Lima‘nın hemen ardından Melissa Wasi’deki şifa yolculuğumuz, Pisac’ta geçirdiğimiz günler, Gökkuşağı Dağları, komün hayatı, Amazonlar, Machi Picchu derken Peru’da geçirdiğimiz günlerin tamamı, olağan bir turistik bir seyahatten çok farklı ve gerçek dışı sayılabilecek güzellikte ortamların içindeydi.

Diğer yandan zorlayıcı bir yanı da vardı. İçinde gizli bir yerlere süpürdüğün travmaların kadar, kalbinin derinliklerine gömüp unuttuğun hayallerini yeniden hatırlatan ritüeller, onlarla iç hesaplaşmanı yapmaya başlamışken oksijen krizi yaşatacak yükseklikler, sıcak suyun olmadığı duşlar, atın üzerinde geçen günler, soğuk yataklar, sürekli yollarda olmak…

Bu yüzden “Peru nasıldı?” sorusunu cevaplamakta ben zorlandım, zorlanıyorum. Peru hayatımdaki en sıra dışı deneyimlerden biriydi. Orada deneyimlediklerimle, hayatımda da muhteşem isabetli bir zamana denk geldiğini düşünüyorum bu Peru deneyiminin. Bu sene verdiğim en iyi kararlardan biri tedavim biter bitmez Peru’ya gitmekti. Peru deneyiminin bana ne kadar iyi geldiğini üzerinden zaman geçtikçe de daha iyi görüyorum.
Orada çok komik ve eğlenceli anlarımız da vardı; fakat çok zor ve derin tarafları da vardı. Bu yüzden “Aşırı eğlendik.” diyebileceğim bir deneyim değil. Hatta hayata bakışta bazı şeyleri o kadar köklü değiştiriyor ki, Peru’yu yalnızca bir turistik seyahat olarak yapmazsanız, bizim gibi şifa seremonileriyle birlikte deneyimlerseniz gerçekten gittiğiniz halinizle döndüğünüz haliniz arasında somut bir fark oluyor. O fark ne derseniz, bunu henüz tam olarak somut ifade edemiyorum; ve fakat o güne kadar önemsediğiniz bir çok şeyin anlamı yitip gidiyor, o güne kadar çok fazla zaman ayırmadığınız ve ilgilenmediğiniz bazı şeylerin sizin için gerçekten olmazsa olmaz olduğunu fark ediyorsunuz. Dolayısıyla o güne kadar kurduğunuz hayatın içine tam sığamaz bir şekilde geri dönüyorsunuz.
Herkes sağlık açısından büyük bir risk aldığımı düşünürken Peru’ya gitme kararıma gelirsek, o ana geri dönsem yine tereddütsüz aynı seçimi yaparım. Diğer yandan Peru’ya bir kere gittikten sonra, hep gitmek isteyen bir güruh var ya, ben onlardan biri değilim. Benim “Yine giderim. Hep gitmek isterim.” diyeceğim bir istikamet değil Peru.
Gerçi ben genel olarak dünyada daha bu kadar çok görmediğim yer varken ve zaman ile para sınırlıyken, aynı yerlere gitmeyi çok mantıklı bulmuyorum – gitmek için özel bir etkinlik veya özel bir kişi olmadıkça. Diğer yandan And mitolojisi hakkında okumaya devam ediyorum ve onu hayatımın bir parçası olarak tutmayı gerçekten arzuluyorum. – Bunlardan da ayrıca bahsederim zaten.

Peru’daki bütün bu maceralarımızdan sonra, ekip olarak birlikte olacağımız son istikamete ulaşıyoruz: Cusco’ya. Cusco’dan herkes farklı günlerde, farklı saatlerde başka yerlere dağılarak ayrılacak. İspanya aktarmalı ve Orta Amerika aktarmalı Türkiye’ye dönecek olanlar var, İstanbul’a ve Antalya’ya gidenler var, Pisac’a geri dönecek olan var, Peru’dan Şili’ye geçecek olan var… Bu nedenle, Cusco’daki ilk günümüz hep birlikte olduğumuz son günümüz.
Dağlarda topraklara bulanarak, duş almadan, içliklerle kat kat giyinerek geçirdiğimiz günlerden sonra, Cusco’da tertemiz, makyaj yaparak, daha ince giyinerek geziyoruz. Kendimizi ve birbirimizi öyle görmek de çok hoşumuza gidiyor.

Cusco dar taş sokakları, alçak büyük balkonlu binaları ve dik yokuşları ile İspanyol ve İnka mimarisinin iç içe geçtiği çok güzel bir şehir. Çok güzel olmasının yanı sıra, insana zamanda ışınlanmış hissi veriyor. Eski İnka İmparatorluğunun başkenti olması sebebiyle olabilir, mistik bir enerjisi de var.


Bir de Peru’da her gün ama her gün kutlama yapmak için bir sebep var. Daha önce Pisac meydanda süpürge dansı yapan kadınları gördüğümüzde inanamamış, bir gün önceki Ayahuaska seramonisi nedeniyle halüsinasyon görüyor olabileceğimizden bile endişe etmiştik. Sonra Ollantaytambo’daki parlak renkli kostümler giyip boynuz takmış adamlarla bütün gece meydanda dans etmiştik. Cusco’da olduğumuz süre boyunca da bütün kocaman meydan kutlama için kapalı. Etnik kıyafetler giyip dans edenler, müzikler çalanlar ile tam bir cümbüş.
Cusco’da geçirdiğim günlerden notlarım ve en favorileri adreslerim karşınızda:
Chica por Gaston Acurio: Peru mutfağının gururu Gaston Acurio’nun mekanı. Bambu ve ahşap ağırlıklı dekorasyonu, beyaz takımlı servis ekibi ve ferah kocaman alanıyla şehrin en şık mekanlarından biri. Geleneksel lezzetler modern dokunuşlarla ve çok şık sunumlarla sunuluyor. Özellikle deniz ürünlü taco ve tortilla başlangıçlarını tavsiye ederim.


Organika: Tablo gibi yemekler arayanlar için doğru adres. Farm- to-table konseptinde, yani kendi bahçesinden ve yerel üreticilerden gelen yerel ürünlerle hazırlanan yaratıcı tabaklarıyla hafif ama lezzetli, sağlıklı ve estetik bir seçenekler sunuyor. Izgara alpaka eti, tatlı patates gnocchi, çiçekler ile süslü tabaklar…


Limo: Peru ve Japon kesişimi Nikkei mutfağının Cusco’daki en iyi adreslerinden. Roller ve kokteyller müthiş lezzetli. Özellikle şefin özel kokteyli Limo’ya (İçindekiler: Quebranta taberna pisco, togorashi, ginger, passion fruit, limo chili) biz doyamadık.


0 KM: Akşam yemeğinden sonra canlı müzik dinlemek ve dans etmek için iyi bir istikamet. Lokaller, turistler, yaşlılar, gençler… Her telden bir güruhun samimi bir eğlence deneyimi yaşadığı bir mekan.

Cercania: Sandiviç, hamurişi ve kakaolu bir tatlı eşliğinde kahve molası için çok güzel minik bir cafe.

Alışveriş adreslerine gelirsek mutlaka uğramanız gereken yerlerden biri Mercado Central de San Pedro. Burası bildiğimiz halk pazarı. Taze meyve sularını sıktırıp içebileceğiniz gibi, aynı zamanda kinoa, palo santo gibi eve götüreceklerinizi ve Peru tuzu ve kolonyalar, minik çantalar gibi hediyeliklerinizi alabileceğiniz adres burası. Turistik mağazalardan çok daha uygun fiyatlara alabileceğiniz gibi, atmosferi deneyimlemek de çok keyifli. Tercihen erken saatlerde gidin, sonra çok kalabalık oluyor.




Benim San Pedro Pazarından poşetlerimle çıkmış Cusco sokaklarında yürüyen halim:

Mutlaka uğramanızı tavsiye ettiğim bir diğer alışveriş adresi: Feria Artesanal de Productores El Marquez de San Francisco. Dışından bakınca öyle gel gel yapan bir cazibesi olmasa da, bütün Peru’daki çarşı pazarları gezmiş iki kişi olarak biz en sıra dışı, en orijinal, en aradığımız bütün çanta ve ev dekorasyon eşyalarını burada bulduk. Mutlaka pazarlık yapın.

Doğal kozmetik ürünler için “Ama” isimli butiği tavsiye ederim. Buradan aldığım vücut, saç, yüz yağları gerçekten çok güzel çıktı. Özellikle bir katı parfüm almıştım, yazın alkollü bir şey sıkmak istemediğimde ve minicik boyutu ile küçük çantalarla gece dışarı çıkarken harikalar yarattı.
Ama butiğini esas aldıktan sonra o çevredeki bütün sokaklarda gezebilirsiniz. Hem renkli ıvır zıvırlar satan butikler var, hem de yollara serilmiş örtülerin üzerinde harika takılar satan sokak satıcıları. Ayrıca yol üzerinde oturup pisco sour içerek mola verebileceğiniz minik barlar da var bu sokaklarda. Hiç alışveriş yapmaya niyetiniz olmasa bile renk cümbüşü için gezmeye değer.





Son dakika önemli ve acil bir iş geldiği için Cusco’daki son günümü bir cafe’de bilgisayar başında sözleşme inceleyerek ve revize ederek geçiriyorum. Yapmak isteyip yapamadığım tek şey şu yukarıdaki fotoğraftaki terasta bir son veda pisco sour’u içememek oluyor.
Cusco’dan tek başıma Lima’ya uçuyorum ve kendime Miraflores’te güzel bir otel ayarlıyorum. Sıcak bir odayı, küvet doldurup yatmayı, bembeyaz havluları ve çarşafları o kadar özlemiş durumdayım ki – bir koca gün boyunca otel odasından çıkmıyorum. Vücudumu ve saçlarımı uzun uzun yıkıyor, aldığım doğal kozmetiklere bulanıyor, valizlerimi ek bagaj ödemek zorunda kalmayacağım şekilde organize edip kapatıyorum.
Uzun zamandır bir seyahatte bu kadar çok alışveriş yapmamıştım, kilolarca kinodan pançolara, harika çantalardan yumuşacık alpaka yünü şallara, harika hediyelerden gelecek soğuk iklim seyahatlerime yatırım kazaklara yok yok valizlerimde.
Nikkei mutfağı ve ceviche çok benim damak tadıma uygun, yine de Peru’daki son akşamımda canım onları çekmiyor. Daha önce Lima’daki günümde önünden geçtiğim ve içeride çalan müzik sebebiyle dikkatimi çeken Senor Honey’e gidiyorum.
Hafta sonu olduğu için çok kalabalık, kapıda bekleyenler var. Tek kadın olarak seyahat etmenin ve sempatik bir gülümsemenin avantajı ile terasta harika bir masaya yerleştiriliyorum. Canlı jazz eşliğinde leziz bir smash burger ve amazonica roll yiyorum. Buz gibi biraları da gömüyorum.
Kadehi kendime kaldırıyorum, gözlerim doluyor. İki hafta içinde muazzam deneyimler yaşamış, harika insanlarla tanışmış, leziz yemekler yemiş, her birine aşık olduğum parçalarla dolu alışverişler yapmış durumdayım. Kendimi çok mutlu hissediyorum. Hayattan tatmin hissediyorum. Kendimi gündelik hayatın rutinlerine, işin kaoslarına gereğinden fazla kaptırmamak ve her zaman böyle keşif imkanları sunacak bir hayat sağlamak için kendi kendime söz veriyorum.



İşte Peru maceramın Peru’daki fiziksel kısmı böyle bitiyor. Diğer yandan Peru’daki maceramın duygusal ve spiritüel yansımaları hala hayatımda.
Hissederek kalın!
