Luxemburg ve İstanbul / Tedavi Öncesi Son Partiler

Bazen o kadar tuhaf ve keyifli kesişimler oluyor ki, dünya sandığımızdan daha küçük ve samimi bir yer gibi hissettiriyor ve bize anlatılacak harika hikayeler bırakıyor.

Instagramda paylaştığım bir story ile başlayan ve mükemmel ötesi geçen Guatemala turumuzdan sonra Panama’daki gecemizde seyahat arkadaşım Berk’in yüksek lisanstan arkadaşı Miguel de tesadüfen Panama’daydı (tesadüfen aynı tarihlerde Panama’da bulunmanın aşırı cool olduğunu kabul edelim) ve o gece hep birlikte Panama’da barlar turu atmıştık.

O Panama gecesinden sonra biz Berk ile daha bir sürü ülkede buluştuk; ancak Miguel ile o günden sonra hiç bir irtibatımız ve alakamız olmamıştı ta ki, geçen seneye kadar. Hollanda’daki Awakenings Festival‘e girerken arkamdan biri seslenmişti ve Miguel’i karşımda bulmuştum. Panama’da tanıştıktan sonra Hilvarenbeek’te denkleşmek gerçekten matraktı.

Geçen yaz ortak arkadaşımız olan Jorge, İstanbul’da bende kaldığı günlerden sonra Madrid’e taşınmaya karar verdiğinde, ben Miguel’in de Madrid’de yaşadığını sanarak, Berk ve Miguel’e “Hadi Jorge’ye Madrid’de süpriz bir hoşgeldin partisi yapalım.” diye bir fikir ortaya attığımda, ikisi de hiç itiraz etmedi bu fikre. “Hiçbirimizin yaşamadığı bir şehirde hoşgeldin partisi yapmak da ne alaka, sen ne saçmalıyorsun?” demediler. Böylelikle aramızda “yaşamadığımız şehirlerde hoşgeldin partisi düzenleme” esprisi doğdu.

Miguel, İspanya’dan Luxemburg’a taşındığında, biz de ona hoşgeldin partisi düzenlemek için Luxemburg’a gittik.

Paris’ten Luxemburg’a geçmeden önce MR sonuçlarım gelmişti ve batın bölgemde bir kitle saptanmıştı – ve Luxemburg’tan İstanbul’a döner dönmez de PET çekimine girecektim. Dolayısıyla bu Luxemburg günleri benim bir kanser teşhisi aldığım ancak seviyesi ve yayılımı henüz tespit edilmediği için devamında nelerle karşılaşacağımı hiç bilmediğim günlerdi. O iki gün boyunca Berk ve Miguel bana hem ağlamak için şefkatli kollar, hem de dans etmek için harika kafalar ve ortamlar sundular. Bazı paylaşımlar insanları çok yakınlaştırır ya, o günlerimi onlarla geçirmek de onları benim hayatımda gerçekten farklı bir yere koydu.

Orada geçirdiğimiz iki günü, şehrin ünlü tasarım evinde, Japon cinleri, vegan amarulalar içerek, şehrin içindeki asansörlere binerek, barlar arasında mekik dokuyarak, plak çalınan gece klüplerinde dans ederek geçirdik.

Bu seyahatte amacımız şehri keşfetmekten ziyade birlikte Luxemburg’ta eğlenmekti. O yüzden gittiğimiz hiç bir mekanın adını not almadım, hiç bir yerin fotoğrafını çekmedim, kendimi tamamen bizim çocuklara teslim ederek her anın keyfini çıkardım. Güvenle kendini teslim etmek diye bir konsept var ya, ben o iki gün boyunca tam olarak bunu yaptım; hiç bir şey planlamadan kadehleri yuvarladım, deliler gibi dans ettim, yemek yemeği unuttuğumda ağzıma sıkıştırılan sushileri yuttum.

Çektiğim tek fotoğraf bu yukarıdaki olmuş. Ama Luxemburg hatıraları olarak mekanlardan daha çok, sushileri paket yaptırıp gittiğimiz club’ta sushi poşetini unutup setin en önünde en çok dans edenler olmamızı; benim gecenin geç saatlerinde elimde espresso martini bardağımla Miguel’in yatağında “Bu senin welcome party gecen uyuyamazsın.” diye zıplamamı; Berk ile bütün evin genelindeki ses sisteminden Yüzyüzeyken Konuşuruz Kaş II açıp avaz avaz söylemelerimizi; kurusun diye arabaların üzerine serilen çarşafların arasında son ses İbrahim Tatlıses dinlememizi; sabah üçümüzün de bitik halde yatakta yan yana yatıp yaptığımız şakalaşmaları daha çok hatırlayacağımızdan eminim. Çok güldük, çok eğlendik, çok içtik, güzel anılar biriktirdik ve birlikte daha nice yeni yola niyet ettik. ❤

Luxemburg’tan İstanbul’a döndükten sonraki durumum tam olarak bu yukarıdaki görsel gibiydi.

Arka planda kıyametler kopuyordu; sürekli olarak hastane ziyareti yapıyordum; PET çekimi, kurul değerlendirmesi, olası tedavi seçeneklerinin değerlendirilmesi, talep edilen kan testleri ile ameliyata hazırlık süreçleri… Diğer yandan da şirkete gidip çalışıyor ve arkadaşlarımla buluşup gezip tozuyordum. O yüzden de kimse hiç bir şey anlamıştı, ben seyahat ve partiler arası mekik dokuduğum için herkes riskin ortadan kalktığını düşünüyordu. Fakat ben çok gergindim ve çok korkuyordum – önümde belirsizliklerle dolu bir tedavi süreci uzanıyordu ve beni en çok korkutan kemoterapi alacak olmamdı.

Saçlarımın dökülmesi ihtimaline takmıştım ve bu konudaki endişemi paylaştığım doktorlar bu endişemi ciddiye almıyordu – çünkü onlara göre içinde bulunduğum durumda endişelenmem gereken çok daha büyük şeyler varken, saç onlar için üzerinde konuşmamıza bile gerek olmayan bir detaydı.

Tam bu günlerde yolum Ecem ile kesişti. Kendisi ile bu süreçte tek bir seans yapabildik ama bütün kaygılarımı pembe bulutlara bindirip yolladığımız o seans bana gerçekten çok iyi geldi. Ertesi gün haberlere İstanbul’dan görülen pembe bulutlar çıktığında, (buradan buyurunuz detaylara) “Onlar benim bulutlarım, kaygılarımı almak için gelmişlerdi.” dedim.

O günlerde İstanbul’da bir süredir merak ettiğim iki konsept etkinliğe de yolumu düşürdüm. Geleneksel, absürd ve cool bu partiler, yeni ve değişik bir eğlence peşinde olanlar için harika.

Bunlardan biri Wu’daki Hisler Kervanı. Biz Can Molti’yi aslında elektronik setleri ile tanımıştık; ancak sonra Yeraltı Gazinosu Konseptine daha çok bayılmıştık. Yine tam onluk bir konsept Hisler Kervanı. Kulüp Rakınızı içerken, bildiğiniz türkçe şarkıların yanı sıra, Can Molti’nin inanılmaz arşivinden çok ilginç şarkılar da çalıyor. Ve sonra gece yarısı dansöz ile eğlencenin nabzı yükseliyor. Geleneksel bir eğlence, oldukça modern bir ortamda yeniden şekilleniyor. Şiddetle tavsiye ederim.

Şehirdeki diğer popüler konseptlerden bir diğeri de Altın Saatler. Bir zamanlar evimizin salonundan daha çok vakit geçirdiğimiz Efendi’den hatırlarsınız Kıvanç’ı. Kıvanç inanılmaz eğlenceli bir şov yapıyor, havada uçuşan deniz simitleri bellere geçiriliyor, tuhaf kostümlü kişiler ortalıkta dans ediyor, alaksız şarkıların mixleri ardı ardına geliyor. Akıl almaz seviyede absürd ve en az o kadar eğlenceli.

Biz Klein Harbiye’nin üst katındaki mekana gitmiştik, ama bu yazıyı yazdığım günlerde Klein Garten’da.

Eğlenmeyi unutmadan kalın! Çünkü şu hayatta başınıza neler geleceği hiç belli olmuyor ve eğlenerek geçirdiğiniz zamanların çokluğu, tatsız zamanlarda kazalardan daha hasarsız çıkmanızı sağlayan “hava yastıkları” oluyor.

Luxemburg ve İstanbul / Tedavi Öncesi Son Partiler” üzerine bir yorum

Yorum bırakın