Not Defterim: Seyahat Sayıklamaları, Cortiletto, Dünyada Karşılaşmış Gibi, Rita Moda, Limitsiz Sushi Akşamı

Yıllarca kazandığım bütün parayı uçak biletlerine ve airbnb evlerine gömdüğüm bir hayat sürdüm.

Her hafta cuma günü şirkete kabin boy bir bagajla gidip, her pazartesi yepyeni keşifler yapmış olarak işe dönüyordum.

Hatta bazen sabah 8:00’de şirketteki masamda olmam gereken saatlerde, kendimi bir sırt çantasıyla iki ülkenin sınırında bir tren istasyonunda ilk treni beklerken ve İstanbul’a nasıl döneceğim hakkında hiç bir fikrim yokken bulduğum; direktörüme mail atmak için panikle telefonumu şarj edecek priz aradığım absürd anlar, hayatımın olağan bir parçasıydı.

Uçak biletlerim birbirine karışıyordu. Kapadokya’dan gelip, birkaç gün sonra Fas’a gittiğim de oluyordu.  Valiz hazırlamaya fırsatım olmadığından, el çantamla Romanya’ya uçup, havalimanından bir bara gidip, barmene “Hangi bölgede kalmamı tavsiye edersin?” diye danıştığım da…

Babamın bana merakla “Ne zaman yerleşik hayata geçeceksin sen?” diye sorduğu dönemlerdi.

Aslında “yerleşik” sayılmak için gerekli iki kriteri de yerine getiriyordum: İstanbul’da yıllardır yaşadığım bir evim ve düzenli gittiğim bir işim vardı.

Gelgelelim evim, bir evden ziyade, oda servisinin hiç uğramadığı bir otel suit’ine dönmüştü. Evde yürümek için boşaltmaya fırsat bulamadığım valizlerin üzerinden atlamam; koltuğa oturmak veya yatakta uyuyacak yer açmak için kıyafet ve çanta yığınıyla savaşmam gerekiyordu.

Hafta sonu kaçamağı olarak gidilebilecek istikametleri tüketip, ikinci turları atmaya başladığımda, seyahatlerimin artık bana heyecandan çok yorgunluk verir olduğuyla yüzleştim. Muhtemelen bu sıralara denk gelir; “Neden kaçıyorum?” veya “Neyi kovalıyorum?” diye kendimi sorgulamaya başlamam da…

Hiç uçak bileti almamaya, yalnızca ailemin yanına Adana’ya ve Teos’a gidip gelmeye, haftasonlarımın çoğunu İstanbul’da geçirmeye başladım. Maaşımın on katını geçer kredi kartı borcum büyük bir hızla azalırken ve -14 günü görmüş yıllık izin hakkım artı bakiyelere dönerken, bir yandan da İstanbul’da vakit geçirmenin de ne kadar keyifli olduğunu fark ediyordum.

Bir sürü kişinin hayatının olağan kısmını, ben yeni yeni keşfediyordum. Ve her yeni keşif gibi bu aylarca çok keyifli, çok eğlenceli, çok güzeldi.

Çünkü İstanbul’da harika restoranlar vardı, geceleri dans etmek için süper mekanlar… Keşifler yaparken, sevdiğin insanlardan uzaklaşmamak harikaydı. Eve gelip bir yere yetişme derdi olmadan, koltuğa uzanıp şarap içerek kitap okumak da süper keyifliydi. Güzel kolların arasında yatarak favori playlist’imizi dinleyip, bütün günü geçirmek de…

Son günlerde ise “yerleşik” hayatı da abarttığımı fark ettim. Ben ne yaparsam abartmaya meyilli bir karakterim zaten, bir şeyleri dengeli yapmakta hep zorlanırım.

Bu günlerde de, “Bir şey ne kadar güzel olursa olsun, onun ne kadar güzel olduğunun farkında kalabilmek için rutini kırmak gerekiyor belki de?” diye düşünüyorum.

Yeniden histerik biçimde yollarda olmak değil istediğim, ama yaşadığım şehrin ne kadar güzel olduğunu anlayabilmem, daha farkında, daha motive bir hayat sürebilmek için belki de ayda bir kere yollara düşmem lazım belki de.

Şimdilik İstanbul’dan keşfettiklerim karşınızda, ama bundan sonra seyahat planlarına yeniden başlıyorum.

IMG_5397.JPG

1- Cortiletto:

Netflix’te Ugly Delicious’un ilk bölümünü izledikten ve dünyanın çeşitli yerlerinde leziz pizzalar yenilen sahneleri izledikten sonra, pizza pizza diye sayıklamaya başlamam beklenen sonuçtu.

Güzel kollu erkeğim, bir akşam eve pizza siparişi vereceğini söylediğinde, “Bensiz yiyemezsin!” diye isyan etmem de öyle…

Böylece evimize en yakın taş fırını olan pizzacının, Cortiletto’nun yolunu tuttuk. Burrata ve güzel kırmızı şarabın soframızda olduğu bir akşam yemeği benim için kötü olamazdı zaten. Pizza seçeneklerinin ve malzemelerin çokluğuna ve özellikle de bir pizzayı yarım yarım iki farklı malzeme ile hazırlatabilmeye bayıldım.

burata.jpgIMG_5385_Fotor.jpg

2- Dünyada Karşılaşmış Gibi

İstanbul’da kışın yapılabilecek en güzel şeylerden biri kesinlikle tiyatroya gitmek. Krek’in en son oyunu Dünyada Karşılaşmış Gibi de bu sezonun en iddialı oyunlarından biri. Çünkü kapalı gişe oynuyor ve ancak bir sonraki aya bilet bulabiliyorsunuz.

dunyada-karsilasmis-gibi-13112.jpg

İlk yarı bittiğinde bizim oyun hakkında düşüncemiz “Eh işte!” iken, ikinci yarıdaki sürpriz ile oyunu çok sevdik. Bir karakoldaki olağan bir akşamı anlatan bu oyun hakkında süprizi bozmamak için çok bilgi vermemeyi tercih edeceğim. Siz de beklentilerinizi çok yükseltmeden ve oyun hakkında çok fazla araştırma yapmadan gidip izleyin.

3- Rita Moda

Moda’da bir pazar günü, yol arkadaşımla Rita’ya gittik. Hiçbir sıra dışı özelliği olmayan mekanların kapısında manasız uzunlukta sıralar varken, çok güzel dekore edilmiş bu köşkten yana yaptık tercihimizi ve bayıldık!

Mutfağa değişik şeyler denemeyi seven bir ekip yerleşmiş. Servisteki herkes gerçekten mutlu ve ilgili. Kokteylleri leziz. Bir mekanı sevebilmek için gerekli her şey Rita Moda’da var.

IMG_6171.JPG

Son zamanlarda gidip en sevdiğim, tekrar tekrar yolumu düşürmek istediğim mekan. Sırf buraya gitmek için Anadolu yakasına geçilebilir, dersem gerçekten abartmış olmam.  İlk fırsatta yolunuzu düşürmenizi şiddetle tavsiye ederim.

IMG_6043Processed with VSCO with c1 preset

4- Mitte’de Sınırsız Sushi Salıları

“İstanbul’da en iyi sushi nerede?” sorusuna çok farklı cevaplar gelmesi muhtemel olmakla birlikte, genellikle İnari ve Ya da başı çekiyor. Son zamanlarda bir de “limitsiz sushi” akşamları şehirde popülerleşen etkinliklerden.

Sushi sevenler olarak bu akımı görmezden gelemeyip, salı günleri Mitte’de yapılan “Sınırsız Sushi” akşamına rezervasyonumuzu yaptırdık.

Açıkçası çok büyük bir beklentim olmadan gittim. Kendi aramızda “fakir sushi” olarak adlandırdığımız, balıksız, hazırlaması kolay az malzemeli sushilerden oluşan bir menüyle karşılaşmaya da hazırdım. Veya bir açık büfede kapışmalara şahit olmaya ve bu kapışmalardan yamulmuş sushilere tamah etmeye de…

FullSizeRender.jpg

Yanılmak çok güzeldi. Gayet dolu dolu bir menüden, seçtiğimiz her sushi, özenle hazırlanmış olarak masamıza geldi.

Yalnızca on tane sushi yiyenlerdenseniz çok mantıklı olmayabilir; ama gerçekten sevenlerdenseniz denemenizi tavsiye ederim. Fiyat 95 TL, içkiler ekstra.

Seyahatleri ihmal etmeden, İstanbul’da keşfederek kalın!

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s