Ollantaytambo’da biralara kavuşmak & Amazonlarda 90’lar Türkçe Pop Partileri

Dağda geçen günlerden sonra baştan aşağı toz ve toprağa bulanmış durumdayız. Hepimiz otele gider gitmez sıcak bir duş alarak, temiz kıyafetler giymenin hayalini kuruyoruz. “Sıcak bir duş, temiz kıyafetler ve otel yatağında uzun bir uyku, oh miss!” diyip duruyoruz.

Gittiğimiz ve bir gece kalacağımız kasabadan bütün beklentimiz, sıcak duştan ibaretken, aracımız Ollantaytambo’nun sokaklarına girdiği anda hepimiz canlanıp camlara yapışıyoruz. “Ne kadar güzel bir kasaba!”

Doğanın içindeki sakin yuvamız Melissa Wasi‘de detoks beslenerek inziva halinde geçirdiğimiz şifa haftası üzerine dağlarda geçirdiğimiz günlerin ardından, bu kasabanın hareketli sokakları, restoranları ve barları çok ilginç geliyor bize.

Çocuklar gibi coşkulanarak bağırmaya başlıyoruz: “Bir bira içeriz değil mi yaaa?”, “Pizza da yer miyiz?” O sırada farkına varıyoruz oldukça uzun zamandır hiç alkol ve namussuz kalorili yiyecekler tüketmediğimizin ve hatta herhangi bir restoranda oturmadığımızın…

Sanki normalde İstanbul’da yaşamıyormuşuz da, dağlardan hayatımızda ilk defa bir yerleşim yerine inmiş gibi heyecanlıyız. Saatlerdir hayattaki tek hayalimiz duş almak olmasına rağmen, onu bile bekleyemiyoruz, oteldeki odalarımıza bile hiç çıkmadan, hemen otelimizin yanındaki restorana oturup soğuk bira, pisco sour, pizza ve patates kızartması siparişi veriyoruz.

Seyahat etmenin en büyüleyici taraflarından birinin bu olduğunu düşünüyorum; çok kısa bir zaman dilimi içinde insan olağan hayatındaki her şeyden uzaklaşabiliyor; yepyeni bir hayat düzenini normal düzeni olarak benimseyebiliyor.

O güne kadarki derin paylaşımların yerini, daha gündelik sohbetler almaya başlıyor ve hafifliyoruz. Restorandan çıkıp otele dönmeye karar verdiğimiz anda önümüzden boynuzlar takıp renkli kıyafetler giymiş, ellerinde bira kasaları taşıyarak dans eden kostümlü bir erkek grubu yürümeye başlıyor. Çok sürreal bir an!

Otele dönmekten vazgeçip onların peşine takılıyoruz, kasabanın meydanında saatlerce dans ediyoruz onların arasında. Ellerimize bira şişelerimizle kahkahalar atarak otele döndükten sonra, sıcak suyun akmadığını fark ediyoruz!!

Benim soğuk su ile duş almama imkan ve ihtimal yok. Birkaç gündür dağların tozuna bulanan tenimi ve saçlarımı yıkayıp mis gibi uyuma hayalim böylelikle suya düşüyor. Sabah uyandığımda ilk yaptığım şey yine sıcak suyu kontrol etmek ve yine sıcak su olmadığı için lobiye inip kıyameti kopartıyorum. Bizi başka bir otele duş almaya yolluyorlar.

Upuzun sıcak bir duş alma hayalim gerçekleşmiyor – zamanımız kısıtlı olduğu için kısa da olsa sıcak bir duş alıyorum sonunda. Günler sonra tertemiz olmak harika bir his. Kafamda havluyla o tarihi şehrin sokaklarında yürümek de çok komik.

Artık dağlar ve soğuk iklimler bittiği için, pançoları kazakları bir kenara atıp, haftalardan sonra ilk defa elbise giyiyorum. ❤ Peru’ya ayak bastığımızdan beri yüksek rakımlarda olduğumuz için sürekli olarak içlik giyiyorduk, o gün itibarıyla artık daha sıcak iklimlerde olacağız.

Aslında Ollantaytambo, herkesin Machu Picchu’ya geçmek için uğradığı kasaba, Machu Picchu trenleri buradan kalkıyor; ama biz tabii ki macera arıyoruz ve Ollantaytambo’dan doğrudan Machu Picchu’ya geçmiyoruz, Amazonlara gitmek üzere yola çıkıyoruz.

Yolda öncelikle müthiş bir cafe’de durup kahve ve kakao içiyoruz. Bulutların üzerindeymişiz hissi veren bir yoldan aşağı kıvrıla kıvrıla inerken, avaz avaz şarkılar söylüyoruz, harika manzaralarda mola verdiğimizde dans ediyoruz.

Yolda Peru’nun geleneksel bir yemeği olan, tavuk, patates ve yuka’dan oluşan leziz bir çorba içiyoruz. Muz ciplerinin tuzlularını tatlılarını tadıyoruz. Dağlardan aşağı indikçe bütün bitki örtüsünün değişmesini izlemek çok keyifli olduğu için bu yolculuk Peru’da yaptığımız en görsel şölen yolculuklardan biri oluyor.

Amazonlarda bir kahve üreticisini ziyaret ediyoruz. Yüksek rakım ile nemli Amazon mikroikliminde yetişen yasemin ve bergamot kokulu Geyşa çekirdeklerini ben ilk defa burada görüyorum ve tadıyorum.

Kahve üretimi aşamalarını izlemek, sonra hep birlikte tadım yapmak çok keyifli olduğu gibi, asıl hoşuma giden şeylerden biri de, tadımı yaptığımız barın güzelliği.

Dev bir ahşap veranda, Amazon bitki örtüsünün içinde, tepede bir dolunay var. Müzik açıyoruz, o verandada dans etmeye başlıyoruz.

Kendi içimizde yaptığımız şifalanma yolculuklarından ve zor fiziki koşullarda dağ ziyaretlerinden sonra, burası bize bir hafiflik veriyor. Hem kıyafetlerimiz azaldığı için hafifliyoruz, içliklerin pançoların yerini incecik kıyafetler alıyor burada. Hem de genel olarak ruh halimiz hafifliyor, uçarı bir hal alıyor.

Akşam otele döndüğümüzde buz gibi biralarımızı alıp havuz başına iniyoruz. Otelin genel ses sitemine telefonlarımızı bağlıyoruz. Aramızda bir eski DJ olmasının da avantajını kullanıyoruz. Sabah saatlerine kadar 90’lar Türkçe Pop parti yapıyoruz. Otelin diğer müşterileri de aramıza gelip dans ediyor hatta. Avaz avaz eşlik ettiğimiz şarkılar, sallanan kalçalar, yükselen kahkahalar ile Peru’daki açık ara en eğlenceli gecemizi yaşıyoruz.

Amazonların ortasında ilk büyük 90’lar Türkçe pop partisini bizim yaptığımızdan eminim, ama bunu ispatayamam.

Dilimize bir önceki geceden dolanan Türkçe pop şarkılarla harika bir Amazonlar manzarasına uyanıyoruz. Kahvaltımızı ettikten sonra yeniden yollara düşüyoruz.

Dudaklarımda uçarı bir gülümseme, ruhumda bir hafiflik.

Derinleştikten sonra, yüzeye çıkıp eğlenmeyi unutmadan kalın!

Ollantaytambo’da biralara kavuşmak & Amazonlarda 90’lar Türkçe Pop Partileri” üzerine bir yorum

Yorum bırakın