Look at where we are, remember where we started out!*

Siyah upuzun bir ahşap masada oturuyorum. Kafamı kaldırdığımda, önümde ışıl ışıl uzanan Seyhan Nehri’ne bakıyorum. Adana’dayım. Annemin evinde…

Yıllar önce de önümde onlarca test kitabı ile aynı masada otururdum. Uykusuz geceler, filtre kahve bu kadar yaygın olmadığı için bardak bardak içilen Nescafe’ler ve üniversite sınav stresi… Aynı manzaraya bakıp, İstanbul’a taşınmanın hayallerini kurardım. Yepyeni bir hayata başlamanın. Üniversite öğrencisi olmanın.

Ne kadar uzak -ve ne kadar komik- geliyor şu anda.

Yüzümde şefkatli bir gülümsemeyle, o yüzü sivilce, içi endişe dolu genç kıza sarılmak istiyorum, “Merak etme bebeğim, İstanbul’a taşınacaksın. Şu an hayalini kurduğun her şeyden çok fazlasını ve harikasını yapacaksın. Hatta öyle anlar olacak ki hayatında; bu gerçek olamaz, bu bir film veya rüya olmalı diye düşüneceksin. İstiklal Caddesi’nin ortasında üzerinde cübben ve elinde avukatlık ruhsatınla koşacaksın, sokağın ortasında dans etmeye başlamamak için kendini zor tuttuğun iş sözleşmeleri imzalayacaksın. Avukat kısmında kendi adını gördüğünde gurur duyduğum dilekçe ve kararlar tutacaksın elinde. Kendini çok dipte hissettiğin, başarısız olduğun, haksızlığa uğradığın zamanlar da olacak, çok sert dibe vuruşlar da… Ama bunların hiç birinin kalıcı olmadığını deneyimleyeceksin. Rahat ol, kendine ve ‘hayatın akışına’ güven biraz.”

13466341_10157181832325165_8839758242948562448_n

Beni sonradan tanıyan insanlara inandırıcı gelmese de; hayatımın uzunca bir döneminde çok kaygılı bir insandım ben. Hep endişelenirdim, başarısız olmaktan, yalnız kalmaktan, bir şeyi yapamamaktan, sevilmemekten, yanlış anlaşılmaktan ve daha bir sürü şeyden korkardım. Bilinmezlik ve belirsizlik beni ürkütürdü.

Ve hayatımda çok fazla belirsizlik ile bilinmezlik vardı: Üniversiteyi kazanabilecek miyim? Mezun olabilecek miyim? İş bulabilecek miyim?… Biri bittiğinde yenisi gelen kaygılar.

Ne komiktir ki, aradan on seneden uzun zaman geçtikten sonra, aynı masada otururken, hala hayatım belirsizlik ve bilinmezliklerle dolu. Ne iş yapmak istediğim ve nerede yaşamak istediğim, hep bekar kalmayı mı tercih edeceğim gibi hayatıma dair temel konularda bile net kararlarım yok.

Tek ve en büyük fark, bu belirsizlikler artık beni endişelendirmiyor veya korkutmuyor; tam tersine heyecanlandırıyor, diri tutuyor ve bana enerji veriyor. Yaptıklarımı, oluşturduklarımı bir kenara bırakıp, yepyeni bir şeye başlamaktan inanılmaz keyif alıyorum. (Yıllardır yazdığım blogu bir kenara bırakıp, buna başlamamı; yıllardır çalıştığım avukatlık mesleğini bırakıp bambaşka bir kariyer yolunda ilerlememi en somut örnekler olarak verebilirim.)

Aradan yıllar geçtikten sonra, aynı masada oturmuş, geçmişi düşünürken ilk defa fark ediyorum bunu; aradan geçen zamanda o kaygımı kaybettiğimi ve hayatın bir akışına güvenmeyi öğrendiğimi…

Artık tüm kalbimle inanıyorum ki, hiç bir insan karşımıza “öylesine” çıkmıyor, iyi ya da çok kötü, minik veya büyük hiç bir şey “öylesine” olmuyor. Yolumuzun kesiştiği ve bize kötü şeyler yaşatan kişilerin bile, o an anlayamadığımız, ancak yıllar sonra dönüp geriye baktığımızda kavrayabildiğimiz bir anlamı var.

IMG_4054.jpg

Hukuk fakültesinde mezun olduğumda, avukatlığın çok sıkıcı bir meslek olduğunu düşünüyordum ve bir dijital reklam ajansında çalışıyordum. Sonra “tesadüf” ya da “kader” olarak nitelendirebileceğimiz zincirler sonucunda aynı plazada bir hukuk bürosunda çalışmaya başladım.

Bu dönemde, avukatlığın düşündüğüm kadar sıkıcı olmayabileceğini keşfettim, fikirlerimi değiştirdim ve daha sonra orada tam zamanlı avukat olarak tam üç sene çalıştım. Göz taraması ile girilen havalı bir plazada, uluslararası bir hukuk bürosunda standartların üzerinde bir maaş ile avukat olarak çalışıp, arkadaşlarımın bayıldığı ve beni çok mutlu eden bir adamla yıllar süren güzel bir ilişki yaşarken, her gece partilere gidip, her fırsatta spontane seyahatlere çıkarken, bütün hayatımın o şekilde devam edeceğini düşünüyordum.

Çalıştığım hukuk bürosu yabancı ortağını kaybedip, çok ciddi bir kriz geçirdikten ve ben psikolojik tacize uğradıktan ve maddi pek çok hakkımın üstüne terbiyesizce yatıldıktan sonra, işsiz kaldım. 2013 yılının yaz başlarıydı. Oradan öğrendiğim en temel şey, nasıl insanlarla birlikte çalışmak istemediğim oldu. Kendimi çok yorgun, çok dipte hissediyordum.

Yaz bitene kadar yeniden çalışmayı düşünmüyordum. Hatta yaz bittikten sonra da, başka bir hukuk bürosunda da çalışmak istemiyordum. Bu süre için pek çok seyahat organize etmiştim.

Fakat Murathan Mungan’ın dediği gibi “hayatı neden çamaşır makinesi programlamak gibi bir şey sanıyordum ki?“

İşsizliğimin ilk haftasında havalimanına giderken, gelen bir telefonla, yönümü değiştirip bir iş sözleşmesi imzalamış olarak Londra’ya gittim. Değil yaz sonunu beklemek, bir önceki işimden ayrıldıktan tam 15 gün sonra yeniden iş başı yaptım. Üstelik de yine bir hukuk bürosunda…

Tastamam 2 yıl ve 7 ay süren bu avukatlık deneyimim, iş hayatımdaki dönüm noktalarımdan biriydi. Bazen o kadar uzun saatler, o kadar ciddi bir zaman ve mükemmeliyet baskısı altında o kadar yoğun çalıştım ki, üç yıldan kısa süreye sığması inanılamayacak kadar çok şey öğrendim.

O sıralarda da bütün hayatımın böyle devam edeceğini sanıyordum. Çok uzun saatler çalışmak yorucuydu, ama kendimi oraya ve o işe ait hissediyordum. Bana araştırmanın nasıl yapılması gerektiğinden, kime ne üslupla mail yazılacağına; iyi dilekçenin nasıl olacağından; gerçekten hızlı iş yapmaya kadar her şeyi öğreten patronumu da zor bir insan olmasına rağmen gerçekten çok seviyordum.

Sonra patronum ofisi kapatmaya karar verdi. Bir çalışanın hayal edebileceği en güzel şekilde biten iş ilişkilerinden biri oldu. Patronum, saygı duyduğum ve her konuda akıl danıştığım bir abiye dönüştü, ben oldukça güzel bir maaş paketi aldım.

Ailem ve arkadaşlarım biraz dinlenmeyi ve sefa sürmeyi hak ettiğim konusunda hem fikirdi. Bu yüzden, işimdeki son günlerimde kendime “Ev hanımı olduğumda yapacaklarım.” listeleri oluşturmaya başladım. O dönem hayatımda olan adamla Ürdün, babamla Kazdağları seyahatleri planladım.

Hayat yine kendi bildikleri ile karşımdaydı: Sıra dışı bir iş teklifi.
O güne kadar hep Maslak – Levent hattında hukuk bürolarında çalışmıştım, avukatlık yapmıştım. Bu sefer, bir şirketin, “asla o kadar şehir dışında çalışmam” dediğim semtteki genel merkezinde çalışmak üzere, üstelik avukatlık olmayan bir pozisyonda, finans departmanı bünyesinde bir iş karşımda duruyordu.

31 Aralık’ta işimden ayrılıp, 4 Ocak’ta şu anda hala çalıştığım bu işe başladım.

Derken şirketim bir teklifle geldi ve geçen hafta itibarıyla bir de Executive MBA yüksek lisansına başladım. MBA programına başlamak, iş değiştirmek kadar hayat düzenimi etkileyen ciddi bir karardı benim için. Hafta içi her gün eve geliş saatim 22:30 olacaktı. Yani spora gitmek, arkadaşlarımla buluşmak, ev işi yapmak veya keyif çatmak için hiç zamanım olmayacaktı. Haliyle haftaiçi günlerde “çalışmak ve ders” dışında hiç bir şey yapamayacağım için, bu kadar çok seyahat de edemeyecektim. Uyumak, evi toparlamak, sevdiğim insanlarla vakit geçirmek, kendime bakmak, dinlenmek için tek zamanım haftasonları olacaktı. Üstelik kısa bir süre için de değil; tam bir buçuk sene boyunca!

Tereddütüm çok kısa sürdü. Öğrendiğim bir şey varsa o da, gelen yeni fırsatların hiç birini elimin tersiyle itmemeyi, “Bir bakalım, bir deneyelim.” demek gerektiğiydi. Ve bu bilinmezliklerin hepsi, bugüne kadar beklediğimden çok daha iyi şeyler getirdi hayatıma.

IMG_2145.jpg

Üstelik de sadece iş konusunda değil bu. Hayatıma giren erkekleri düşünüyorum, en çok iz bırakan, en sıra dışı şeyler yaşatan adamlarla tanışmalarım hep beklenmedik anlarda ve enteresan yerlerde oldu. Birlikte Orta Avrupa’dan sonra, geçtiğimiz hafta inanılmaz bir Fjords trekking’ine çıktığım Kaan ile bir sosyal mecradan tanışmıştık. Hala hayatıma harika seyahat fikirleri ile renk katmaya devam ediyor. Bir sonraki istikametimiz Sudan’da yalnız helikopterle gidilen ada bile olabilir! Reklam ajansında çalıştığım yıllarda tanıştığım Mr. Prozac ile daha geçen yaz unutulmaz bir Çeşme seyahati yaptık, hala İstanbul’da yaptığı partilere büyük bir keyifle katılımcı oluyorum. Hayatımın en iniş çıkışlı yıllarına eşlik eden Murat ile Beykoz Hayal Kahvesi’nde iptal olan bir Müslüm Gürses konseri versilesiyle tanışmıştım. Daha birkaç gün önce o Portekiz’deyken, gülerek yıllar önceki halimizi andık, bugünkü daha iyi versiyonlarımız için bir Porto şarabı devirdi. Bu kadar esaslı yer edinmemiş, ama kısa süreli ayaklarımı yerden kesmiş, aklımı başımdan almış her adam hayatıma inanılmaz keyifli anlar ekledi. Hepsi de hayatıma hiç ummadığım şekillerde ve zamanlarda girdi.

Özetle, artık yolunda gitmeyen bir şeyleri ısrarla sürdürmeye çabalayıp kendimi mutsuz etmek yerine, hiçbir beklentim olmaksızın kendimi bütün güzel hislerimle hayatın akışına teslim etmeyi başardıysam karşıma hep harika teklifler ve insanlar çıktı.

Bana soranlar oluyor: Bütün bunları nasıl yapıyorsun? Mezun olduğundan beri nasıl hiç işsiz kalmadın? Hep hayatında yeni bir şeyler oluyor, bunları nasıl ayarlıyorsun? Bu işlere nasıl girdin? Bu adamları nereden buluyorsun? Bu kadar radikal kararları nasıl alıp, nasıl bu kadar hızlı uyum sağlıyorsun?

Aslında hepsinin cevabı aynı: Aslında hiçbiri için özel bir çaba harcamıyorum, ben planlamıyorum. Ben sadece hayatın bana getirdiklerini kabul ediyorum, çok fazla “evet”, “hadi yapalım” diyorum.

Enerjinizi yüksek, gözünüzü açık tutun. Ve unutmayın, karşınıza çıkan hiç bir teklif veya hiç bir insan rastgele çıkmıyor. Başta çok mantıklı görünmeyen şeyler, hayatınıza çok büyük katkılar sağlayabiliyor. Çok düşünmeyin, çok net çizgiler çizmeyin, çok sorgulamayın, “evet” diyin, deneyimleyin. O zaman, hayatın, sizin tasarladıklarınıza kıyasla ne kadar harika şeyler sunabileceğini göreceksiniz, büyüleneceksiniz, her şeyin sandığınızdan çok daha güzel olduğunu fark edeceksiniz.

Geleceğim hakkında hiç bir şey bilmiyorum; hayat hakkında bildiğim bir şey varsa, o da çok güzel olduğu. Ve tüm kalbimle inanıyorum, benim için güzel planları var.

Siz de inanarak kalın!

Bir doz minik güzel şey pratiği: Kendinize bir boş zaman yaratın, bir kadeh şarap, mis kokulu kahve veya iyi demlenmiş bir çay alın. Durup kendi geçmişinizi düşünün: Hiç ummadığınız, hiç planlamadığınız bir anda olan ve ne kadar anlamlı olduğunu yıllar sonra keşfettiğiniz neler var?

Dip Not: Başlık, bu aralar çok sevdiğim bir şarkıdan; Look At Where We Are – Hot Chip.

Look at where we are, remember where we started out!*” üzerine 8 yorum

  1. ismini vermek istemeyen eylul dedi ki:

    hayatin bizim tasarladigimizdan daha mucizevi, guzel ve sasirtici planlari olduguna icten ice inanan, ama bunu yasayisina sizin kadar iyi
    -henuz- aktaramamis biri olarak
    (belki de daha yolun cok basindayim) bu ilham veren yazi icin tesekkur etmek istedim. hem yazida hem de genel olarak alti cizilecek noktalardan birisi hayat enerjisi sanirim. sizde fazlasiyla var! hatta bazen resimlerinize bakarken ‘birileri kalkar,yapar, yasar / birileri de boooyle bakar iste’ 😀 diyorum. bu kendime bir ozelestirim yani..
    uzatmayayim, bu bol enerjinizle bana ‘hadi kalk sen de yap’ motivasyonu veriyorsunuz , var olun.

    Beğen

    • Sezen dedi ki:

      Sanırım karşılıklı bir şey bu! Sabah 8:00’den beri çalışmış, sonra MBA dersine girmiş, kendimi bitik halde eve atmış, bir kahve demleyip yayılmaya hazırlanırken, bu yorumu görmek beni o kadar mutlu etti, o kadar enerji verdi ki! Çok teşekkür ederim. Hepbirlikte daha güzel bir hayat yaşayalım, enerjilerimiz birbirine geçsin! Çok kocaman sevgiler,

      Beğen

  2. gunny dedi ki:

    Sezen Selam,

    Ben şu an hiç planlamadığım anda gerçekleşen tesadüfler sonucu işimi evimi hayatımı bıraktım tüm gemileri yaktım ve Brüksel’e yerleştim. Tesadüflere inanarak kal, çünkü çok çok güzel şeyler getiriyorlar.

    Bu arada yazı mükemmel, ellerine sağlık.

    Öperim.

    Beğen

    • Sezen dedi ki:

      Ho ho ho! Ha-ri-ka! Çok radikal, çok renkli, çok sıradışı. Umarım bir gün ben de o kadar fantastik bir açılım yaparım! Bugün ve sonraki her günün bu kadar güzel kalsın, çok öperim.

      Beğen

      • ilgun dedi ki:

        hayatı aşkla yaşadığında hayat sana hep aşk veriyor. erkeklerden bahsetmiyorum sadece. sen anlıyorsun.

        sonsuza kadar aşkla kalman dileğiyle!

        Beğen

  3. GökkuşağıDosyası dedi ki:

    Sezen’cim ne güzel yazmışsın (her zamanki gibi). Sonuna kadar katılıyorum. Son birkaç senedir ben de eskisi gibi sorgulamayı, karşıma çıkan değişik fırsatlara “Aa ama bu bana göre değil ki!” deyip, değerlendirmeden sırt çevirmeyi bıraktım ve her şey çok daha güzel oldu. Çok daha huzurlu ve mutluyum her şeyden önemlisi. Bir yandan mesleğim ile ilgili dersler verirken, diğer yandan ben de karşıma çıkan çok alakasız bir fırsatı değerlendirerek şu anda çalıştığım işime başladım. İkisini de aynı anda deneyimliyorum, bakalım ne olacak diyorum ve gayet heyecanlıyım. 🙂
    Bir de hani demişsin ya her şeyin bir anlamı var, iyi ya da kötü diye! Ahh yıllardır inanırım buna. Yaşadığımız en kötü şey bile belki ilerde harika bir şeye bağlanacak, belki sebebini, kaynağını bilmeyeceğiz bile. Ama olacak. Her şeyi sevgiyle kucaklamak lazım, her anı yaşamak lazım, içimize çeke çeke.
    Ay çok uzun yazdım. Neyse, uzun yazıya, uzun yorum diyelim. 🙂
    Yazılarını mutlaka boş zamanlarıma denk getiriyorum ki rahat ve keyifle okuyayım. 🙂
    Kocaman öpüyorum seni, sevgiler.

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s