Kazakistan 1. Gün: Şehirden dağlardan meraklı gözlemler

Sabah gözlerimi ışıl ışıl bir güneşle, pofuduk yatağımın içinde açıyorum. Çok daha kapalı ve sevimsiz gri bir havaya kendimi hazırlamıştım; ama dışarıda güneş ışıl ışıl parlıyor. Keyifle yataktan fırlayıp özenle üzerimi giyiniyorum.

IMG_2946

En sevdiğim konulardan biri stratejik giyinmeler… Genel merkezden geliyor olmaya uygun havalılıkta; ama aşırı ciddi olmaktan özellikle kaçınarak renkli bir elbise giyiyorum. Otelimin harika terasında sabah kahvemi içtikten ve güneşin keyfini çıkarttıktan sonra, şirkete doğru yola çıkıyorum.

IMG_9563.JPG

Bütün günümü toplantılarla geçireceğim için, “Şimdi ne görsem kar.” diyerek, resepsiyondan taksi istemek yerine, haritadan lokasyonu açıp yürümeye başlıyorum. Mesafe biraz uzun; ama “yorulduğum veya geç kaldığımı düşündüğüm bir anda yoldan bir taksi çevirip binerim.” diye düşünüyorum.

Geniş kaldırımlar, İstanbul’da görmeye pek alışkın olmadığımız kadar geniş caddeler ve bu caddeleri geçmek için her sokakta alt geçitlerle yaya olarak her yere gitmeye müsait bir şehir imajı çiziyor Almati. Çok Avrupai biçimde de yaya geçitlerinde bütün araçlar durup, yol veriyor.

IMG_9559.JPG

Şehrin oldukça yeşil olması ve sürekli ufukta karlı dağ manzarası görmek keyifli; ama bunların dışında matah bir şey yok. Sovyet döneminden kaldığı her halinden belli aşırı heybetli binalar, sonra bunların izlerini yok etmeye çalışırcasına yapılmış modern binalar ile karmakarışık bir mimarisi var.

IMG_9555.JPG

Daha fazla yürümemin bir anlamı olmadığına karar veriyorum; ama ortalıkta hiç taksi yok. O yüzden mecburen tabana kuvvet Almaty Towers’a ulaşıyorum. “New York gibi acaba yoldan taksi çevirmek imkansız bir şey ve yalnızca duraktan mı taksi istenebiliyor acaba?” diye düşünüyorum. Bunu ofise gidince sormaya karar vererek…

Ofiste büyük bir misafirperverlikle karşılanıyor, bütün günümü yoğun toplantılar arasında geçiriyorum. Akşama kadar herkesin İngilizce konuşabildiği bir ortamda olunca, hiç bir yabancılık çekmiyorum.

IMG_9557.JPG

İki detay hariç: Bir ara tuvalete gitmek için müsade isteyip, plazanın ortak tuvaletini kullanmaya gidiyorum. Tuvaletlerin kapısı karşısında çaresizlikle kalakalıyorum. Daha önce dünyanın hiç bir yerinde kadın ve erkek tuvaletinin hangisi olduğunu anlamakta bu kadar zorlanmamıştım! Koridordan geçen birini durdurup, kadın tuvaletini soruyorum. Yüzünde önce sorumu doğru anlayıp anlamadığına dair bir şaşkınlık oluşuyor, ardından benimle gelerek işaretleri bana kahkahalar atarak anlatıyor.

IMG_9560.JPG

Bir de, ofisten birinin doğrum günü olduğu için, bir ara işe mola verip, mutfakta doğum günü kutlamak için toplanıyoruz. Ben pasta geleceğinden çok eminken, üzerinde mumlar yanan bir kıymalı börek geliyor. Şaşkınlıkla soruyorum: “Pasta yerine kıymalı börek mi kesiyorsunuz?”

IMG_9556.JPG

Erkeklerin doğum gününde pasta kesilmezmiş, kıymalı börek ile kutlamak adettenmiş. Gülerek erkek kardeşime bir fotoğraf yolluyorum. Ondan tam beklediğim cevap geliyor: “Tam benlik. Acaba Kazak mıyım?”

Öğle yemeği vakti geldiğinde, bu sefer yanımda bana menüyü çevirebilecek kişilerin olmasının rahatlığı var üzerimde. Yemekler konusunda çok tutucu bir insan değilimdir; ama bambaşka bir kültürde olduğum için ufak bir tereddüt yine de taşıyorum. Bildiğimiz pilav ve et geliyor önüme. Türk kültürüne oldukça yakın yemekler yiyoruz. Geleneksel yemeklerini bana anlatırken, bizim bildiğimiz “şaşlık”tan filan bahsediyorlar. Menülerde olup da, bizim buralarda pek göremeyeceğimiz tek şey, muhtemelen deve sütü.

IMG_9558.JPG

Akşamüstü bütün işlerimiz bittikten sonra, ofisimizdeki avukatımız beni gezdirmeyi teklif ediyor.
Birlikte ofisten çıkıyoruz, “Bir taksiye binelim.” diyor. Benim ona “Yaa ben de tam bu konuyu merak ediyordum, taksiyi nasıl çağrıyorsunuz?” diye sormama fırsat bırakmadan, yoldan geçen normal arabalara otostop çeker gibi elini kaldırmaya başlıyor.

Birkaç saniye sonra, bir araba duruyor. Camdan Rusça bir şeyler konuşup, anlaştıktan sonra, arabaya biniyoruz.

Ben şaşkınlıkla “Nasıl yani?” diye sorarken, hepsi birden gülüyorlar bana. Almati’de bizim bildiğimiz anlamda taksi yalnızca havalimanı ile şehir arasında hizmet veriyormuş. Onun dışında taksiye binmek, yoldan geçen rastgele bir arabaya el kaldırıp, istikamette anlaşarak ona binmek, karşılığında da 1-2 dolar civarında bir para ödemek demekmiş.

Arabada giderken, tam işten çıkış saati olmasının etkisiyle sokaklar da doluyken, gerçekten bunu görüyorum: Kadın, erkek, yaşlı, genç, herkes yoldan geçen arabalara otostop çeker gibi elini kaldırıyor. Camdan yapılan kısa bir konuşmadan sonra ya anlaşıp, arabaya biniyorlar. Ya da diğer arabalara el kaldırmaya devam ediyorlar.

Almati’de deneyimlediğim en garip şeylerden biri olan bu taksi macerasından sonra, Kok-Tobe’ye çıkacağımız noktada iniyoruz.

 

Almati adı, elma şehri anlamına geliyormuş. Bir zamanlar bu şehrin her yerinde elma ağaçları varmış.

IMG_9561.JPG

Elmalarla dolu bir arabanın önünde, turist pozumu verdikten sonra, teleferiğe binip, 1100 metre yüksekliğindeki dağa tırmanıyorsunuz.

Kok-Tobe’ye çıkmak, muhteşem bir manzara eşliğinde, çok keyifli bir yolculuk.

Yalnızca 15 dakika kadar süren bir teleferik yolculuğundan sonra, şehir hayatından tamamen uzaklaşmış oluyorsunuz.

IMG_9565.JPG

IMG_9566.JPG

IMG_9567.JPG

Yukarıda çok güzel bir manzaraya bakan restoranlar, çeşit çeşit yabani hayvanlar, turistik eşya satan dükkanlar ve hatta bir de dönme dolap var. Domuzlar, geyikler, rengarenk kuşlar arasında, dağ havasını içimize çeke çeke yürüyüş yaptıktan sonra, güzel manzaralı restoranlardan birine oturuyoruz.

IMG_9569.JPG

Sohbet tabii ki iş arkadaşı olmanın bir sonucu olarak şirket ile başlıyor, ben onun merak ettiği soruları cevaplıyorum. Ardından iki kadının bir masada oturmasının doğal bir sonucu olarak erkeklere geliyor.

IMG_9571.JPG

Hava iyice soğumaya başladığında, tekrar teleferiğe binip şehre iniyoruz. Ben ona beni buraya getirdiği için teşekkür ederken, o bana daha çok teşekkür ediyor. “Biliyor musun, yıllardır buraya hiç gelmemiştim. Ama çok güzelmiş.”

Değişmeyen bazı şeyler var, diye mırıldanıyorum. İnsan kendi yaşadığı şehirde kaşif olmayı, merak etmeyi, keşfetmeyi unutuyor. Ancak başka bir şehirden gelen bir turisti gezdirirken, monoton alışkanlıklarından çıkıyor.

Birlikte daha nice projede mail üzerinden çalışmak üzere vedalaşıyoruz.

Almati usulü, yoldan el kaldırarak bindiğim takside otelime doğru yol alırken, yüzüme bir gülümseme yerleşiyor. Kendi yaşadığımız şehirde, benimle aynı şevkte turistik keşifler yapan, hiç bir zaman “Ne gereği var şimdi?” demeyen ve hatta tam tersine bu gezilerimizde bana bir sürü tarihi bilgi veren, adamı anıyorum. Ertesi gün onun kollarında olacak olma fikri hoşuma gidiyor. Kendime şaşırıyorum. Şaşkınlığımı seviyorum.

 

Kazakistan 1. Gün: Şehirden dağlardan meraklı gözlemler” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s