Senenin başlarında, kışın ortasında, bir çılgınlık yapıp Balkanlar’dan gelen soğuk hava dalgalarını İstanbul’da karşılamaktan sıkılıp Balkanlar’a gitmiştik. Kosova’ya uçmuş, orada yapacak pek bir şey bulamayınca Sırbistan’a geçmeye karar vermiş ancak politik sebeplerle doğrudan Kosova’dan Sırbistan’a karayolu ile geçişin sıkıntılı olduğunu öğrenince, Makedonya üzerinden Sırbistan’a gitmeye karar verip bir gün geçirmek için Makedonya’ya gelmiştik. Sonra Üsküp’te o kadar güzel vakit geçirmiştik ki, Sırbistan planını iptal etmiş ve İstanbul’a geri dönüşümüzü de erteleyebildiğimiz kadar erteleyerek orada kalmıştık.
O günlerde sevgili Taki, bize Ohri’den bahsedip harika parti fotoğrafları gösteriyordu. Benim bildiğim Ohri sakin, sessiz, doğası şahane bir yerdi. O zaman öğrenmiştik, Ohri’nin senede yalnızca bir ay boyunca parti bölgesine dönüştüğünü: 20 Temmuz – 20 Ağustos arası.

Dolayısıyla takvimler 20 Temmuz’u gösterir göstermez, biz yine Üsküp’e uçtuk. Ben seyahat öncesi günlerini akıllı uslu evinde takılıp işlerini temizleyerek geçirmiş olandım, Bego havalimanına gece partiden bağlanarak geldi. Dolayısıyla bambaşka havalarda bir ikili olarak bu seferki Makedonya maceramızı başlattık. Daha havalimanındayken, sabahın köründe bile çok eğleniyorduk. Duty Free’de yüzüme bir pudra denedim, Bego “Harika oldu, bunu almalısın.” diye tutturdu. Onun bu güzellik ürünleri konusundaki tavsiyelerine hep çok güvenirim, ancak düpedüz sarhoş haldeyken verdiği tavsiye konusunda tereddütlerim oldu. “Yarın sabah bunu sürdüğümde, ‘Sen yüzüne ne yaptın ya, bir tuhaf olmuş kesin.’ diyeceksin.” diye ona takıldım. Biz buna kahkahalarla gülerken, duty free’de bize hediyeler vermeye başladılar. Balkanlar bereketi şimdiden vurdu, dedik.

Havalimanından bizi sevgili Taki karşıladı, geçen gelişimizde kaldığımız evimize gittik, sanki gerçekten bizim evimizmiş hissi verdi, evin karşısındaki bakkal amca beni tanıdı. Çok fazla yerde hissedemediğim için beni şaşırtan ve çok hoşuma giden bir aidiyet hissediyorum Üsküp’te – sanki senelerce orada yaşamışım ve geri dönüyormuşum gibi.
O günü ben şirket işleri için çalışarak, Bego uyuyup kendine gelmeye çalışarak geçirdi. Akşam dağın tepesinde perşembe akşamları yapılan bir parti için yola çıktık. Sonra müthiş manzaraya takıldık, son teleferiği kaçırdık, tepeye bir saat yürüyerek tırmanmak yerine kendimizi mahallemizdeki çok sevdiğimiz kafana’ya (meyhane) attık: Debar Maalo. Peynirli patatesler, peynirli köfteler, pişmiş peynirler yiyerek, kadehlerimizi tokuşturarak, canlı müziklere eşlik ederek, orada çok keyifli bir gece geçirdik.

Ertesi sabah da evimizin köşesindeki kahveden kahvelerimizi alarak, Ohri’ye doğru yola çıktık. Yolda meşhur bir noktada durup pişi ve peynir aldık – muazzam lezzetli bir kahvaltı yaptık. Arabada dans ede ede, “renklensin gecelerimiz”i yüz kere dinleye dinleye Ohri’ye geldik ve kalenin içinde güzel bir eve yerleştik.

Sonra hiçbir şey düşünmemiz ve planlamamız gerekmeyen harika birkaç gün geçirdik. Sevgili Taki, bizim yerimize her şeyi planlıyor, ayarlıyor, bizi getiriyor, götürüyor, ortaya çıkan bütün sorunları çözüyordu. Bize sadece keyif almak kalıyordu. Uzun zamandır böyle konforlu, böyle sakin ve telaşsız, böyle keyifli vakit geçirmemiştim. Ohri’de gezilecek dünya kadar tarihi yer bile umurumuzda olmadı.


Sabah vücut ritmimiz ne zaman isterse o zaman uyanıyorduk. Kale içinde kaldığımız için, evimizin olduğu yer harika sokaklarla doluydu. Canı isteyen sabah koşusuna, canı isteyen kahve ve kahvaltı almaya gidiyordu, canı isteyen yatak keyfi yapıyordu. Herkes kendini güne başlamaya hazır hissedince, muazzam berrak ve göl olduğuna inanmanın zor olduğu deniz gibi görünen (sadece içine girince tuzsuz olduğu ve kaldırma gücü düşük olduğu için denizde olmadığınızı hatırlıyorsunuz) Ohri gölünün dibindeki favori beach club’ımız Orevche Beach‘e gidiyorduk.


Taki sayesinde çok forslu olduğumuz, canımız nerede isterse orada yer bulduğumuz bu beach’te o günkü keyfimize göre tam suyun kıyısındaki şezlonglara, kayaların üzerine veya tepedeki localara yerleşiyorduk. Acıktığımızda leziz peynirli patatesten söylüyorduk biramızın yanına. DJ müziği başladığında -ki gün boyu değişen çok iyi çalan DJ’ler vardı- dans pistine çıkıyorduk.

Güneşi bazen bu beach’te, bazen de akşam yemeği yerken batırıyorduk. Ben yollarda giderken arabanın sunroof’undan çıkıp harika manzarayı ve yıldızları izliyordum. Akşam yemeklerini yediğimiz yerlerin bile isimlerine dikkat etmeyecek kadar -ki ben böyle şeyleri sonra bu yazılarda bahsetmek için not ederim- kendimi akışa bırakmış, yalnızca leziz sofraların tadını çıkartıyordum. Yemekten sonra eve dönüp süslenip bu sefer gece eğlencesi için tekrar dışarı çıkıyorduk.
Bayıldığımız Makedonya birası Skopsko, peynirli patates kızatması, güzel müzik ile göl kıyısında geçirdiğimiz her saat müthişti. ❤
En sonunda orada üçüncü günümüzdeyken Taki, “Siz daha çarşıyı bile görmediniz, Ohri’de gezilecek çok yer var.” diye bizi uyarmaya başladı. Fakat keyfimiz bu rutinin içinde o kadar yerindeydi ki, her zaman gittiği yerlerden maksimum gezme tozme keşfetme verimi alma konusunda obsesif sayılabilecek şekilde davranan ve bir güne dünya kadar plan sığdıran ben, kendimi bile şaşırtacak şekilde “Onlar da bir dahaki sefere kalsın.” dedim. Çünkü yaptıklarımızla çok mutlu ve çok keyifliydim. Hiçbir yere yetişme, hiçbir şey organize etme derdimin olmamasını çok özlemişim. Bego bile bana “Sen daha bir sevgi dolu bakmaya, ışıldamaya başladın.” dedi o günlerde.
Bazen seyahatlerin illa ki onlarca ardı ardına dizilmiş planlarla dolu olması gerekmediğini, sevdiklerinizle keyfine göre geçirdiğiniz günlerin az keşifli olsa da müthiş keyifli olabileceğini hatırlayarak kalın! ❤
PS: Vizesiz harika bir istikamet olduğu da aklınızın bir kenarında bulunsun. Ama yukarıda belirttiğim tarihler dışında gidip de parti nerede diye çatmayın bana! 🙂

“Makedonya – Ohri Gölünde Dans ve Müthiş Gün Batımlarıyla Dolu Bir Yaz Tatili” üzerine 3 yorum