Her sene bahar gelince; çoraplar, kazaklar, montlar rafa kalkınca; üzerine bir elbise geçirip sokağa çıkılan, haftasonu kaçamakları için bir sırt çantası yeten günler başlayınca bana bir haller olur.
Hayata dair bütün sorularımı, doğrularımı, olurlarımı, olmazlarımı kaybederim. Bir anda, bütün işim gücüm güneşin ve denizin peşinde koşmak olur. Bu dönemlerde çalıştığım her iş dünyanın en iyi işi, hayatımdaki her adam dünyanın en harika sevgilisidir. Sorgulamam çünkü. Güneşle şarj olur, enerjimi dışa yayarım.
Haftasonu gelince, bikinimi üzerime geçirip güneşin altında yatabiliyor ve tenimi denizin dalgalarına teslim edebiliyorsam, hayatımdaki her şey mükemmeldir. Hele bir de soğuk biram ve lezzetli midye dolmam varsa elimin altında, keyfime diyecek olmaz. Bu anları, başka hiç bir şeye değişmem.
Ne zaman ki havalar soğumaya başlar, haftasonu deniz kaçamakları yerini alternatif tatillere bırakmaya başlar; ben bir buhran dönemine girerim. Her sene eylüle tekabül eder bu buhranım. Havaların soğuma hızına bağlı bazen başına, bazen sonuna; fakat illa ki eylül ayına…
Aynada vücudumu eleştirel gözlerle süzmeye başlarım. Bütün yaz bikinilerin içinde, gönül rahatlığıyla ortaya serdiğim vücut o değilmişçesine… Düz bakarım, yandan bakarım, mezura alıp ölçer, farklı ışıklar altında oramı buramı sıkıştırırım.
Yaz boyunca birini boşaltmadan diğerini topladığım için, evin ortasında oluşan valiz ve çanta kalabalığı bir anda gözüme batmaya başlar. Valizlerden başlar, çekmece içlerine uzanır, evi düzenleme çabasına girerim. Yetmez.
Hayatımı didiklemeye başlarım: Mutlu muyum? Yaşamak istediğim hayat bu mu? Gerçekten günlerimi böyle geçirmeye devam etmek istiyor muyum?
Bir insanı, bir işi, bir şeyi hayatımda gerçekten isteyip istemediğimi ölçmek için absürd sayılabilecek bir yöntem kullanırım: “Piyangodan büyük ikramiyeyi kazansam…” varsayımına dayanır bu.
Piyangodan büyük ikramiyeyi kazansam yine de bu işte çalışmaya devam eder miyim?Piyangodan büyük ikramiyeyi kazanıp yeni bir hayata başlayacak olsam, yeni hayatımı paylaşmayı tercih edeceğim adam o olur mu?
Eğer bu sorulara “Evet!” cevabı veriyorsam – ki tereddütsüz bu cevabı verdiğim zamanlarım oldu- o zaman sakinleşirim. Bir ev kedisi kıvamında, miskin ve sevgi dolu biçimde kış sezonuna başlarım.
Gelgelelim cevabım “Hayır” ise yırtıcı ve yıkıcı olurum. Huzursuzlanırım, paniğe kapılırım. “İstemediğim şeyler yapıyorum şu anda.” diye isyan eder, kaçıp gitmek isterim. Duygusal patlamalarımı dengeleyemez hale gelirim.
Beni uzun zamandır tanıyanların aşina olduğu, o kadar uzun zamandır tanımayıp hep olumlu halimi deneyimleyenleri şok eden fevri çıkışlarım peydah olur.
O yüzdendir, hayatımdaki radikal değişikliklerin hepsinin eylül ayında vuku bulmuş olması. MBA yüksek lisansı yapma kararını eylül ayında almıştım örneğin. Nice uzun ilişkimi bitirme kararını almam eylüle denk gelir, taşınmalarım, huzursuz gidişlerim de…
Yıllardır yazdığım, günlük tıklanma sayısı bir hayli yüksek olan blogumu bir kenara itip, bu bloga başlamam bile bir eylül ayında olmuştu. O zaman şöyle yazmıştım:
Her sonun, haz veren bir cazibesi olduğu da bir gerçek. Kalbin atışlarını hızlandıran o merak ve kaygı karışımı his, bütün algıları açıyor, duyguların hepsini canlandırıyor, insanın üzerindeki ölü toprağını kaldırıyor. Seçenekler, bilinmezlik, her şeyin olabilme ihtimali ile sürprizler kışkırtıcı geliyor, zinde tutuyor ve heyecan veriyor.
Ben hala “son”ları seviyorum. Sonların enerjisiyle besleniyorum. Her sonun önüme serdiği o belirsizlik denizine, hayatın benim için planladıklarının kollarına güvenle ve gözlerimi kapatarak balıklama atlamaya, zinde kalabilmek ve hayata karşı heyecan duymaya devam edebilmek için ihtiyaç duyuyorum.
Bu sene eylül ayında, kendime yeni bir son hediye etmenin arzusu, sorumluluklar sebebiyle içimde patlamışken, bunun huzursuzluğu ile kıvranıp dururken, ekim ayı başladı ve doğum günüm geldi. Bir yaşa veda ettim.
Ben, hayatımın her köşe başında değişebilmesi ihtimalini, dışarıdan duyuluyor mudur diye endişe ettiğim kalp çarpıntılarımı, belirsizlikler arasında olmanın zindeliğini seviyorum.
Yeni yaşım, sana selam olsun! Bana sürprizler, yenilikler, heyecanlar, uykusuz geceler, düşülen nice yeni yollar ve ezberlerimi bozan, yepyeni ve harika kapılar açan sonlarla gel! Hoşgeldin!
Bugün yanımda olan, mesajlarla, boynuma sarılarak veya arayarak harika dileklerini ileten, hediyeler ile şımartan, doğum günü şımarıklığı yapmam için harika ortamlar hazırlayan, sevgilerini paylaşan, mumlar üfleten herkese çok teşekkür ederim. Siz olmasanız hiç bir şey bu kadar keyifli olmazdı! ❤
Her son’un, karanlık bir bitiş değil, rengarenk ve heyecanlı bir başlangıç olduğunu anlatan güzel bir yazı, kaleminize sağlık. Yeni yaşınız dilediğiniz güzellikleri getirsin. Doğum gününüz kutlu olsun…
BeğenBeğen