Arnavutluk Notları 4 – Himare

Dhermi ile Himare arası yolculuğumuz Atina’dan Monaco’ya kadar seyahat eden bir Porsche etkinliği ile kesiştiği için tam bir görsel şölen oluyor. Bir yanda deniz manzarası, bir yanda ardı ardına geçen havalı arabalarla Himare’ye ulaşıyoruz.

Arnavutluk’ta birbirine yalnızca 1 veya 1,5 saat uzaklıktaki sahil bölgelerinin hepsinin genel ruhu ve tatilci kitlesi birbirinden o kadar farklı ki… Vlore Tiran’a yakın, uzun bir süre derinleşmeyen denizi ile çocuklu ailelerin favorisi, gece hayatı çok aktif olmayan ama harika otelleri olan bir bölgeydi; Dhermi bizim Bodrum ve Alaçatı tarzında oldukça iyi mekanlara sahip çok daha genç tatilcilere yönelik bir bölgeydi; Himare bunların ikisine de benzemiyor.

Yay şeklinde bir sahil şeridine kurulmuş küçük bir kasaba Himare. Sahil hattını boydan boya yürümek bir saat kadar sürüyor. Sahil dışında kasabanın geri kalanı tepeler üzerine kurulduğu için, otelde kalırken, yolda yürürken sürekli olarak tepeden harika bir deniz manzarasına bakıyorsunuz.

Burada kaldığımız otel Ionian Terrace‘a girdiğimiz anda vuruluyoruz. Tam sahilin karşı caddesinde ancak tepeye kurulduğu için bütün Himare’ye tepeden bakan bir manzaraya sahip, yepyeni, bembeyaz ve ferah dekore edilmiş bir otel. Balkona çıktığım anda mutlulukla dans etmeye başlıyorum.

Himare’de Dhermi’de olduğu gibi havalı beach club’lar yok. Yine de şemsiye ve şezlong kiralayabileceğiniz, daha mütevazi bir sürü işletme bulunuyor. Bembeyaz kumu olan yerler çok kalabalık olduğu için, biz kumları bembeyaz olmayan ama daha sakin Orzo isimli bir yerden yana tercihimizi yapıyoruz. Ve bütün bir günümüzü sahilde geçiriyoruz.

Bizim şansımıza mı yoksa bu kasabanın genel havasından mı bilmiyorum, Himare’de otelimizin resepsiyonistinden, beach’te o sıcağın altında servis yapan garsona kadar herkes çok mutlu, keyifli, içten, yardımcıydı. Bütün taleplerimizi mutlulukla yerine getirirken, ayrıca bizimle tatlı tatlı sohbet edip şakalaştılar ve harika bir sürü tavsiye verdiler. Bu davranış şekli bize ilk günden itibaren sanki biz çok sık Himare’ye geliyormuşuz da, artık bizi tanıyorlarmış gibi bir aidiyet ve tanıdıklık hissi verdi.

Sahilde geçen koca bir günümüzden sonra otelde duşumuzu aldıktan ve muhteşem güzel balkonumuzda güneşi batırdıktan sonra, akşam yemeği için tercihimizi kasabanın merkezinden uzakta bir tavernadan yana yapıyoruz. Oraya doğru yürürken ıssızlaşan yolda, “Çok saçma bir tercih mi yaptık?” diye kendimizi sorgulasak da, gittiğimizde kocaman zeytin ağaçlarının altına atılmış masalardan birine yerleşip mezelerimizi yiyip ouzo kadehlerimizi tokuştururken “İyi ki buraya gelmişiz.” diyoruz ve mekanı da biz kapatıyoruz.

Ertesi sabah erkenden marinadan kalkan bir sürat teknesiyle karadan ulaşılamayan koyları gezmeye başlıyoruz ve Himare’den çok kısa zamanda ulaşılabilen bu denizlerin güzelliğine inanamıyoruz. Arnavutluk’ta sahil hatlarını geziyorsanız “Eee deniz burada da güzel zaten.” yanılgısına düşerek tekne turlarını sakın pas geçmeyin. Dağların altında konumlanmış karadan ulaşımı olmadığı için ıssız; yine de bira gibi temel ihtiyaçlarınızı (!) karşılayabileceğiniz minik salaş barları olan bu beach’ler gerçekten muazzam güzel.

Himare, bir gün sakin bir kasaba hayatı, ertesi gün tekneyle muazzam denizler sunuyor bize ve Arnavutluk’ta bir günden uzun zaman geçirdiğimiz az sayıda yerden biri oluyor.

Ki bütün Arnavutluk’u gezdikten sonra şunu söyleyebilirim, Himare’de daha uzun kalıp daha çok koy gezeceğim ve koylarda daha uzun vakit geçireceğim şekilde bir planlama yapmayı tercih edebilirdim.

Güzel denizlerle kalın!

Arnavutluk Notları 4 – Himare” üzerine 5 yorum

Sezen için bir cevap yazın Cevabı iptal et