Yatak – deniz – teras – çimlerin üstü biçiminde mekik dokuyarak geçirdiğim muhteşem Teos günlerinden sonra, bütün yazın yorgunluğunu üzerimden atıyor, yanımda getirdiğim kitapların neredeyse hepsini okuyorum.
Enerjiyi depoladıktan sonra, “Hadi, Akın’a gidelim.” diyoruz.
Urla’nın Özbek Köyü’ndeki Akın’ın Yeri Balık Restoran, meze konusunda Türkiye topraklarındaki açık ara favori restoranım.
Ben meze severim. O yüzden gittiğim çoğu restoranda, masayı mezelerle donatır, çoğu zaman ara sıcak aşamasına geçtiğimizde tıka basa doymuş olurum. “Az meze söyleyelim, ana yemeğe midemizde yer kalsın.” diyenleri de ustalıkla duymamazlıktan gelirim. Mezeyle doymak kadar keyifli bir şey olabilir mi?
Mezenin sadece taze ve lezzetli olması da yetmez bana. Sıra dışı olmasını ve beni şaşırtmasını isterim. Bunun da çizgisi önemlidir.
Malum Türkiye’de iki uçta seyrediyor çoğu mekan: Sıradışı bir meze yapacağım çabası ile birbirine hiç yakışmayan şeyleri karıştıranlar bir yanda; taze, lezzetli ama şaşırtmayan mezeler yapanlar diğer yanda.
Akın Balık, bunu tam kıvamında tutturan bir restoran. Mezelerinin hepsi ve farklı hepsi çok lezzetli.
Buraya gidip, mezeleri keşfedip, sonra evde onları annemin bir seviye üste taşıması bizim aile ritüellerimiz arasına girdi. Mutfağımızın vazgeçilmezi olan hardallı kabak marin’in ilham kaynağı da yine bu restoran.
Yolunuz bu taraflara düşerse, şevketi bostanlı deniz güvecini, karides dolmasını ve kabak marinini tatmadan geçerseniz, çok şey kaybedersiniz.
Ertesi sabah erkenden uyanıyorum. Annemin leziz kahvaltıları ile karnımı doyurduktan sonra, birkaç günlük kıyafetimi bir plaj çantasına doldurup yola düşüyorum. İstikametim Ovacık: Before Sunset.
Kızlarla büyük bir coşkuyla birbirimize sarılıp, derin sohbetimize başlamak için, hemen denizin kıyısındaki konforlu şezlonguma uzandığım sırada,“Çeşme’de gitmekten gerçekten keyif aldığım tek beach club Before Sunset.” diye düşünüyorum.
Bunun bir çok sebebi var: Şezlonglarının plastik olmaması, kumunun gerçekten bembeyaz ve pamuk gibi yumuşacık olması, devasa palmiyeleri, etrafta başka hiç bir bina veya tesis olmaması, etrafın bağırıp çağıran çocuklardan arındırılmış olması, çalan müziklerin güzelliği, havlu vermeleri ve ayrıca bir de bunu taşımak zorunda olmamak, devasa bir alana yayılması…
Ayrıca bir de anılarım var Before Sunset’e ilişkin. İlk gitmeye kalktığımda, Çeşme’de çamaşırhanelerin olduğu bir yerde kaybolup, bir türlü yolu bulamayıp, aynı yerde bir saat kadar dönüp durduktan sonra, üstüne üstlük bir de şarjım bitmişti. Buluşmaya gittiğim adam, sırtında happy hour’dan kalma matrak bir yazıyla, kafası trilyon halde, beni kokumdan bulması dışında bir açıklama olmayacak kadar sıradışı bir biçimde beni olduğum o saçma yerde bulup, alıp, götürmüştü.
Yıllardır dinlemekten bıkmadığım ve hatta önümüzdeki ay Antwerpen’de dinlemeye gideceğim Oscar and the Wolf’u Before Sunset sayesinde keşfetmiştim. Şirketteki en yakın arkadaşım, birlikte Fas yolları arşınladığım Elif ile “Haftasonu Before Sunset’in kapanışına gidelim mi?” sorusunun neticesinde kaynaşmıştık. Geçen sene Before Sunset kapanış partisi, hayatımızı aşkla doldurmuştu.
Keyifle şezlongumda yayılırken, benden bir kaç gün önce Çeşme’ye gelmiş ve her gün başka bir beach ziyaret etmiş kızlara “Gerçekten burayı o kadar çok seviyorum ki, başka bir beach keşfedemez oldum.” dediğimde, “Kaçırdığın hiç bir şey yok. Hala en güzel burası.” diyorlar içtenlikle.
Bütün bir gün midye dolmaları yuvarlıyoruz, salıncaklarda sallanıyoruz, yüzüyoruz, sohbet ediyoruz. Keyifle… Keyfimizi kaçıran hiç bir şey olmadan…
“Artık bu kadar bira yeter. Kokteyl saati geldi.” dediğimizde, ben muziplik yapıp menüden iddialı bir kokteyl seçiyorum: Sunset Passion.
Tek bardakta, tekila, cin, rom, votka ve portakal likörü içeriyor. Bunlar taze passion fruit püresi ile karıştırıldığı için çok da lezzetli!
Kokteylden sonra, happy hour’da olduğu yerde cool cool sallananların arasında, gerçekten tek dans edenler oluyoruz. “Hadi bir tane daha!!”
Tabii sonrası çok kopuk….
Akşam yemeği için istikametimiz, İstanbul’da ne zaman gitsek çok eğlendiğimiz modern meyhane Veranda Pera’nın Alaçatı şubesi. Türkçe pop’u içimize çekiyor, dışımıza haykırıyoruz. Aynen İstanbul’daki konsept. Aynen İstanbul’daki fiyatlar. Bir de artısı var, gecenin sonunda, dansa kumlar üzerinde devam etme şansı…
Yolunuz bu taraflara düşerse, denenmiş, yanıltmayan, keyif veren tercihler hepsi: Leziz deniz ürünleri ve mezeler için Urla Özbek Köyü’ndeki Akın’ın Yeri, Çeşme dolaylarında beach club ile iyi müzik ve iyi kokteyl ile happy hour için Before Sunset, akşam avaz avaz Türkçe pop ile bütün kötü enerjileri atmak için Veranda Alaçatı.
Yaz ile vedalaşmalara doyamadan, yazı bitirmeden kalın!
“Urla – Çeşme Rotasından Notlar: Akın’ın Yeri, Before Sunset, Veranda Alaçatı” üzerine 2 yorum