“Deniz tatiline nereye gidelim?” sorusunun bendeki ilk cevabı hep Alaçatı olmuştur. Ben Çeşme’yi severim. Denizi çok matah olduğundan değil, her şeyi bir arada sunduğundan… Türkiye’deki en iyi plaj işletmelerine sahip olduğundan… İstanbul’dan ulaşımı pratik olduğundan… Bir de tabii benim huzurlu sığnağım Teos’a yakınlığından…
Kaş diye ölüp bitenleri de yıllarca hiç anlayamamıştım. Kaş tatillerimi hep çift konseptinde o dönemlerdeki erkek arkadaşımla yapmış, her şeyi oldukça ortama bulmuş, “Neyine ölüp bitiyor bu insanlar bu Kaş’ın?” diye düşünmüştüm. “Ucuz olduğu için mi bu kadar çok seviyorlar acaba?” noktasında takılı kalmıştım.
Geçen sene Çeşme ve Bodrum hattında çok zaman geçirdikten sonra, sırf değişiklik olsun diye Kaş’a giderken çok da büyük bir beklentim yoktu açıkçası. Hatta kız arkadaşımla sakin bir tatil yapacağımızı düşünerek bolca kitap stoğu ile yola çıkmıştık.
Bekleyebileceğimizden ve hayal edebileceğimizden çok daha iyi ve hızlı bir tatil geçirmiştik. Bu tatilden sonra Kaş zehri benim de kanıma girdi. Ben de sürekli Kaş öven, yaz gelse de Kaş’a gitsek diyenlerden biri oluverdim.
Geçen seneki Kaş deneyimimden sonra şu yazıda şöyle yazmıştım:
Kız kıza tatile çıkacağız. Oradan oraya koşturmak istemiyoruz, ama çok sakin de olsun istemiyoruz. Akşamları otelde oturup sohbet ederek geçirmeyelim. Biraz hareket, bereket, hikaye dolu gecelerimiz olsun. Nereye gidelim?
Cevabım net: Kaş Kaş Kaş!
Hatta çıtayı yükseltmiş: “Eğer erkekseniz de, siz siz olun, kız arkadaşınızı kızlarla Kaş’a yollamayın!” demiştim.
Bu sezon Kaş o kadar hareketli değil. Genel olarak tatilci kitlesinin ağırlığını akşam sahilde dondurma yiyip yürüyen çiftler oluşturuyor.
No11’in kapalı olması da, gecenin ateşlendiği, herkesin kaynaştığı noktanın yokluğu demek. Haliyle o çok hızlı kaynaşmalar yok bu sene Kaş’ta. Çapkınlık yapmaya gelmiş herkesin “iki muhabbete hasret kaldık”larına, çakmak isteyerek sosyalleşme çabalarına denk geldik.
Gagarin hala hareketli noktalardan biri, ama gecenin 3:00’ünde tepelere tırmanıp dans edecek kafaya ulaşamadan erkenden kapanıyor. Yıllardır değişmeyen kapanış şarkısı MFÖ’den Adımız Miskindir Bizim 23:45’te mekanı dolduruyor. Herkes elinde yarım kalmış kokteyli ile meydana gidip şaşkın şakın birbirine bakıyor. Sonra olaysız dağılıyor.
Ben son gece “Geceler böyle bitiyor olamaz. Mutlaka bir yerlerde birileri ev partisi yapıyordur.” cümlesini kurduktan on saniye sonra arkamızdan biri “Kulak misafiri oldum. Harika havuzlu bir villamız var. Müzik ekipmanlarımız da sağlam. Bize katılmak ister misiniz?” diye yanaştı. Hiç tanımadığımız insanlarla Kaş’ın tepelerinde bir villaya gitmeye kalkmayacak kadar ayıktık.
Covid’in etkisini Kaş’ta hissettiren tek şey, No:11’in eksikliği ve Gagarin’in aşırı erken kapanması. Yoksa mental olarak Kaş’ta gerçekten Covid yok. Kaş boş filan da değil. Şezlong savaşları bütün hızıyla devam ediyor. Maske takan da yok, dip dibe eğlenmekten çekinen de… “Biz o kalabalığa giremeyiz.” diyerek dip dibe ortamlardan uzak durduğumuz her an pimpirikli sayıldık.

Derya Beach
Yine de bu sefer gece hayatının yokluğunda, akşamdan kalmalığımı üzerimden atma çabası içinde olmadığımdan ayık gözlemler yaparak, Kaş’ın büyüsünün nereden kaynaklandığını anladım: Orada yalnızca iki gün bile geçirseniz, her gün bazı adreslere düzenli olarak uğradığınız için hem müşterilere hem de işletmecilere bir göz aşinalığınız oluyor, sürekli birileriyle ayak üstü laflarken buluyorsunuz kendinizi. Ait hissediyorsunuz.
Kaş’ta üçüncü günümde motorla yanımdan geçen amcaya selam verip -Derya’da hesaplarımızı alan amca-, Zühtü’nün önünden yürürken sahibiyle ayak üstü selamlaşıp, Gagarin’de “Menüye bakmama gerek yok. İçkimi biliyorsun.” diye sipariş verebiliyordum. Ayrıca karşı bistromuzda duranları aynı otelde kaldığımız için biliyor, Derya’dan çıkarken kapıdan girenlerle geçen yazdan tanışıyor, akşam gideceğimiz restoranların sahibini özel cep numarasından arayıp rezervasyon yaptırabiliyordum.
Birkaç günden sonra, gittiğiniz her mekanda en azından sima olarak tanışık olduğunuz birileriyle karşılaşmaya başlıyorsunuz. Her yerde barmenlerle biraz muhabbet kurmuş ve hatta çok koşturdukları için onlar adına endişelenecek kıvama geliyorsunuz. Sanki bir iki gün önce ayak basmamışsınız da, uzun süredir Kaş’taymış gibi hissediyorsunuz.
İstanbul’da o kadar yabancılara değmeden yaşıyoruz ki, bu samimiyet ve sıcaklık insanın çok hoşuna gidiyor.
Ve Kaş’a iki kişi bile gitseniz, asla hiç bir günü iki kişi olarak kapatmıyorsunuz. Mutlaka tanıdığınız birileriyle karşılaşıyorsunuz, onlarla planları kesiştirmeye başlıyorsunuz. Mesafeler o kadar yakın ki, hiç bir şeye üşenmiyorsunuz. İstanbul’da aynı mahallede oturmamıza rağmen aylardır görüşemediğim iki arkadaşımla Kaş’ta görüştüm. “Hadi uğra yanımıza.” dediklerinde, çok çok 300 metre uzağımdalardı.
Bence Kaş’ın büyüsü bu.
Ve tabii ki bu “tanışıklık” genel olarak bir flört enerjisi de yayıyor ortama. Kaş’a gitmek kadınlara bu yüzden çok iyi geliyor bence.
Yine de aman tedbiri elden bırakmayın, flört edeceğim diye Derya’nın happy hour’larına dalmayın. Ben yeni normaldeki güvenli ve tedbirli Kaş tavsiyelerimi en kısa zamanda sizle paylaşacağım.
Tatil planları yapmaya başladıysanız, güneşlenirken okuyacağınız en harika ❤ romanı da şuradan alabilirsiniz 🙂
Sağlıkla ve seyahat planlarıyla kalın!