Ilha Grande: Yalnızca orada olmanın insanı mutlu ettiği, çok bakir ve muazzam güzel bir ada

Aslında oldukça cilveli, renkli ve eğlenceli karakterde bir şehir olan Rio‘da keyfimiz çok yerinde. Renkli sokaklarda geziyor, sahillerinde takılıyor, müthiş yemekler yiyoruz. Üstelik de Leblon gibi bazı kısımları gerçekten güvenli şehrin, o sürekli tetikte olma gerginliğini üzerimizden atabileceğimiz sığnaklar bulmaktan da mutluyuz.

Fakat ben icat çıkartmadan duramıyorum ve icat çıkartmak için de en ideal seyahat arkadaşına sahibim. Kahve almak için lobiye inerken baktığım hava durumunda ertesi gün havanın yağmurlu olduğunu fark ediyorum – Rio’ya ışıl ışıl bir güneş yakışıyor, yağmurda çok tercihimiz olmaz. Yakınlarda günübirlik veya bir gece konaklamalı kaçabileceğimiz neresi var diye bakınırken Ilha Grande’yi kestiriyorum gözüme. Usulca Aslıpan’ın yanına gidiyorum: “Benim bir fikrim var.” diye.

Sonraki üç saat gülme krizlerine girdiğimiz bir planlama aşaması geçiriyoruz. Asla parçaları birleştiremiyoruz. Türkiye’ye dönüş uçağımızı da kaçırmamamız lazım, zaman olarak riskli bir hareket mi yapıyoruz ondan da emin olamıyoruz. Transferler kişi başı 100 dolar gibi bir rakam talep ediyor ki – bu Brezilya için çok iddialı bir rakam. Kendi başımıza organizasyonu beceremeyip tur transferiyle gitmeyi de kendimize yediremiyoruz.

En sonunda bütün valizlerimizi Rio’da bırakmaya ve gerekirse koşabileceğimiz, gerekirse yürüyebileceğimiz her koşula hazır bir halde yola düşmeye karar veriyoruz. Sabahın köründe minik birer çantaya ihtiyacımız olabilecek her şeyi tıkıştırmış olarak otogara gidiyoruz. İlk önce kendi aramızda “Çaçaçaa” dediğimiz gerçek adı Rio Da Conceiçao olan yere gitmemiz lazım. Gerçekten Portekizce konuşarak iki otobüs bileti alıyoruz. Molalarda yanımızda transfer araçları durduğunda zaferle gülümsüyoruz, çünkü 10 dolar civarında bir fiyata aldık o otobüsün biletini.

Otobüs bizi yolun ortasında geldiniz diye attığında da çok fazla zorlanmadan, bizi adaya geçirecek bir motorun biletini satan minicik bir kulübe buluyoruz. Ancak motor kalkmak üzere, bizim gerçekten koşarak iskeleye gidip o motoru yakalamamız lazım. Yanımızda valizlerimizi taşımama kararımız için alkışlayarak, “Geliyoruzzzz!! Vamos vamoooos!” diye bağırarak motora atlıyoruz. Her şeyi zamanında yapmış can yeleklerini giymiş, kemerlerini takmış suratsız Avrupalı diğer turistlerin inadına, üzerimizde yağmurluklarla, ayakta başlıyoruz ada yolculuğumuza. O kadar keyifliyiz ki, motoru kullanan abiler bizim nereli olduğumuzu öğrenmek istiyor.

Denizin üzerinde gitmeyi çok sevenlerden olduğumuz için o yolculuk zaten bizim için çok güzel. Fakat Ilha Grande’yi ilk gördüğümüz anı hiç unutmayacağım. Dağ tepe yemyeşil küçücük bir ada. O kadar doğal, o kadar bozulmamış bir yer ben hayatımda daha önce hiç görmedim. Yol yok, araba yok. Bir yer yeşil değilse, bembeyaz kum. Her şey sadece bundan ibaret. Evlerin hepsi minyatür.

Burası daha önce cüzzamlı bir koloni yaşadığı için, sonrasında da Brezilya’nın en tehlikeli mahkumlarını ağırladığı için 1994 yılına kadar serbest dolaşım ve yerleşime kapatılmış bir yermiş. 1994 yılında hapishanenin kapatılmasıyla serbest dolaşıma açılmış.

Aslında ada göründüğü kadar küçük bir ada değilmiş, ancak hiç bir yol ve araba olmadığı için, feribotla ayak bastığınız yer oldukça küçük bir bölge. Arka taraflarındaki oteller ancak minimum dört gün konaklayacaksanız sizi motorla alıyorlar. Bence gerçekten bakir ve muazzam bir doğada tatil yapmak için burası en iyi istikamet olabilir.

Ilha Grande’de bir gece konakladık ve iki gün geçirdik. İki gün boyunca takıldığımız yer boylu boyunca yarım saatte yürünebilecek bir alandı. Bu kadar küçücük bir alanda manzaranın her saat değişmesine ve her saat apayrı bir güzellikte olmasına doyamadan izledik. Çektiğimiz fotoğraflar maalesef gözümüzün gördüğü güzelliği asla tam olarak yakalayamadı.

Minik butiklerinde mısır ve bambu likörlerinden, acı soslara kadar bir sürü leziz şey denedik. Sahildeki kumların üzerine atılmış yere yakın sandalyelerle masalarda saatlerce oturduk, çok lezzetli yemekler yedik, çok güzel kokteyller içtik. Biz hep aynı noktadayken, güneşin yer değiştirmesi bize birbirinden o kadar farklı manzaralar sundu ki – sisli dağlar, ışıl ışıl güneşli bir sahil, açık yeşiller, koyu yeşiller – ve hepsi o kadar güzeldi ki…

Oldukça hızlı, ardı ardına keşifler yaptığımız bu Brezilya seyahatimizde, durduğumuz, hiç bir şey planlamadığımız, sadece izlediğimiz anları burada yaşadık. Sanki burada içimizdeki bütün fırtınalar dindi, hayata daha huzurlu ve daha sakin insanlar olarak devam etmek için sihirli bir ayar yapıldı bize.

Bir şekilde içimize, ruhumuza dokunan; bir şey yaptığımız için değil, sadece orada olduğumuz için bizi mutlu eden bir yer oldu Ilha Grande.

Bazen durmayı hatırlayarak kalın!

Ilha Grande: Yalnızca orada olmanın insanı mutlu ettiği, çok bakir ve muazzam güzel bir ada” üzerine 4 yorum

Yorum bırakın