Yogitamın İstanbul’da yaşadığı yıllarda sıkça “keşif haftasonları” düzenler, olağan günlerimizde yolumuzun düşmediği semtlerin yollarını tutar, sokaklarında gezinir, yeni restoranlar dener, bol bol da sohbet ederdik.
O Münih’e taşındıktan sonra, İstanbul’a ziyarete geldikçe şehirde yeni açılan restoranları birlikte denesek de, bunlar bir öğünle sınırlı paylaşımlar olmaya başlamıştı.
Ayrı şehirlerde geçirdiğimiz aylarda konuşacaklarımız birikince, bir akşam yemeğinde buluşmanın bize yetmeyeceğine karar verip, birlikte bir hafta sonu kaçamağı yapmakta sözleştik.
Türkiye’de neredeyse her şehri ziyaret etmek için en ideal mevsim bahar olduğundan, çok fazla seçeneğimiz yoktu. Gitmesi de pratik olsun diyerek tercihimizi Bursa’dan yana yaptık.
Klasik “Gün ölmesin.” yaklaşımıyla sabahın köründe, Yenikapı’dan deniz otobüsüne binerek Mudanya’ya gittik. Dönerken deniz otobüsü yerine feribot ile döndük, çok daha konforluydu. Deniz yolculuğuna hassasiyetiniz varsa, deniz otobüsü yerine feribot kullanmanızı şiddetle tavsiye ederim. Çok daha az sallanıyorlar.
Biz Yenikapı’dan kalkan İDO ile ulaşım sağladık, bir de Kabataş’tan BUDO seferleri varmış.
İstanbul – Mudanya arası 1,5 saat sürüyor. Mudanya’dan da şehir merkezine belediye otobüsleri, dolmuşlar ve taksilerle hızlıca ulaşabilirsiniz. Taksi, Mudanya’dan Bursa merkeze yaklaşık 100 TL tutuyor.
Konaklama için bütün arkadaşlarımız Crowne Plaza’yı tavsiye etse de, biz tercihimizi şehir merkezine yakınlığı sebebiyle Almira Hotel’den yana yaptık. Odamızın ferahlığı ile lokasyonunun iyiliğini düşününce fiyat / performans olarak çok iyi bir seçim oldu.
Elimizde intagram paylaşımlarından görüp not ettiğimiz mekanların listesiyle yola koyulduk. Kapalıçarşı civarındaki pazarda “Kardeşler Pide ve Kebap Salonu” tabelası arayarak yürüdükten sonra, sonunda pes edip esnafa yerini sorduk. Bir pasajın içinden geçip, alt katta fırının başındaki abilerle selamlaşıp, üst kattaki aile salonundaki yerimizi aldık.
Fayanslarla kaplanmış duvarları olan, örtüsüz masalarla dolu oldukça salaş bu mekanda, “Doğru bir yere geldik” izlenimi veren tek şey, içerinin orada yaşayan ailelerle dolu olmasıydı.
Malum midesine düşkün gezginlerin olmazsa olmaz kurallarındandır: “Lokal aileler bir yerde yemek yiyorsa, oraya bir şans ver.”
Bu kurala olan inancımızla, birer tane cantık kebabı siparişi verdik. Bir çeşit etli pide olarak tanımlayabiliriz cantık kebabını ve gerçekten çok lezzetli.
Bu bölgede her sokakta, başka bir şey satılıyor. Bir sokak kasaplarla, bir diğeri hasırcılarla, bir tanesi bıçakçılarla dolu. Midemizde biraz yer açılana kadar bu sokaklarda gezindik.
Sonra yine aynı bölgede bulunan Tarihi Taş Fırın‘ın yolunu tuttuk. Önündeki upuzun sıra sayesinde oldukça kolay bulabilirsiniz bu fırını. Önünde ufacık ahşap sandalye ve masalar var. Şanslıysanız boş bir tane yakalayarak oturabilirsiniz.
Tarihi Taş Fırın’ın en meşhur lezzeti tahinli pide. Açıkçası biz tahinli çörek benzeri bir şey geleceğini sanıyorduk tahinli pide siparişi verdiğimizde. Fırından çıkmış sıcacık bir pidenin ortasına, sıcacık tahin dökülerek iki kaşık saplanmış halde geldiğinde, aklımız başımızdan gitti.
Bursa’da iki gün boyunca oradan oraya koşarak bir sürü şey yedik, en sıra dışı ve herkese mutlaka denemelisiniz diyeceğimiz lezzet bu tahinli pide.
Bir aile dostumuz sayesinde yakın zamanda kazandığım yeni bir alışkanlık da yeni bir yere gittiğimde, orada dilek dilenebilecek, dua edilebilecek bir mekan var mı diye bakmak.
Bu yüzden tahinli pideyi silip süpürdükten sonra, “Hadi bu yakınlardaki türbeye gidiyoruz.” dediğimde yogitam ciddi miyim, şaka mı yapıyorum tereddüt etse de, kahkahalar atarak bana eşlik etti ve ardı ardına üç ayrı türbeye uğradık.
Yolun ortasındaki Göbek Attıran Ethem Dede Türbesi, hikayesi en güzel olanıydı. Dalakları şişenleri göbek attırarak iyileştiren Ethem Dede, sonrasında dileği olursa “Ethem Dede’ye gidip göbek atacağım.” diye dilek dileyenlerle dolmaya başlamış.
Ve tabii Bursa’ya gelmişken olmazsa olmaz istikametlerden biri olan Osmanlı sultanlarından Çelebi Mehmet’in yaptırdığı ve inşaatı 1419 yılında tamamlanan Yeşil Camii’ye uğradık. Bu camii, ilk dönem Osmanlı mimarisinin en önemli yapılarından biri olarak kabul ediliyor. Külliyenin içinde ayrıca Türk İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan medrese binası ve Bursa’nın önemli anıtsal yapılarından olan Yeşil Türbe bulunuyor.
Karnımız doyduktan ve dileklerimizi diledikten sonra, otelimize dönüp, yatak üstü sohbetlerimize başladık.
Daha Bursa’da sadece yarım gün geçirmiştik, İstanbul’dan o kadar da uzaklaşmamıştık; ama o şehir değişikliği ve tatil hissi ruhumuza yayılmıştı.
“Daha sık yapmalı bunu.” diye düşündüm. Türkiye’nin her şehri lezzet ve tarih vaadediyor ne de olsa…
Keşfederek ve lezzetle kalın!
“Gurme Lezzetler Peşinde Bursa: Ulaşım, Cantık Kebabı, Tahinli Pide, Göbek Attıran Ethem Dede ve Yeşil Camii” üzerine bir yorum