Şanlıurfa 2: Planlar bitince, hikayeler başlar.

Seyahate çıkmak, bütün sıfatlarını ve gündelik rutinlerini geride bırakmaktır, bilinmeyenlere gitmektir, keşfetmektir.

Seyahat ettikçe daha uyumlu bir insan olmaya başlarsın. Olağan şartlar altında tercih hakkın olsa, kesinlikle tercih etmeyeceğin anların ve koşulların içinde bulabilirsin kendini. Bazen keyif alırsın, bazen katlanmak zorunda kalırsın. Böylece kendini daha iyi tanırsın veya “asla”ların biraz daha azalır.

Tuvaleti olmayan bir odada konaklaman gerekir mesela. Sabah söylenerek açık alandaki lavaboya gidersin, o gece için kendine başka kalacak bir yer bulmaya kararlı olarak. Yüzünü yıkayıp dişlerini fırçalarken bir anda, ayağının altında tavukların gezmesine de, karşında gürül gürül bir şelale akmasına da bayıldığını fark edersin. “Lüks” kavramını sorgulamaya orada, o anda başlarsın. Evindeki gıcır gıcır sıcacık banyo daha lüks müdür? Yoksa bir bahçedeki çatlak şu lavabo efsane manzarasıyla daha mı lükstür?

Check-in saatini kaçırdığın bir gece, otele giremeyip, sokakta sabahlamak zorunda kalabilirsin. Ağız dolusu küfrettikten sonra, o gece hayatındaki en keyifli gecelerden birine dönüşür. Turist rehberlerinde olmayan mekanlar keşfedip, eğlenceli insanlar tanırsın.

Tabii ki planlama yaparken, ince eleyip sık dokuyarak, çok detaylı çalışma yaparak bu bilinmezlikleri azaltmak mümkün. Veya planların dışında bir şey olduğunda, surat asıp, sadece söylenerek diğer bütün olasılıklara kendini kapatmak da…

Ben aksine, bir süredir, sırf böyle anlar için seyahat ediyorum. O şehrin bana sunduğu süprizleri deneyimlemek için… Yeni hikayeler yaşamak için…

Bazen tek başıma, bazen aslında pek de tanımadığım insanlarla, bazen sevdiğim arkadaşlarımla birlikte.

Seyahatlerime, özellikle plansız ve tek başıma çıktığım seyahatlerime ilişkin en sık duyduğum soru “Korkmuyor musun?” oluyor. Gülerek hep aynı hikayeyi anlatıyorum. Üniversitedeyken, bir kız arkadaşımla birlikte, akıma uyarak bir interrail bileti ile ay boyunca Avrupa’yı gezmiştik. Muazzam bir deneyimdi. Barcelona’da meşhur futbolcuların takıldığı clublarla çok eğlenceli geceler geçirdiğimiz de olmuştu; Madrid’de donarak ve açlıktan ölerek sokakta sabahladığımız geceler de… En sonunda ben tek başıma Viyana’dan Türkiye’ye trenle dönmeye kalkmıştım. Sırbistan’ın Shengen’e dahil olmadığını bilmeksizin… Cebimde kalan son 50 euro ile… Sırbistan sınırında bir karakolda sabahladıktan sonra, 50 euromun 40 eurosunu transit vizeye verip, çiş kokulu, evsizlerle, ve benimle iletişim kurmaya çalışan adamlarla dolu bir istasyonda bütün gece tren beklemiştim. Hayatımda en korktuğum, en çaresiz kaldığım geceydi. Sonra da cebimde kalan parayla, Türkiye’ye kadar gelmiştim. Parklarda uyuyarak, bol bol elma yiyerek… Yaşarken korkunçtu; ama şu anda kahkahalarla bir sürü detayını anlattığım hikayeye dönüştü.

Sonrasında çok daha cesur oldum. Ve artık biliyorum ki, en kötü anlar bile daha sonra kahkaha atarak anlatılan hikayelere dönüşüyor.

Bu yüzden, bazen bir yere gidip, oraya özgü hiç bir şeyi tatmadan veya tek bir tarihi binayı görmeden döndüğüm oluyor. Harika hikayelerle… Ve ben böyle seyahatleri çok seviyorum.

img_9212-001

Urfa’da Halil-ür Rahman Gölü’nün kıyısında menengiç kahvemizi içerken, karşımızda iki seçenek duruyordu: Önümüzde uzanan günü, listemizdeki restoranları, müzeyi, Gümrükhan’ı gezerek, yani “Urfa’da yapılması gerekenler”i yaparak geçirmek. Veya yanımızdaki, adı dışında hakkında hiç bir şey bilmediğimiz adamın arabasına binerek Halfeti’ye gitmek.

img_9145

Aradan bir saat geçtikten sonra, Halfeti’deydik tabii ki. Pek çoğunuzun adını bile duymadığı Halfeti, Asur kralı tarafından kurulmuş, tarih boyunca da Hitit, Pers, Makedon, Bizans hakimiyeti yaşamış. Şu anda Halfeti, özellikle bahar aylarında turistlerin akımına uğrayan bir ilçe. Özellikle Bilecik Barajı’nın yapılmasıyla, ilçenin bir kısmı sular altında kaldığı için, sular altındaki şehri ve siyah açan gülü ile meşhur.

img_9159

img_9166

img_9160

img_9168

img_9158

Biz sahil şeridinde güzel bir yürüyüş yaptıktan sonra, kendimizi bir tekneye bulduk. İnanılmaz bir manzaraya karşı, viskilerimizi yudumlayarak ve dans ederek muhteşem saatler geçirdik.

img_9182

img_9198

Fıstığın aslında Antep fıstığı değil, Urfa fıstığı olduğunu; fıstığın önemli bir oranının Urfa’da yetiştiğini, ancak fabrikaların Antep’te olması nedeniyle, antep fıstığı olarak bilindiğini öğrendik.

Şanlıurfa’ya gelirken beklentimiz kesinlikle yüksek değildi. Lezzetli bir şeyler yemek, biraz şehirde gezinmek, İstanbul’da geçirilecek bir haftasonuna kıyasla hava değişikliği yapmaktı. Ama orada o an, o planlanmamış, planlansa o kadar güzel olmayacak anı yaşarken, kaç kere “İyi ki geldik.” dedik bilmiyorum.

img_9197

Teknenin ucunda oturmuş, rüzgar saçlarımı savururken, yemyeşil suların içinden batık şehire giderken, viskimi yudumlayıp, leziz Urfa fıstıklarını ağzıma doluştururken, gerçekten çok mutluydum. Manzarayı kaçırmamak için gözlerimi kapatamadım, ama evrene fısıldadım. “Teşekkür ederim. Bana yaşattığın bütün bu harika anlar için teşekkür ederim.”

img_9226

img_9222

Akşam uçak saatimiz geldiğinde, Urfa’dan almayı planladığımız hiç bir şeyi almamış, görmeyi planladığımız hiç bir yeri görmemiş, listemizdeki restoranların hiç birine gitmemiştik. Ve en ufak bir pişmanlığımız yoktu.

img_9242

img_3751

O günümüzün başkahramanı, “Hadi size bir şeyler yedirelim, havalimanından önce.” dedi. Listemizi açıp, bize tavsiye edilenleri okumaya başladık. Burnunu kıvırdı, bir kişi geliyor, methediyor, sonra herkes oraya gitmeye başlıyor ve popüler oluyorlar.

“Ben sizi en güzel ciğerciye götüreyim mi, salaş bir yer yalnız. Uyar mı?”

Elbette ki uyardı.

img_3741

Yıllardır en iyi ciğerin Adana’daki Birbiçer’de olduğunu iddia ederim. Bugüne kadar “Ben ciğer sevmem / yemem.” demiş olan herkesin de, Birbiçer’de bayıla bayıla ciğer yediğini gördüm. Üstelik de kahvaltıda! Bu yüzden diğer her yerdeki ciğere burun kıvırırım. Ama Hal Pazarı’nın içindeki Arapoğlu’nda ciğer yedikten sonra, hemen telefonuma uzanıp, kardeşime mesaj attım: “Birbiçer’den daha iyisini buldum.” Gerçekten muazzam lezzetli, Urfa’ya yolunuz düşerse şiddetle tavsiye ediyorum.

Sürprizlere kollarınız açık, hikayelerle kalın!

Şanlıurfa 2: Planlar bitince, hikayeler başlar.” üzerine 7 yorum

  1. guny dedi ki:

    Sana yazıp yazıp duruyorum artık beni tanıyorsun. Brüksel’e gelirken tüm gemilerimi yakmamın da biten bi ilişki üzerine yaşadığım çok ateşli anlar olduğunu da biliyorsun ve geldim aradığımı bulamadım burada ahahaha. Sonra ne mi oldu? Bugün Fransız ev arkadaşım eve geldiğimde bana sarıldı, ne kadar mükemmel bir karşılama yaşadığım buzdolabında 15 bira var diye. Bali’den döndü de kendisi. 🙂 Ve beş dakika sonra evden çıkıp onun Fransız ressam kankasıyla buluşmaya gideceğiz. Demek istediğim hayattaki mutlulukları da mutsuzlukları da biz yaratıyoruz. Ben aradığımı bulamadığım için Brüksel’i kendime zehir edebilirdim, ama tabi ki o kadar salak değilim ve o adama bana buraya gelip bu anları tadabilmem için gerekli enerjiyi sağladığı için teşekkür ediyor ve yolumda yürümeye devam ediyorum. Çünkü olm hayat gerçekten çok güzel. Sikmişim mutsuzlukları! Mutlulukları bulmak bizim işimiz 😉

    Beğen

    • Sezen dedi ki:

      Bayılıyorum hikayene de, şu anda orada gerçekten keyifli zaman geçiriyor olmana da! En kısa zamanda, Brüksel’de leziz biralarımızı tokuşturarak sohbet etmeyi diliyorum! 🙂 Kesinlikle mutlulukları da mutsuzlukları da kendimiz yaratıyoruz. Aslında çok mutlu olduğumuz pek çok an, başka bir bakış açısıyla mutsuz olunabilecek anlar…. Hep mutluluk peşinde olalım, çünkü hayat sürprizlerle dolu ve çok güzel! İstanbul’dan kocaman sevgiler…

      Beğen

      • guny dedi ki:

        you got the point my girl! aynen öyle, mutsuzlukları da mutlulukları da biz yaratıyoruz. life is only a dream and we are the imagination of ourselves.

        Beğen

  2. guny dedi ki:

    bi de buradan bunları okuyup yaptığım şeyin parayla ilgili olduğunu düşünen hemcinslerime cesaret vermek istiyorum. çünkü ülkecek küçük vizyonluyuz yapacak bir şey yok. bize bu öğretildi. benim anam babam öğretmen emeklisi. so i have no money canıms. ben buraya belçika bursuyla geldim. belçika destekliyor benim burada olmamı çünkü erdoğan denilen arkadaş kadınları uluslararası ortamlarda da eziyor. demem o ki canlarım erdoğan elbette ki canım ülkem için şanssızlık ama onsuz bir dünyada yaşamak istiyorsanız da şans çünkü herkes biliyor o kadınları mahvediyor. sonuç olarak olay şu ki yaşananları bireysel mutsuzluk olarak alıp almamak sizin seçiminiz. dünya yoksa baya güzel. tek yapmanız gereken nasıl bir dünyada yaşamak istediğinizi bulup oraya gitmeye baş koymak. çünkü başarabilirsiniz. ben şahsen bahane kabul etmiyorum. mutsuzluğun bir bahanesi yok.

    Beğen

      • Sezen dedi ki:

        Hep yaz, ayık da olsan, sarhoş da olsan yaz!! 🙂 İlham verici bir hikayen ve “ohh be yalnız değilim” dedirten bir hayat bakış açın var.

        En güzelinden bir haftasonu olsun.

        PS: Umarım Fransız ressam aklımda canlandırdığım gibi çok yakışıklı bir adamdır 🙂

        Beğen

  3. guny dedi ki:

    ehehhe absolutely! bi dahaki sarhoşluğumda fransızca bilmeme rağmen katıldığım fransızca yoga derslerini anlatırım ki bence bu süreçteki en komik anılarım o sınıftakiler. ve inanamazsın sınıfta 80 yaşında kadın da var, harika vücutlu erkeklerde. işte zaten o zaman diyorsun en içten şekilde; hayatta sınır yok, sınırlar hep beynimizde.

    aşk dolu bir hafta dilerim!

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s