Her saniyesi dibine kadar yaşanmış bir yaşın daha devrildiği noktadayız: İyi ki doğmuşum be!

Şu hayatta bir seneyi daha devirmeden hemen önce, klinikte ve online banka hesaplarım arasında biraz vakit geçirerek geride kalan bu geride kalan bir seneden hoşuma gitmeyen ve içime sinmeyen sadece iki şeyi (gözlerimin kenarındaki kaz ayakları ve kredi kartı borçları) sildiğim gündeyiz. Yarın doğum günüm.

Söylediğimde kulağa tuhaf geldiğini biliyorum; ama bu bloga doğum günü için yazdığım yazıların sihirli bir gücü olduğuna inanıyorum. Sanki burada kendim dışında başka birilerinin işine yarayan, kalbine dokunan, bazen sadece eğlendiren veya ilham veren yazılar yazmama karşılık, doğum günü yazılarımda (ki her sene yazıyorum onları hepsi şurada) bir sonraki yaşım için ne diliyorsam gerçekleşmesini sağlayan bir enerji topluyorum gibi…. Ne yazıyorsam onu yaşıyorum. Üstelik de o yazıları yazarken hayal edebileceğimden daha iddialı ve güzel bir şekilde…

Geçen seneki doğum günü yazımda kendime “uzak ve henüz hiç görmediğim istikametlere seyahatlerle, binlerce adımlık dans edeceğim festivallerle, keşiflerle ve yaşadığımı sonuna dek hissettirecek kalp çarpıntıları ve duygularla dolu” bir yaş dilemiştim.

Yeni yaşıma Brezilya’da Tomorrowland Festival ile başladım. Sonra Cappadox, Awakenings Festival, Untold Festival‘de yüz binlerce adım dans ettikten sonra, bir rüyanın gerçekleşmesi niteliğindeki Burning Man zaten festival maceralarımın zirvesi oldu; festival sever biri için deneyimlenebilecek en iyi şeydi. ❤ Line-uplara baktığımda gördüğüm isimlerin büyük bir kısmını daha önce bambaşka bir ülkedeki festivalde dinlediğimi fark edecek kadar çok festival tozu yuttuğum yaşımdayım.

Bu yaşımda, yurtdışında ayak bastığım yerler, Sao Paulo, Foz Do İguaçu, Floripa, Ilha Grande, Rio, Copacabana, Dedeağaç, Bolonya, Floransa, Milano, Priştine, Üsküp, Cape Town, Tiran, Vlore, Himare, Dhermi, Sarande, Ksamil, Amsterdam, Ohri, Bükreş, Cluj, San Francisco ve Reno oldu.

Yıllar sonra çekirdek ailemle hepbirlikte bir araya geldik ve Adana – Antep hattında yılbaşını kutladık, birkaç kere de Teos’a gidip annem ve babamla bol bol vakit geçirdim.

Bu yaşımın en son seyahati de yurtiçinde oldu – normalde yaptığım tatillerden bambaşka bir konseptte, oldukça lüks ve konfor içinde Hillside Fethiye’de.

İstanbul’da geçirdiğim günlerimi genellikle iş odağında planladım. Ardı ardına gelen seyahatlerimde en azından daha ferah çalışabilmek için İstanbul’da geçirdiğim günlerde bitirebildiğim kadar çok iş bitirebilmek odak konumdu. Geceler gündüzlere bağlandı, gelen pek çok daveti “çalışmam lazım” diyerek geri çevirdim. Yine de İstanbul’da da çok güzel yemekler yedim, çok güzel partilere katıldım, dünyanın pek çok yerinden gelen arkadaşlarımı ağırladım. (Bunları topladığım yazılar şurada, şurada ve şurada.)

Bütün bunların arasında göz kapağı ameliyatı oldum, profesyonel IFC koçluğu eğitimimi tamamladım ve haftalık ortalama 50 saat şirket işleri için çalıştım.

Hiç durmadım. Valiz doldurdum, valiz boşalttım, toplantılara yetiştim, iş bilgisayarımın karşısında sabahladım, yürürken mail okudum, taksilerde makyaj yaptım, market alışverişi yaparken kitaplar dinledim, toplantılara giderken trafikte seyahatlerimi organize ettim. Sürekli verimliydim. Çalışmaktan yorulduğumda kafamı boşaltmak için yaptığım şeyler bile verimlilik kapsamında sayılabilir: Spor yapmak, evi toparlamak, blog yazmak… Salondaki koltuğumda hiç oturmadım, hiç dizi izlemedim, hiç sıkılmadım, hiç ne yapsam acaba ya diye düşünmedim. Hep üzeri çizilecek listelerim vardı, hep katılmam gereken toplantılar… Çok keyifli ama yorucu bir maraton gibi devirdim bu yaşımı ben.

Bu hızlı hayat tempom arasında evime köklenemediğim gibi ilişkilere de köklenemedim. Bana açıkça ve doğru bir iletişimle anlatılmayanları anlamaya enerjim de zamanım da yoktu ve ayrıca hep gidilecek yollarım ile yapılacak işlerim vardı. Bu yüzden kişiler değişti, araya hep başka şeyler girdi. Bu yaşımdaki ilişkilerim, olağan ortalamama kıyasla oldukça kısa oldu, ama enteresan bir şekilde her şeyi bu kadar sıkıştırdığım bu yaşımda o kısa zamanlara da gerçekten büyük duygular ve büyük paylaşımlar sığdı. Dönüp bu bir seneye baktığımda, yüzeysel hiçbir şey yok; huzur içinde sarmaş dolaş uyuduğum uykular, saçlarım sevilip okşanırken uyandığım günler, parlayan gözlerle ve kocaman gülümsemelerle bazen hiç konuşmadan mutlulukla bakışılan anlar, günün ortasında telefonuma düşüp kalbimi hızla çarptıran mesajlar çok oldu.

Yalnız yaptığım seyahatlerimde hep aynı şeyi sorguladım: “Bir şeyden mi kaçıyorum ben? Bir duygudan, bir yüzleşmeden? Neden bu kadar koşuyorum?”

Sonunda şunu fark ettim, ben oldukça yoğun bir tempoda çalışmaya çok erken yaşlarda başladım ve seneler boyunca aralıksız çalıştım. Senelik 14 gün yıllık izin dışında geri kalan bütün günlerimi şirkete giderek geçirdim bu senelerde. Yapmak istediklerim, görmek istediklerim, keşfetmek istediklerim hep içimde kaldı, hep çok azını yapabildim bu yıllarda.

Kendi çalışma saatlerimi ayarlayabildiğim bir uzaktan çalışma modelinde olmak bana iki şeyi sağladı: 1) Senelerdir içimde kalanları ardı ardına dizip gerçekleştirmeyi. 2) Senelerdir ısrarla savunduğum ve kimseyi ikna edemediğim “Sorumluluk sahibi ve işini seven biri, çalışma saatleri ortadan kalktığında daha iyi iş çıkarır. Saat 08:00’de odaklanamıyorken, şirkette iş masasına zorunlu tutarsanız onu, akşam çalışma motivasyonu geldiğinde de çalışmak istemez.” tezimi ispatlamayı. Bu sürede bütün bu tempom arasında hayatımda daha önce hiç çalışmadığım kadar çok çalıştım.

Bu yaşımda, geride kalan yaşlarımda hayalini kurduğum hayatı yaşadım. Bir arkadaşımı özlediğim için ülke değiştirebildiğim, sevdiklerimle doya doya güzel anılar biriktirdiğim, dünyanın değişik noktalarında dünyanın en iyi festivallerine katıldığım, erkek kardeşimle birlikte ilk burn deneyimimi paylaştığım, çözülemeyen iş krizlerine çözümler geliştirdiğim, kendime “Helal sana be!” dediğim işler ortaya koyduğum… Zamansal veya ekonomik olarak kısıtlamalar hissetmeden yaşadığım bir yaş oldu.

Ve San Francisco uçağında İstanbul’a dönerken, kendi kendime gülümsedim: “Bir zamanlar hayalini kurduğun her şeyi yaptın, kendi tezlerini kendine ispatladın. Şimdi yeni hayaller kurma zamanı.”

Bu yaşımın, yepyeni bir düzene geçmeden önceki geçiş aşaması olmasına karar verdim. Çünkü bu çok seyahat eden, çok partileyen, çok çalışan, çok hızlı Sezen’i artık biliyorum. Hafta sonuna sıkıştırılmış tatillerin de, spontane çok eğlenceli gecelerin de, partilerin de festivallerin de milyonlarcasını yaşadım. Brezilya dizileri gibi yüz sezona koşmamıza gerek yok.

Elbette eğlenmekten, dans etmekten ve seyahat etmekten vazgeçmeye hiç niyetim yok. Ancak artık bütün hayatımı bunların etrafında kurguladığım düzene biraz ara vermeye karar verdim.

Bu yaşımın koşarken kırıp döktüklerimi, yıprattıklarımı, pas geçtiklerimi toparladığım bir yaş olmasını diliyorum. Daha rafine (daha az, ama uzun ve uzak) seyahatler yaptığım, eğlencelerimi bir şeylerin arasına sıkıştırmadığım, bu kadar koşmadığım, beş dakikada hazırlanmak yerine süslendiğim, bakımsal aktivitelere zaman ayırdığım, senelerdir bir yerlere kaydedip durduğum tarifleri denediğim, evde müthiş kokteyller hazırladığım, uykusunu uyuyup acelesiz hazırlanıp ışıldayan jilet gibi bir kadın olduğum, “Anlamıyorsunuz bu sefer gerçekten çok başka” diye anlatıp duracağım erkeğimi bulduğum, avukatlık kariyerimdeki en tepe noktayı deneyimlediğim, biraz birikim yaptığım ve uzun zamandır niyet ettiğim bütün kurslarla eğitimlere gittiğim, daha çok İstanbul’da vakit geçireceğim bir yaş. Yepyeni bir düzene, yepyeni bir eve, yepyeni bir hayata başlamadan önceki geçiş dönemim… Nereye gideceğimi de bu yaşım göstersin bana! ❤

Dip Not: Üzerinde çalışmak istediğim konulardan biri de alma ve verme dengesi. Bu blog size bir şekilde iyi geldiyse ve benim yeni yaş maceramda, okuyacağım kitaplardan (bolca yemek tarifi, sağlıklı yaşam, psikoloji, kişisel gelişim kitabına ihtiyacım olacak gibi) bana hediye ederek teşekkür etmek ve doğum günümü kutlamak isterseniz, bana dilediğiniz tutarda bir Amazon hediye çeki armağan edebilirsiniz. Okuduklarımı da yine sizinle paylaşacağım zaten. 🙂 Mail adresim: e.sezenturker@gmail.com

Hadi sıkı tutunun, başlıyoruz, çok farklı ve çok güzel olacak bu yaş!

Her saniyesi dibine kadar yaşanmış bir yaşın daha devrildiği noktadayız: İyi ki doğmuşum be!” üzerine bir yorum

Yorum bırakın