Biz son iki yıldır Türkiye’deki festival sezonunu Isle of Escape ile açıyorduk. Organizasyondaki aksaklıklara ilişkin bir sürü şeyi eleştirip dursak da, tam yaz başlangıcındaki tarihinin avantajı, her seferinde farklı bir yerde yapılmasının cazibesi ve çok iyi bir müzik sunması sebebiyle vazgeçemiyorduk. Bu sene o festival yaz ortasında bir tarihe konumlanınca ve geçen sene hiç de festival ruhu vermediğine karar verdiğimiz aynı otelde yapılacağı açıklanınca Isle of Escape’e sırtımızı çevirdik.
Ve tam o sırada Cappadox’un uzun yıllar sonra yeniden yapılacağını görünce “Hadi!” dedik.

Bizim ekip gümbür gümbür bir parti festivallerini seviyorken, Cappadox ise yogadan gurme etkinliklere, spordan müziğe uzanan çeşitli aktiviteler sunan bir festival olduğu için bizim ekipte pek rağbet görmedi.
Biz Aslıpan ile işlerden bunaldığımız bir dönem geçirdiğimiz için ve o tarihlerde de plansız olduğumuz için, “Gidelim, kafa ve ortam değişikliği olur. Biraz sakinliğe ve dinlenmeye de ihtiyacımız var zaten. Arada sırada da bir iki etkinliğe katılırız, biraz müzik dinleriz.” diyerek yollara düştük.
Olumlu anlamda ters köşe olduk. Türkiye’de uzun zamandır gittiğim organizasyonu en kusursuz işleyen, gereksiz fiyatlandırmalarla katılımcıları tokatlamayan ve fiyat / performans olarak en iyi festivaldi. Üstelik de gidip kafa dinlemek bir yana, hiç durmadan müthiş etkinlikler arasında sektik, arabanın bagajına farklı kıyafetler atıp etkinlikler arasında hava durumuna göre otele hiç uğramadan giyindik, bir sürü davet edildiğimiz festival dışı partiye de yetişemedik, zaman yetmedi ve çok dans ettik.
Aslıpan ile her yolculuğumuz öncesi aklıma gelen ve hala çok güldüğüm bir an var. Sound of Utopia döneminde Aslıpan bana kaçta yola çıkalım diye sorduğunda, o dönemki erkek arkadaşıma “İki seçeneğimiz var.” demiştim. “Birincisi gece 12:00’de yola çıkabiliriz.” Uyku saatinde yola çıkmayı o kadar saçma bulmuştu ki, anında “Diğeri.” demişti. Ben de “Diğer seçenek gece 3:00’te yola çıkmak.” dediğimde, “Siz kafayı yemişsiniz.” diye isyan etmişti. Sonra da yol boyu biz avaz avaz Türkçe pop şarkılara eşlik etmekle, toplantılara bağlanmak arasında gidip gelirken, arka koltukta ses yalıtımlı kulaklıklarını takıp dünyaya küsercesine uyumuştu. Biz gün ölmesinci kuşaktan olduğumuz için, uzun yollara hep böyle çıkıyoruz. Çok uykusuz yola çıkıp sonra sabah duşu yerine şelalede yüzmemiz gibi muhteşem anılarımız da var.

Cappadox için de İstanbul’dan Kapadokya’ya doğru yola gece ile sabahın arasında çıktık. Aslıpan toplantılarına bağlanırken, ben copilot koltuğunda sözleşmelerimi yazıp maillerimi cevapladım. İşlerimizi hallede hallede Kapadokya’ya vardık.
Ve Kapadokya’ya ayak basar basmaz doğrudan ilk etkinlik olan Vadi Yürüyüşü’ne katıldık. Eğlenceli bir ekiple, hiç de kolay olmayan iki saatlik bir vadi yürüyüşü sonrası, doğrudan Argos Vadi’deki Açılış Partisi’ne katıldık, sürpriz başlayan yağmurun altında dans edip sırılsıklam olup çok eğlendikten sonra da Çiftlik Ev’deki konsere geçtik.
Sonraki günlerimizin hepsi de aynen bu dolulukta aktı. Hatta bir gün var ki, gün içinde birbirinden o kadar farklı ortamlarda, birbirinden o kadar farklı etkinliklere katıldık ki – Mercan Dede ile gün doğumu, Levon Bağış ile tadım, Teoman konseri, Ame eşliğinde çılgınlarca dans – o günü kesinlikle tek bir gün olarak algılayamadı zihnimiz, birkaç gün yaşamışız gibi geldi.
Her güne, Gün Doğum Vadisi’nde 06:00’da başlayan konserlerle başladık. Arka planda balonlar yükselirken, doğanın ortasında güneşi doğurmak muazzamdı. Bizim açımızdan bunların arasında en etkileyicisi Mercan Dede’nin müzikleri eşliğinde başlayan gündü.

Güneşi doğurduktan sonra otelimize dönüp öğleden sonraya kadar çalışıyor ve biraz uyuyor, öğleden sonra farklı etkinliklere katılıyorduk. Bunların arasında Levon Bağış ile gurme tadım etkinliği çok güzeldi, yerel peynirler ve kuru kaymak ile eşleştirilen şaraplar arasında harika keşifler yapma fırsatı yakaladık. Bir de Ba Duan Jin diye bir enerji etkinliğine katıldık, beklediğimizden çok ama çok iyiydi.

Akşamki müzik etkinlikleri üç farklı alanda yapılıyordu. Erken saattekiler Argos Vadi’deydi. Burası küçük bir alan olmasına rağmen, bizim genel ambiyansını çok sevdiğimiz ve hep çok eğlendiğimiz bir alan oldu.
Sonra oradan yürüyerek Çiftlik Ev’e geçiyorduk. Burası geceye ısınma turları müzik etkinliklerinin yapıldığı yerdi. Teoman gibi bütün şarkılarını avaz avaz söyleyecek kadar bildiğimiz sanatçıların yanı sıra, Gevende’yi ilk defa dinledik ve gerçekten ruhumuza değen bir müzik yapan Mammal Hands’i de burada keşfettik.
Ve gecenin asıl etkinlikleri, peri bacalarına şahane visualların yansıtıldığı muazzam Perili Ozanlar Vadisi’nde yapılıyordu. Burası gerçekten etkileyici güzellikte bir etkinlik alanıydı ve her gece ardı ardına harika gruplar sahneye çıkıyordu. Buranın muhteşem atmosferinin içinde Jordan Rakel, Büyük Ev Ablukada, AME Live, Kerela Dust ve Lalalar dinledik.
Bizim için bu festivalin en büyük keşfi kesinlikle Lalalar oldu, canlı performansları kayıtlarından çok çok daha iyi – denk gelirseniz sakın kaçırmayın derim. Aynı şeyi Kerela Dust için de söyleyebilirim. Benim playlistlerimde bir iki şarkıları hep oldu, ama canlı performansları bambaşka bir seksilik şovu.
Ame zaten aşkımız ya, bizi kendimizden geçirdi. ❤ Bittiğinde bittiği için aşırı sinirlendik, beş saat daha çalsa bayıla bayıla dans ederdik.

Tuvalet ve içki sırası beklemediğimiz, içki fiyatlarının hep çok uygun olduğu, katılımcı kitlesinin çok iyi olduğu, yani size çok fazla bir şey düşünmenize gerek kalmadan eğlenmeniz için alan açan bir festivaldi. Farklı tarzlarda müziklere yer vermesi, ayrıca konserlerin yapıldığı alanların doğa içinde harika yerler olması ve müzik dışında ilginize göre pek çok farklı etkinlikler sunması da diğer harika yanlarıydı.
Her festivalde olduğu gibi, festivalin asıl katılımcı kitlesiyle perşembe gününden başlayan bir sima tanıdıklığı ve selamlaşıp ayak üstü sohbet edecek bir yakınlık oluşuyordu. Tek bir konsere bilet alıp gelen kitle bu açıdan yabancı karşıladığımız kitle oluyordu. Bunu Tomorrowland Brazil‘de de yaşamıştık, kamp alanında kalanlar ve günlük bilet alıp festivale gelenler ayrımı vardı – aynı hissi Cappadox’ta da yaşadık. Bu şekilde “bizimkiler” hissi verecek bir güruh yaratabilen festivallerin iyi festivaller olduğunu düşünüyorum.

Festival Uçhisar’da konumlandığından dolayı, otelimizi bu bölgeden seçmiştik. Yepyeni açılmış Cappadocia Chiaro‘da kaldık. Otelden ziyade misafirliğe gitmişsiz hissi veren samimiyette bir yerdi. Her sabah bize özel, ne sevdiğimiz dikkate alınarak muhteşem zengin bir kahvaltı hazırlandı – ki dışarıda şöyle güzel bir kahvaltı edelim desek bu kadar iyisini bulamazdık. Sabah gün doğumu konserlerini yakalamak için uyanmaya çalıştığımız anda odamıza kahveler geldi, etkinlikler arasında otele döndüğümüzde leziz kekler ve kreplerle karşılandık. Festival boyunca her ihtiyacımızın beklentimizin üzerinde karşılandığı bir konaklama deneyimi oldu bizim için.

Diğer yandan Kapadokya’ya gelmişken manzara isterim diyenlerdenseniz, Zen Otel‘i şiddetle tavsite ederim. Gerçekten vadi yürüyüşünde gördüğümüzden bile daha güzel bir manzarası var.
Ben Uçhisar’a en son seneler önce gittiğimde bu bölgede pek bir şey yoktu. O kadar değişmiş ki, açılan harika restoranları deneyimlemeye bu sefer fırsat bulamadık. Yine de tek başına Cappadox etkinlikleri bile bizi sonuna kadar tatmin etti. Kocaman bir “iyi ki gelmişiz” daha ekledik hayatımıza, İstanbul’a geri döndük.
Dans ederek ve festivaller peşinde kalın!

“Cappadox’24 Notları” üzerine bir yorum