Geçen sene tam bugün, üç yıla yakın süredir çalıştığım hukuk bürosunun kapısından son defa çıkmıştım. O sıralarda ne kadar büyük bir değişikliğe adım attığımın henüz farkında değildim. Başında binlerce saat geçirdiğim masamla vedalaşmıştım, bana orada geçirdiğim yıllarda inanılmaz çok şey öğreten patronumla ve artık davalara girmeyeceğim için avukatlık cübbemle de…
O gün aynen şöyle yazmıştım: İnkar edemeyiz, geride bıraktığımız şeyden her ne kadar sıkılmış olursak olalım, her sevgiliden, işten, evden ayrılmak mutlaka biraz hüzün veriyor. Alışkanlıklar oluyor, güzel anılar ve paylaşımlar…
Diğer yandan da kabul etmemiz gerekir ki her sonun, haz veren bir cazibesi oluyor. Kalbin atışlarını hızlandıran o merak ve kaygı karışımı his, bütün algıları açıyor, duyguların hepsini canlandırıyor, insanın üstündeki ölü toprağını kaldırıyor. Seçenekler, bilinmezlik, her şeyin olabilme ihtimali ile sürprizler kışkırtıcı geliyor, zinde tutuyor ve heyecan veriyor.
Ertesi gün sabah uyanmış, Petra’da leziz kahvemi yudumlayarak, dışarıda İstanbul’u beyaza boyayan karı izlemiş, sevgili Buket ile yazın İbiza’ya gitme planları yapmıştım. Haftaiçi bir gün şirkette olmamanın ve çalışmamanın ne kadar keyifli olduğunu deneyimleyerek…
Keyfim çok uzun sürmemişti, çünkü o gün yeni işime başlamak için gerekli evrakları toplamam gerekiyordu. Buz gibi soğuk havada, çeşitli devlet daireleri arasında koşturup, evraklarımı tamamlamış, şimdi çalışmakta olduğum şirkete gidip iş sözleşmemi imzalamıştım. Ertesi gün de, hava şartları nedeniyle, dokuz saatlik bir rötar neticesinde İzmir’e uçmuştum.
2016 yılının ilk iş gününde de şu anda çalışmakta olduğum şirkette iş başı yapmıştım. Hayatımda ilk defa yapacağım bir işe ve hiç birini daha önceden tanımadığım yaklaşık 1.000 kişiye merhaba demiştim.
Üzerinden bir sene geçti. 2016 yılında hayatımdaki en radikal değişiklik açık ara bu iş değişikliği oldu. Bütün yaşam düzenim değişti. Uyku saatlerim, beslenme düzenim, günlerimin çoğunu geçirdiğim semt, yaptığım iş, iş yapış biçimlerim…. Bunların yanı sıra yönetici MBA programına başladım. Şirkette harika projeleri hayata geçirdik. Bundan sonra hep hayatımda olmasını istediğim, şirket dışında da gerçekten keyifle vakit geçirdiğim çok harika insanlarla tanıştım.
Tabii ki, bütün yoğunluğuma rağmen hayatım işimden ibaret olmadı. Lizbon’a, Hamburg’a, İbiza’ya, Madrid’e, Sintra’ya, Kartalkaya’ya, Van’a, Kapadokya’ya, Meteora’ya, Kıbrıs’a, Selanik’e, New York’a, Belgrad’a, Montana’ya, Viyana’ta Budapeşte’ye, Oslo’ya, Stavanger’e, Samos Adası’na ve defalarca Çeşme’ye, Urla’ya, Teos’a, Adana’ya gittim.
Uykusuz çok gece geçirdim, kalbim çok heyecanla çarptı, çok sarhoş oldum, çok kahkaha attım, çok dağıldım, hayatımı düzene sokma kararları alıp, aldığım bu kararların hepsini keyifle çiğnedim. Şu an darmadağınık evimde, mutluluktan ışıldayan cildimle, bu yıldan küçüklü büyükleri en iyileri sıralamaya karar verdim.
Bu sene gittiğim en iyi konser: Oscar and the Wolf konseri çok güzeldi, Chill Out İstanbul harika bir organizasyondu, Chill Out Çeşme benim için o kadar aşk doluydu ki sahnedekilerin Kadebostany olduğunu bile çok geç fark etmiştim. Yine de favorim açık ara, Capadox kapanış partisiydi. Üzerine şelale, puantiye ve deniz anası görselleri yansıtılmış peri bacalarının arasından görünen mistik ve devasa puslu ayın yarattığı tezat, sahnede İlhan Erşahin ve Hüsnü Şenlendirici inanılmaz güzel bir deneyimdi.
Yaptığım en iyi yatırımlar: Saçlarıma yaptırdığım düzleştirici keratin bakımı ilk sırayı çekiyor. Bana bu sene boyunca iyi görünmek konusunda inanılmaz zaman kazandırdı. Hem şık, hem de kupkuru kalmamı sağlayan Rei yağmurluğum, her şeye her ortama yakışan Michael Kors siyah deri montum ve nice korkunç havalı iş gününden, yağmurlu festivallere kadar vazgeçilmezim olan Aigle yağmur çizmelerim bu sene yaptığım diğer iyi yatırımlardan oldu.
İçtiğim en iyi yerli şarap: Turasan Syrah Argos 2011.
En sıra dışı seyahatler: 24 saat içinde ne kadar farklı ortam ve ruh halinin deneyimlenebileceğini bana öğreten İbiza, yaşadığımı hissettiren Stavenger tırmanışı ve gerçek bir doğa harikası olan Yellow Stone kesinlikle yaptığım onlarca seyahatin arasında ilk üçte yer alıyor.
Sokaklarında yürümeyi en sevdiğim yer: Lizbon.
Fiyat / kalite dengesi olarak en yüksek seyahat: Belgrad.
Hayatıma en çok renk katan seyahat: Çeşme
En iyi otel: Daniel – Viyana
En iyi ucuz alışveriş adresi: (Hala) Tiger. Bir de Madrid’deki espadrilci Casa Hernanz.
En iyi tiyatro oyunu: İz.
En iyi kitap: Kendimle ilgili pek çok şeyin farkına varmamı sağladığı için; Sevdiğin Yaşamı Tasarla.
En iyi film: Hangi yolu seçersen seç olması gerekenler mutlaka olur, yolun kesişmesi gereken insanlarla mutlaka kesişir mesajına bayıldığım için Mr. Nobody.
En çok gittiğim mekanlar: Evime yakın olmalarının ve leziz kokteyllerinin etkisiyle Efendi ve Spago.
En eğlendiğim mekan: Açık ara Veranda Pera.
En sadık gece mekanı: Yıllardır olduğu gibi hala MiniMüzikol. Her yer kapalıysa bile, hafta içi bir geceyse bile, taksiciye Cihangir diyip, kapıdan içeri girdiğimde dans edebileceğimden emin olmayı seviyorum.
En sevdiğim kahve: İstanbul’da MOC – Sidamo. İstanbul ile sınırlamazsak, Viyana’da her yerde Cafe Melange.
En iyi bartender: Kışları Rejans’ta, yazları 360 Suada’da olan Cenk. Ne kadar farklı kokteylini içtiysem, hepsi olağanüstü iyiydi.
En çok tükettiğim içki: Gin&tonic. Garantili, hiç bir yerde çok da kötü olamaz.
En iyi meze: Urla Özbek Köyü’ndeki Akın. Karides dolması, bütün soğuk mezeleri ve ebegümeçli karışık deniz tava inanılmaz. Daha iyisi gerçekten yok.
En lezzetli fast-food: Halkalı’daki tantunici Mesut Usta. Ana vatanı Mersin’deki tantunilerle yarışır, o kadar iyi.
En iyi yemek: New York – Carbonne. Sırf acılı votkalı makarnası yeter.
En iyi kahvaltı: Geleneksel kahvaltı olarak Van’daki Sütçü Fevzi. Keyifli kahvaltı olarak Viyana’daki Demel.
En iyi tatlı: Lizbon Manteigra’daki sıcacık nata.
En iyi müze: Oslo’daki Astrup Fearnley Modern Sanat Müzesi
En iyi deniz: Formentera Adası
En iyi günübirlik kaçamak: Narköy
En iyi club: İbiza DC10 ve Hamburg Ubel & Gefaerlich
En iyi kozmetikler: MAC’in göz makyajı bazı ve sonunda eye-liner çekebilmemi sağlayan The Balm Schwing.
En çok kullandığım parfüm: Estee Lauder – Modern Muse
En huzurlu sığnağım: Babamın Teos’taki evi
Hayatıma eklenen en harika şeyler: Sevgiden öldürebileceğim harika insanlar
En büyük hayal kırıklığı: Bu yepyeni bloga umduğum kadar sık yazamamış olmam
Bugün, hayatıma girmesini mucize olarak isimlendirebileceğim, harika bir kadın bugün bana çok güzel bir defter hediye etti. Hayallerimle doldurmam için. Tanışmamızdan bugüne kadar yaşadığımız bütün enteresanlıklardan yola çıkarak, o defter bana sihirli gibi geliyor. Sanki ne yazarsam gerçek olacakmış gibi. O yüzden aceleyle ilk aklıma gelenleri sıralamak istemiyorum.
Bu yüzden, 2017’ye yalnızca bir kaç gün kalmışken, geçmiş birkaç yıldan farklı olarak, bu yıl için yeni yıl kararları listem yok. Hala nereye, kime, hangi şehre ait olduğumu bilmiyorum. Tek fark, artık sorgulamaktan vazgeçtim. Çünkü aslında hayatım böyle gerçekten çok güzel olduğunu fark ettim. Ve enteresan bir şekilde, bütün kalbimle biliyorum ve bütün hücrelerimle hissediyorum ki 2017 benim için muhteşem bir yıl olacak.
Gözlerinizi kapatın ve inanıncaya kadar, kalbiniz biraz hızlı çarpıncaya, gözünüzün önüne çeşitli görüntüler gelmeye başlayıncaya kadar sesli olarak tekrarlayın: “İnanılmaz güzel günlere başlıyorum.”
2017’de daha çok yazı ile daha sık görüşmek üzere!
Sevgi dolu ve hayata karşı heyecanla kalın!
Bir Doz Minik Güzel Şey 
Sezennn o kadar tatlısın ki bayılıyorum yazdıklarını okumaya, inanılmaz bir enerjiyle doluyorum okudukça
Çooook harika bir yıl olsun
Öperim
BeğenBeğen
Sezen cim yazını zevkle okudum, sana mutlu, aşk dolu bir yıl dilerim. yelda
BeğenBeğen