için 373 mekan içeren bir keşif listem olması açıkçası bana bile sürpriz oldu. “Bir süre yeme içme ve şehir keşfetmek için seyahat etmem sanırım, İstanbul’da on ülkelik keşif beni bekliyor.” diye şakalaşıyorum kendimle.

Her buluşma öncesi arkadaşlarıma bu listemi veya listemden bazı seçenekleri atıyorum – hasret gidermelerimizi, biriken havadislerin masalara yatırılmasını, yeni mekan keşifleri eşliğinde yapıyoruz.
Bu süre içinde pek çok özlediğim arkadaşımla buluştum, özlemlerimizi yeni mekanlarda giderdik. Bunlardan bazıları aslında daha önceden açılmış olmasına rağmen benim ilk defa yolumu düşürdüğüm mekanlar – büyük bir kısmı ise gerçekten çiçek gibi tazecik yeni açılmış yerler. Ve biliyorsunuz, İstanbul’da bir mekanın tadı en çok o yeni açılmış halindeyken çıkıyor.
O yüzden bu listenin sizin için harika keşiflere vesile olacağını umuyorum.

This is not a pop up:
Bence İstanbul’da tam ihtiyacımız olan konsept ve mekan burasıymış da açılana kadar haberimiz yokmuş.
Tershane İstanbul projesinden daha önce birkaç kere övgüyle bahsetmiştim; senelerdir Haliç hattının şehirde yeteri kadar hakkı verilerek kullanılmadığını savunanlardan olduğum için Tershane İstanbul’da olup biten her şeyi oldukça yakından ve ilgiyle izliyorum. This is not a pop up da bu yaz boyunca Tershane’nin içinde açık olan mekanlardan biri. Gerçi tam olarak mekan da değil. Tastamam adı gibi; ne olduğunu anlatmak ne olmadığını anlatmaktan daha kolay.
Girdiğinizde Haliç’e dönük konulmuş şezlonglar sizi karşılıyor, normalde sahneleri çerçevelemesine alıştığımız kadife kırmızı perdeler Haliç Manzarası’nı sergiliyor – ama manzaranız sadece bu kısımdan ibaret değil, bütün konsept Haliç kıyısında. Her gün değişen etkinlikleri instagram hesaplarından takip edebilirsiniz. Rahat koltuklarda yayılıp sohbet edebileceğiniz alanı da, çimlerin üzerinden DJ setinin önünde dans edebileceğiniz alanı da, romantik romantik kırmızı perdenin çerçevelediği kısımdan manzaraya bakabileceğiniz alanı da size sunuyor. Lezzetli kokteyller var; bazı günler yiyecekler de çeşitleniyor. Take-over konsepti ve her gün yeni bir şeyler sunmasıyla mahallemizin tltl’si ile aynı çizgide gidiyor – ki arkasındaki isimlere bakınca bu sürpriz veya tesadüf değil.
Sıkış tepiş mekanlardan sıkılan bize bir nefes oldu, bu sezon en sevdiklerimizden.

Atlas Mührüdar 78
Moda ve Kadıköy hattı uzun yıllardır bira, kahvaltı ve hızlı atıştırmalık konseptlerle ön plana çıkan mekanları akla getiriyordu. Son dönemde bu çizgiyi kıran ve çıtaları yükselten mekanlardan biri kesinlikle Atlas Mührüdar 78.

Konumlandığı harika art deco binanın, çok keyifli bir de terası var. Mevsimlik ürünlerle hazırlanan yiyeceklerinin sunumları ve özellikle sosları çok başarılı. Kokteyller lezzetli, şarap sunumları şık. Kız kıza keyifli dedikodu yemeklerinin adresi olmaya da, çok zevkli seçimler yapan biri olmanızı sağlayacak bir first-date mekanı olmaya da, ya da sadece lezzetli bir şeyler yiyip içmeye gitmeye de uyar. Şiddetle tavsiye ederim.

Dough Hood Pizza
Yoğurtçu Parkı’nın tam karşısında Detroit usulü kalın kenarlı pizza. Sokak samimiyetinde, gerçekten lezzetli, gerçekten doyurucu. İncir ile peynirin birbirine ne kadar yakışabileceğini keşfetmek için de iyi bir adres.

Seraf
Michelin Selection listesine girmeden çok önce Bağcılar’daki mekanı ile radarıma girmişti ancak oraya bir türlü yolumu düşürmeyi başaramamıştım. Vadi İstanbul’un içindeki şubesiyle sonunda şeytanın bacağını kırdım. İçli köftesi ama özellikle lahmacunu çok lezzetli.

Diğer yandan menü ve konsept ile oldukça alakasız bir şekilde İspanyolca şarkılar çalınmasına ben gerçekten hiç bir anlam veremedim ve biz iki kadın gitmişken her şeyden birer tane bitiremeyeceğimizden ve tatmayı sevdiğimizden çoğu yerde yaptığımız gibi ortaya bir tane söyleyip paylaşırken garsonların tuhaf bir küçümseyici tavır takınması şık değildi. Evet bebeğim istersem içli köfteyi bile bir tane söyleyip paylaşırım. Lezzetini sevmeme rağmen, bu sebeplerle tekrar tekrar gitmeyi isteyeceğim bir yer değil – daha iyi olduğu söylenen bir lahmacun adresi çeşitli yerlerden tavsiye olarak geldi – orayı da deneyerek en kısa sürede paylaşacağım.
Alt Kat Drinkery
Yüksek tavanı, güzel dekorasyonu, eğlenceli detayları ve leziz kokteylleri ile çok güzel mekan olmuş. Özellikle o taraflarda yaşayanlar için kısa bir süre içinde müdavimcilik oynanacak adreslerden biri olacaktır net.


Mürver
karaköy’ün patlayıp sönen yanar dönerli popülerleritesinin inadına çizgisini hep koruyan iyi bir mekan Mürver. Manzarası güzel, sunumu harika, kokteylleri farklı ve lezzetli.

Kokteyl olarak “İki Yaka” içtim; ceviz ve incir ile demlenmiş Jameson, Ameretto, Acılı hoşaf, Infused Walnut and Fig Jameson, Amaretto, Spicy Compote.
Uzun Masa
Çok sevdiğim bir arkadaşımın doğum günü vesilesiyle biz de uzun bir masa olarak oturup hakkını verdik. Müdavimlerin rakı şişelerini üzerlerine isimleri yazılı bıraktıkları raflarla geleneksel meyhane ruhunu korurken, aynı zamanda da modern sunumlarda farklı mezeleri de var. Yediğimiz her şey lezzetliydi ve tazeydi.

Avrupa yakasından kalkıp oralara kadar tekrar gitmemi gerektirecek seviyede bir sıra dışı bir vaadi yok, ama zaten müdavim şişelerinin çokluğuna bakarsak öyle bir derdi de yok. Keyifli ve lezzetli.

Lokanta Limu
Lokanta Limu’nun asıl adresi Yeniköy’deymiş, ben kendisinden bizim İstanbul’da senelerdir en sevdiğimiz teras club olan Klein Garten’a konmasıyla haberdar olduk. Bunu sevse mi sevmese mi bir türlü karar veremeyenlerden oldum ben açıkçası – harika olmuş olmasına ama “Koskoca şehirde Klein Garten dışında başka yer mi yoktu bu konsepti hayata geçirecek?” demeden de geçemiyorum. Oradaki mantar kafa dekorasyonu eşliğindeki danslarımızı şimdiden özledim.
Haliç manzarası şahane, mezeler ve yemekler de gerçekten leziz. Kafaları karıştıran bir konuyu da netleştireyim: Lokanta Limu Pera, Klein Garten olarak bildiğimiz terasta evet. Sonra akşam saatlerinde masalar toplanıyor, yemek havası kırılıyor ve müzik başlıyor. Haftanın sadece bazı geceleri de size daha önce bahsettiğim Altın Saatler buranın gece eğlencesini üstleniyor.
Catch
Caddebostan’da açılan Catch, Midpoint’in daha gösterişli ve daha havalı kardeşi. Zaten aynı grup tarafından açılan bu mekanda, sushiden patates kızartmasına kadar yine herkese hitap edecek bir şeyler var – ancak bu defa dekorasyon ve kokteyller çok daha gösterişli. Tuvalet de Pixi’nin izinden gitmiş, oradaki gibi devamı gizli bir cluba çıkmasa da dekorasyon açısından iddialı.

Blended
Bütün bunların arasında bir de sağlıklı beslenmeye çalışıyorum evet – bu apayrı bir yazı olur, detaylarına girmeyeceğim şimdi. Blended’ı ilk defa denedim, salatalarını hiç sevmedim, ama kahvaltılık bowllarından açaili olan şimdiye kadar mahallede yediklerimin en iyisi.

Afiyetle ve keşfederek kalın!
