Rio’da Turistik Bir Gün: Dünyanın Yeni Yedi Harikasından Biri ve Kesmeşeker Dağı

Rio’daki ilk günümüzde şehir bizi enerjisiyle sarıp sarmaladığından ve ikinci günümüzde de bize şıkır şıkır güneşli oldukça sıcak bir hava verdiğinden, günümüze çok keyifli başlıyoruz. O günün yalnızca Rio’daki değil, bütün Brezilya seyahatimizdeki en turistik gün olmasını planlıyoruz.

Brezilya’ya gelir gelmez daha ülkeye dair hiç bir şey görmeden doğrudan lokallerle birlikte günlerce festivalde partilemeye gittikten ve ardından çok saat otobüs yolculuğu yaparak bir sürü farklı şehir gezdikten sonra, ülkedeki ikinci haftamızda artık biraz turist takılmaya hazırız.

Hepsinden önce güzel bir kahvaltı yapmak için otelimizden çıkıyoruz. Brezilya’ya kadar kahvaltı anlayışı sadece kahve içmek olan ben bile, oradaki peynirlerin ve hamur işlerinin lezzetinden o kadar mestim ki, büyük bir şevkle bize güzel bir kahvaltı mekanı araştırıyorum. Köşk gibi bir binanın bahçesine kurulmuş Emporio Jardim na Casa Firjan’ı gözüme kestiriyorum. Gidiyoruz, kapı duvar. Bu Brezilya’da çok sık yaşadığımız bir durum, canları istediği gün istedikleri saatte açıyor kapatıyorlar mekanları, rahat kafalar. Neyse ki her yerde çok güzel mekanlar ve leziz yiyecekler var da, bu hiçbir zaman gerçekten bir sorun olmuyor. Hemen oradaki başka bir yere oturuyor, “Bu çok iyi tatsana.”, “Ooo bu da çok lezizmiş.” diye diye karbonhidrata doyuruyoruz vücudumuzu.

Sonra ilk istikametimiz, 1931 yılında yapılmış ve Dünyanın Yeni Yedinci Harikası listesinde yer alan, Corcovado Tepesi’nde yer alan 38 metrelik İsa Heykeli. Şehrin neredeyse her yerinden bu heykelin silüetini görebiliyorsunuz ve genel olarak bu fikri ben çok sevdim; ne zaman gökyüzüne doğru baksanız size maneviyat hatırlatan bir sembol ile kesişiyor gözleriniz.

Tepeye çıkmak için birkaç yol var, en popüleri trenle çıkmak. Trenlerin hareket ettiği yere geldiğimizde gördüğümüz sıra karşısında ise şok oluyoruz, hafta içi bir gün olduğu için çok kalabalık olmayacağı yanılgısına kapılmıştık. Siz giderseniz bu hatayı yapmayın, önceden online olarak belli bir saat için biletinizi alın.

Böylelikle upuzun bir sıraya giriyoruz. Ben lokal biraları tadıyorum, Aslıpan telefondaki fantastik romanına gömülüyor. Kendi kendini her koşulda oyalayabilen insanlar olmak ve böyle insanlarla seyahat etmek gerçekten harika bir şey. Etraftaki sürekli “Offf”layan insanların da bence en büyük problemi bu; kendilerini oyalama yetisinden yoksun olmaları.

Sonunda upuzun sıramız bitip trenimize bindiğimizde, yeşilliklerin arasında çok dik bir dağı tırmanmak oldukça keyifli. İsa Heykeli gerçekten çok büyük ve çok görkemli. Bir sürü kişi için bir nevi hac yolculuğu olan bu yolculuk, bizim hayatımızda İsa öyle bir anlam ifade etmediği için yalnızca “Ooo heykel gerçekten büyükmüş.”ten ibaret oluyor dürüst olmak gerekirse – heykele ilgimizi çok kısa sürede kaybediyoruz. Diğer yandan o tepeden gördüğünüz manzara gerçekten nefes kesici.

Sonra yine aşağı dönebilmek için upuzun bir sıra bekliyoruz. Ben hemen oradaki bara gidip, “Caiprihina istesem plastik bir bardağa koyabilir misiniz?” diye soruyorum, elimde şahane pembe bir plastik bardakla, çok iyi hazırlanmış bir kokteyli içerek sıraya giriyorum. O sırada bir de sigara içmek istiyorum ama yasak. Çaktırmadan sigaramı yakıyorum, başı kapalı Faslı olduğunu düşündüğüm bir teyze de yanıma gelip bana katılıyor. Ortak bir dilimiz yok, sigaralarımızı tokuşturuyoruz. Bu sırada yanımızdaki Kuzey Avrupalı bir ülkeden olduğunu düşündüğüm çocuk gülmekten dağılıyor. Onun tepkisine Aslıpan kopuyor. Bizim teyzeyle ortak bir dilimiz olmaması iletişim kurmamıza engel değil, birbirimize sarılıp kahkahalar atarak sırayı bitiriyoruz.

İkinci istikametimiz Kesmeşeker Dağı, veya orijinal adıyla Pão de Açúcar. 396 metre yükseklikteki bu dağ, kesmeşekere benzediği için bu adı almış. İki ayrı teleferik ile çıkılan bu dağın tepesine bayılıyoruz. Muazzam güzel bir manzarası var – ayrıca burada bir sürü cafe ve restoran da bulunuyor.

Akşam yemeği için şehirde bir yerlere gitmişken, burada güneşi batırarak yemek yemeğe karar veriyor ve oradaki en lüks restoran olan Classico Sunset Club‘tan bir masa kapıyoruz. Turistik bir yer olduğu için çok iddialı bir hesap ödemeye de hazırız, sonuçta hayatımızda kaç kere Kesmeşeker Dağı’nda güneşi batırarak akşam yemeği yiyebiliriz ki? Muazzam lezzetli yemekler yiyor, çok güzel kokteyller içiyor, manzaraya doyuyor ve gerçekten İstanbul’da kendi mahallemizde çok sıradan bir mekanda bunları yiyip içsek ödeyeceğimizin yarısı kadar bir hesap ödeyerek kalkıyoruz.

Hava karardıktan sonra otelimizin olduğu bölge Lapa biraz garip bir hal alıyor, bir anda evsizler ortalığa çıkıyor, birbirlerine taş atarak filan kavga ediyorlar. Dolayısıyla Rio’ya bir yandan bayılıyoruz, bir yandan da biraz ürkmeye devam ediyoruz.

Festivalde bol bol dans ettiğimiz için, gece hayatı konusunda arsızlığım yok. Bunu bilerek planlamadık, ancak Brezilya’da önce festivale gitmemiz çok isabetli olmuş. Çünkü ikimiz de bal gibi biliyoruz ki, öncesinde o festival faslını devirmemiş olsaydık, ben her gece kurtlanacak “Hadi hadi gidip dans edelim.” diye tutturacaktım. Günler boyu deliler gibi dans etmiş olmanın rahatlığıyla, geceleri otelin lobisinde kendime bir ofis kurarak uslu uslu geçiriyorum.

Ertesi günkü hava durumuna bakıyoruz, yine şıkır şıkır güneşli. Hadi o zaman diyoruz, “Tanrı dünyayı altı günde yarattı, yedinci günde Copacabana Plajı’nda keyif yaptı.” esprisine konu plajda günümüzü geçirmek için, yarın bu otelimizden check-out yapıp, Copacabana’ya taşınalım.

Güneşi takip ederek kalın!

Rio’da Turistik Bir Gün: Dünyanın Yeni Yedi Harikasından Biri ve Kesmeşeker Dağı” üzerine 2 yorum

Yorum bırakın