Zaman Kavramı Olmayan Bir Plaj Cenneti: Copacabana, Ipanema ve Leblon Hattı

Rio’nun sokak keyiflerini yaşadıktan ve turistik aktivitelerini tamamladıktan sonra artık o gün dünyaca ünlü plajlarıyla tanışma zamanımızın geldiğine karar veriyoruz. Lapa’daki Selina‘mızdan çıkışımızı yapıyoruz, Copacabana’daki Selina’dan müthiş okyanus manzaralı bir oda ayarlıyoruz. Dünyaca ünlü plajlarda bir gün geçirmek kadar beni heyecanlandıran şöyle bir şey var: Ekimin son günlerinde çatır çatır güneşin altında bir yaz günü geçirmek. Bu seneyi Ocak ayında Tayland‘da başlatmıştım, ekimin sonuna kadar yazı devam ettirme fikrine bayılıyorum. Kışı minimalleştirme projemin başarısı gibi bir gün benim açımdan adeta.

Hadi doğruya doğru, Copacabana’ya adım attığımızda öyle “Wooow, ohaaa” gibi heyecanlar yaşamamıza neden olacak bir şey görmüyoruz ilk başta. Pekala Antalya’da bile olan dört beş katlı apartmanlardan ve altlarında dükkanlardan oluşan bir muhit Copacabana.

Plaj çantalarımız omzumuzda sahile çıkarken ben yanıma iş bilgisayarımı bile alıyorum – arada bir sahile inip güneşlenip yüzeriz, arada da sahildeki cafe’lerde otururuz o sırada biraz çalışırım diye düşünüyorum. En sevdiğim yanılgılar, işte tam olarak böyle yanılgılar.

Copacabana Sahili’ni kenarındaki asfalt yoldan yürümeye başlamışken, dayanamayıp sahile iniyoruz. Müthiş güzel kumlar ve müthiş bir manzara var evet ama asıl davetkar olan sahildeki müthiş keyifli curcuna. Bikini satıcıları, sahilde sattıkları kıyafetlerle defile yapan kızlar, futbol oynayanlar, şarkı söyleyenler, her yaştan her telden sandalyesini şemsiyesini alıp sahile inmiş bir kalabalık…

Copacabana’dan sonra Ipenama Plajı’na ulaşıyoruz, “Hadi burada biraz yüzüp güneşlenelim.” diyerek havlularımızı seriyoruz. Çok uzun kalmayız, biraz yüzüp güneşlendikten sonra sahildeki mekanlardan birine otururuz diye düşündüğümüzden şezlong ve şemsiye bile kiralamıyoruz.

Sonrası o kadar absürt akıyor ki… İçki almak için arka tarafta gayet düzgün mekanlar var ama biz yanımıza gelip “Bir şeyler içer misiniz?” diye soran kızların evde hazırlayıp getirdiği içkilerden almayı tercih ediyoruz. Sonra kızlara güzel bir ödeme (güzel ödeme dediğim Brezilya için güzel – yoksa Türkiye’de sıradan bir club’taki bir kokteyl parası bu arada) yapıyoruz, kızlar kalan içkileri satmaktan vazgeçip onları da yanımıza koyup bizimle takılmaya başlıyorlar. Ortak bir dilimiz yok, ben Brezilya’da geçirdiğim günlerde kullandığımdan öğrendiğim birkaç Portekizce cümle ve kelimeden ibaret takılıyorum, kızlar da İngilizce bilmiyorlar. El kol anlaşmaya devam ediyor, kadehlerimizi tokuşturuyoruz. Enerji uyumlanması dediğimiz şeyi yaşıyoruz.

Kızların arkadaşları diğer satıcılar da böylelikle bizi güvenli alan belirleyip sahilde sattıkları şeyleri ayağımızın altına dizmeye başlıyorlar, bir şekilde seyyar satıcıların deposu haline geliyoruz. Ki seyyar satıcıların sattıkları her şey legal değil malum 🙂

Biz soyulur muyuz sahilde korkusuyla üzerimize hiç para almadan sahile gelmişken, kendimizi bir anda ayağımızın ucunda bardaklarca kokteyl ve kutuların içinde ne olduğu meçhul kutularla baş başa buluyoruz. Herkesin her şeyini ayaklarımızın ucuna dizmesi, bizi bir anda sahilde bir otorite haline getiriyor, soyulacağız korkusuyla gittiğimiz sahilin ağalarına dönüşüyoruz.

Her seyyar satıcı yanımızdan geçerken selam veriyor, ayak ucumuza bir şeyler ekliyor. Bir ara sigara kutularından birini ucundan açıp içindekinin aslında sigara filan olmadığını fark ettiğimiz an “Şu an bir polis gelse tövbe açıklayamayız bu durumu.” diyerek kahkahalar atıyoruz.

Ben bir noktadan sonra adaptasyonda zirve, bana gelip soranlara tek sigara filan satıyorum sahilde. Bir an var; okyanus aşırı dalgalı ve Aslıpan dalgalarla oynamaya bayılıyor. Sahilin torbacısı adamı görevlendiriyorum “Sen burada otur şimdi, gözlerini arkadaşımdan ayırma, ben yatıp güneşleneceğim.” diye. Güzelce yağıma bulanıp güneşleniyorum döne döne.

Bir iki saat takılırız diye havlularımızı serdiğimiz noktadan güneş batarken ancak kalkıyoruz. Müthiş bir doğa manzarasının yanı sıra sahilde herkesin futbol oynamaya başladığı an – evet Brezilya’nın genelinde hiç görmediğim ve bu yüzden büyük hayal kırıklığına uğradığım- mükemmel popolu kadınları da tam olarak gördüğüm an bu an oluyor. İnanılmaz çok sayıda futbol topu havada uçuyor, erkekler kadar müthiş popolarına tanga bikinilerini de geçirmiş kadınlar futbol oynuyor.

Onların arasında yürürken tam yüzüme patlayacak bir futbol topunu müthiş bir refleksle, fakat çok basit bir şey yapar gibi rahatlıkla eliyle savuşturup, bana dünya tatlısı bir gülümseyle “Hi, how are you?” diyen ve çizilmiş gibi kasları ve müthiş gülümsemesi olan çıtır hala rüyalarımı süslüyor.

Bir koca günün orada nasıl geçtiğini asla anlamamış halde, yüzümüzde dev gülümsemelerle ve muhteşem bir manzara izleyerek yürüyoruz Leblon’a kadar. Kumları üzerimizden silkeliyor ve çok methedilen Sushi Leblon‘a oturuyoruz.

Sushi konusunda bir uzmanlık ilan edebilecek seviyede değilim, diğer yandan severim ve sıkça yerim. Burada yediklerimiz o kadar iyi ki! Hayatımda bu kadar köpük gibi ağızda dağılan bir kalamarı ben daha önce başka yerde yemedim.

O kadar mestiz ki yediklerimizden,dekorasyonu ve servisi ile oldukça lüks bir segmentte olan bu sushi restoranında, hesabın çok iddialı gelmesini bile göze alıp, şefe bizim için özel tabak bile hazırlatıyoruz. Ağzımıza attığımız her lokmada orgazmik bir zevk yaşadıktan sonra, gelen hesap gerçekten benim eve servis söylediğim oldukça standart sushi civarında bir şey oluyor.

O güne kadar Brezilya’da muazzam keyifli günler geçirmemize rağmen, “Burada yaşar mısın?” sorusuna ikimizin de cevabı hayırdı. O gün, sahilde geçen keyifli saatler üzerine, bu kadar muazzam bir akşam yemeği yedikten sonra, leziz birer dondurma almış, onları yalaya yalaya Leblon’un sokaklarında yürürken ve Leblon çok güvenli hissettirirken “Günlerimiz böyle geçecekse ve bu civarda yaşayacaksak Brezilya’da yaşarız.” noktasına gelmiştik.

Bizim gibi kimseye karşı bir sorumluluğu olmayan insanların bazen hayatında “Ne için çalışıyorum ben ya?” diye sorguladığı anlar oluyor. “Borcumuz yok, bakmamız gereken kimse yok, evimiz var, bu kadar stres ve kaosla ne diye uğraşıyoruz ki?” O gün tam olarak bunun cevabını veren günlerden biri oluyor: “Burada bugünü bu şekilde geçirebilmek için.”

Güneşle ve keşifle kalın!