Şu hayatta en şanslı olduğum konulardan biri de, bana eski sevgililerimden kalan güzel arkadaşlıklar. Eski sevgililerimin yakın arkadaşı olarak tanıştığım kişilerle, aslında tanışmamıza sebep olan ilişkilerim sona erdikten sonra da arkadaşlığım devam ediyor ve ben onlarla “Eski ilişkimden nafaka olarak seni aldım.” diye takılmaya bayılıyorum. Yine böyle bir canım nafakam, Cape Town’a gideceğimizi öğrenir öğrenmez, bana bir telefon numarası atıyor ve “Kesinlikle bu evde kalıyorsunuz.” diyor. Daha önce bize Sao Paulo’da da tavsiyeleri çok iyiydi, o yüzden hiç ikiletmiyoruz.
İstanbul’dan Etiyopya’ya; Etiyopya’dan Cape Town’a uçuyoruz ve Uber’imiz ile bize ayarlanan Camps Bay’deki güzel eve gidiyoruz.

Oldukça lüks evlerin olduğu bir bölgede kocaman bir villa burası, her odası başka misafirlere kiralanmış durumda. Normalde epeyce sosyalleşilen bir alan olması lazım; ama biz evde pek vakit geçirmediğimizden bu sosyalleşmeye pek dahil olamıyoruz burada kaldığımız sürece. Yalnızca arada sırada tuvalete giderken, evden çıkarken, eve dönerken filan karşılaşıp selamlaştığımız oldukça yakışıklı bir kaç adamın gözümüzü biraz şenlendirmesinden ibaret kalıyor bu konsept.
Aklımızdaki Cape Town oldukça fakir, her köşe başından bir kapkaççı çıkan bir şehir. Ancak biz Cape Town’u keşfetmeye Camps Bay’den başladığımız için gerçekten ters köşe oluyoruz.

Şehrin Camps Bay’den Sea Point’e kadar olan sahil kısmı, inanılmaz lüks villalarla ve iyi mekanlarla dolu bir bölge ve zaten Cape Town’un Miami’si olarak da anılıyor. Dolayısıyla buralar lokal yemekler yemek, halkla kaynaşmak için değil ama muhteşem bir Cape Town manzarası izlerken, tehlikesiz ve konforlu vakit geçirmek için ideal.
Gündelik hayatımızda ve bu güne kadar gittiğimiz şehirlerde, hava durumu bizim için “yağmurlu mu?”, “sıcak mı soğuk mu?” dan ibaretken, Cape Town’da bunlardan çok daha önemli bir faktör devreye giriyor: Rüzgar. Şehirdeki çeşitli noktalar hatta çok rüzgarlı veya en az rüzgar alan yer olmasıyla ünlü. Ve ayrıca sahillerde birkaç adımda rüzgar durumu gerçekten değişiyor. Ve rüzgarlı alanlar, bugüne kadar rüzgarlı bildiğimizden çok daha kuvvetli bir rüzgar. Ben rüzgara karşı yürünemeyecek kadar şiddetli bir rüzgarı hayatımda ilk defa burada deneyimledim, üstelik de beş dakika önce sahilde bikinimle güneşlendikten sonra.


Camps Bay’den Sea Point’e kadar olan kısımda sadece villalar bile gezmeye ve izlemeye değer güzellikte, hatta bazılarının milyonlarca dolar değerinde inanılmaz güzel manzaralı otoparkları da var. Ve mimari açıdan gerçekten farklı ve zevkliler.

Bembeyaz kumları ile sahil hattı da gerçekten güzel. Sahilde durup arkanıza baktığınızda, şehrin simgesi olan Masa Dağı’nın ve dağın yamaçlarına yerleşmiş binaların manzarasını izlemek de keyifli. Cape Town, gerçekten neresine giderseniz gidin manzara konusunda sizi hiç hayal kırıklığına uğratmayan bir şehir. Yine de bu sahil hattı, ışıl ışıl bir güneş varken muhteşem canlı bir renge dönüşen deniziyle, akşamüstü de keskin gün batımı ile manzara konusunda şehrin diğer yerlerinden biraz öne geçiyor.

Buradaki en popüler beachler Clifton 1,2,3,4 olarak anılan dört beach. Her birinin kitlesi birbirinden farklı, modeller ile aileler farklı sahillerde takılıyor. Hepsi birbirine oldukça yakın, yürüyerek hepsini sırayla gezebilirsiniz. Sadece sahile inmek ve çıkmak için, o muhteşem villaların arasından epeyce merdiven inip çıkmanız gerekiyor.


Biz sahilde piknik yapmaya niyetlenmiştik, sonra sahile alkol götürmenin gerçekten büyük bir suç olduğunu öğrendik. Çeşitli uyuşturucuların yasal olduğu bir ülkede, sahilde alkol içmenin yasa dışı olması bana çok enteresan geldi.
Bu bölgedeki dizi dizi mekanların neredeyse hepsi kalabalık ve tamamı gün batım saatlerinde çok daha kalabalık oluyor – çünkü gün batımını buradan izlemek gerçekten şahane. Yine de aralarında özellikle pazar günü partileriyle en meşhur olanı Cafe Caprise.
Kokteyl menüsüne ben bayıldım. Mesela The Sour X isimli kokteylin altında “Unlike most ex’s this one will have you wanting more” yazıyor. Veya acılı seksi bir kokteylde “Not for the feint of heart” açıklaması var.

İki gün içinde Camps Bay ve civarını karış karış yürüyüp, beğendiğimiz mekanları gezip, marketteki bize enteresan gelen bütün yiyecekleri de tattıktan sonra, villamızın rüzgardan uğuldamasından da sıkılıp, komidinin üzerine para bırakıp Camps Bay’i terk ediyoruz.

Hep macera peşinde kalın!

“Cape Town 1- Bembeyaz Kumları, Aşırı Lüks Villaları ve Gün Batımlarıyla Camps Bay” üzerine 2 yorum