Merhaba 2019! Her şey çok güzel olmasa da, içimizden geldiği gibi olsun!

Ellerimizde şampanya kadehleri… Boşalmadan doluyorlar. Ne kadar içtiğini asla bilemediğin gecelerden biri. Sohbet edenler mutfakta, dans edenler salonda. Tombala ve beer pong için getirilen pin pon topu ve plastik bardaklar tezgaha terk edilmiş, kesinlikle kimsenin aklına bile gelmiyor oyun oynamak. Kahkahalar, danslar, öpüşmeler, asla bitmeyecekmiş gibi derin sohbetler… Zaman algısı yavaş yavaş kayboluyor. Topuklu ayakkabılar ayaklardan atılıyor.

Derken geri sayım yapılıyor… “10, 9, 8…” Önce kadehler birbirini topluca öpüyor, sonra herkes birbirini teker teker.

Böylece yeni yıla giriyoruz. Merhaba 2019!

Sonrası olağan ve çok eğlenceli bir gece. Sabaha karşı, gerçekten sarhoş biçimde eve dönülüyor, kahvaltı olarak pizza ve bira mideye indiriliyor, bütün gün mümkün olduğunca az hareket edilerek, koltukta sarmaş dolaş yatılıp filmler izleniyor.

Tatil bitince de sabahın köründe uyanılıp, işe gidiliyor. Kaldığımız yerden mailleri cevaplamaya, toplantılara girmeye devam ediyoruz.

Hayatımızda değişen tek şey, takvimdeki son rakam. (Bir de plastik poşetlerin ücretli olması var gerçi, konumuzla alakalı değil, ama gündemimizde ve sohbetlerde kendine bolca yer bulduğuna göre, burada da pas geçmeyelim! 🙂 )

Acaba gerçekten öyle mi? Yoksa bu sene hayatımızda bir çok şeyin değiştiği bir sene mi olacak?

fullsizerender 4

Konu “yeni yıl” olduğunda üç ayrı yaklaşım gözlemliyorum.

Birinci grup, kesinlikle hayal kurmayan, plan yapmayan, yeni yıla hiç bir özel anlam atfetmeyen, zorunlu değilse hediye almayı ve kutlama yapmayı bile gerekli görmeyenler. Beni en çok endişelendirenler bu grup. Çünkü bu kişiler, hayal kurmayı çocuksu ve gereksiz bulurlar, hayattan umudu kestikleri için plan yapmazlar, mutlu olunacak minik detayları görmeyecek kadar bulanık bir cam ardından hayata bakarlar. Keyifli insanların enerjisini tüketir, sıkça bahtlarına söylenirler ve her kötü şeyin kendilerini bulduğuna, hayatın kendilerine mutlu olmak için hiç bir şey sunmadığına içtenlikle inanırlar. Bu insanlara bir şeyler anlatmaya uğraşmak da boşuna bir enerji kaybıdır, çünkü sizin söylediklerinizi de “boş” ve “çocuksu” bulup burun kıvırırlar.

İkinci grup, dilek dileyenler. Bu yıldan umudu hayatının aşkını bulmak olanlar, daha kazançlı bir yıl geçirmeyi umanlar, herkesin sağlıklı ve huzurlu bir sene geçirmesini dileyenler…

Üçüncü grup da, daha önceki yıllarda aldığı kararların çok azını uygulamış olmalarına rağmen, yılmadan bu sene de sonsuz yapılacaklar listesi oluşturanlar: Bu sene sonunda düzenli spor yapılarak yazın fit ötesi vücutları sergilenecek, yeni bir yabancı dil öğrenilecek, geceleri karşı konulamayan tatlılarla vedalaşarak sağlıklı beslenmeye başlanacak, daha sosyal olunacak, sonunda bir hobi edinmek üzere kurslara başlanacak, frapan ve heyecanlandırıcı seyahatlere çıkılacak….

Hala dilek diliyorsanız ve yapılacaklar listesi oluşturuyorsanız, yani “umutlu” ve “hayal kuranlardansanız” bence arkanıza yaslanıp “İyiyim ben iyi.” diye kendinizle gurur duyabilirsiniz. Çünkü bu ülkenin büyük bir çoğunluğunu sarmış, “Ne fark eder ki?” diyip omuz silkme, sorgulamadan öylesine yaşama salgınından kendinizi korumuşsunuz demektir.

FullSizeRender 8.jpg

Yine de sizi bu hayallerinizi ve yapılacaklar listelerinizi önünüze koyup, “Bunları gerçekten istiyor muyum?” diye sorgulamaya davet ediyorum.

Bunlar gerçekten sizin içinizden geçenler, gözlerinizi kapatıp düşündüğünüzde kalbinizin atışını hızlandıran şeyler mi; yoksa alışkanlıktan, herkes öyle olması gerektiğini düşündüğünden, eksik kalmasın diye hayatınıza sızan istekler mi?

Çünkü çoğu zaman, aslında çok da umurumuzda olmayan, gerçekleştiğinde bizi pek de mutlu etmeyecek şeyleri istediğimizi sanıyoruz.

Ben hayatımda geriye dönüp baktığımda, bu yanılgıya ne kadar çok düştüğümle yüzleşiyorum.

Örneğin bundan yıllar yıllar önce göz taraması ile kapısından giriş yapılan bir plazada çalışıyorum, uluslararası bir hukuk bürosu. Kartvizitini taşımak da havalı, molalarda – henüz İstanbul’da yalnızca bir kaç tane olan- Starbucks’tan bir kahve alıp topuklu ayakkabılar üzerinde gezinmek de öyle…

O günlerde hayatımda bir de çok seksi yoga hocası var. İşten çıkışta koşa koşa yoga derslerine gidiyorum. Gerçekten çok fitim, gerçekten ışıldıyorum.

Birlikte olduğum adam, benim ve bütün kız arkadaşlarımın aklını başından alan jestlerde çok iyi. Düzenli olarak ofisime havalı çiçekler gönderiliyor, şehirdeki her konser için VIP biletimiz var, bütün mekanların işletmecilerini tanıdığı için nereye gitsek en forslu masa bizim.

Herkese göre hayatımda olması gereken her şeye sahibim: Havalı bir iş, romantik bir sevgili, seksi bir yoga hocası, harika bir çevre.

O yıllardaki günlüklerime baktığımda ise, şaşkınlıkla şunu fark ediyorum: Aslında çok mutlu filan değilim o dönemde. Günlüğüme iç dökmelerim genellikle isyankar. Çünkü her şeyi öğrenmeye çalıştığım iş yerinde gün boyunca çok yoruluyorum. Akşamları katıldığım etkinliklerde bazen kendimi çok yorgun hissediyorum, bazen olmam gerektiği kadar bakımlı görünmediğim için rahatsız oluyorum. Her şeye bir arada yetişip, her şeyi mükemmel yapamadığım için kendimi sürekli yetersiz hissediyorum. Hayatımdaki adam da bütün romantikliğinin yanı sıra, oldukça yargılayıcı ve ben onun kalıplarına uymadığım için sıkça kavga ediyoruz.

FullSizeRender 7.jpg

O günlerde her şeye sahip olup, kendimi yine de niçin “tam olarak mutlu hissetmediğim” konusunda kendimi de sorguluyorum sıkça. Halbuki bugün geriye dönüp baktığımda açıkça anlayabiliyorum ki: Canın evde yağlı saçlarını tepeden toplayıp, kitapların sayfaları arasına gömülmek veya yazı yazmak isterken, şehirdeki en havalı yerde olmak insanı mutlu etmiyor.

Mutlu eden ve keyif veren şey, “en iyisi”, “en havalısı” değil çoğu zaman, “içinden gelen” oluyor.

Bu seneki yapılacaklar listemi oluşturduktan sonra, kendi listeme bu gözle baktım. Bunlardan kaçını “Gerçekten istiyorum ve tamamladığımda beni mutlu edecek?”, kaçını olması gerektiği için buraya yazdım? diye düşündüm. Listemin yarısını silmemle sonuçlandı bu.

FullSizeRender 5.jpg

Farkında mısınız, herkesin hem görüntüsü, hem instagram hesapları, hem hayatları birbirine ne kadar benzemeye başladı.

Kadınların, saçları muhteşem, ciltleri ve makyajları kusursuzlaşırken, evleri dekorasyon dergisinden fırlamış gibi görünüyorken, gözlerindeki ışıltıyı kaybetmelerinden; erkelerin de gittikçe daha çok para kazanıp daha iyi kariyerler yaparken, oyuncu ruhlarını geride bırakmalarından ben sıkılmaya başladım.

Siz de sıkılmadınız mı? Hem onlardan? Hem kararlar listelerinizin onlara çıkmasından?

FullSizeRender.jpg

Hayat bizim hayatımız.

Başkalarının istediklerini yapmak için gerçekten çok kısa.

Dağınık olabiliriz, sorumsuz olabiliriz, sıfır bedene düşmeyi reddedebiliriz, sporu ekip kazandibi de kaşıklayabiliriz. “İstemiyorum.” diyebiliriz. “Bu benim hoşuma gitmedi.” de diyebiliriz. Kırılgan yüzümüzü, zayıf yanımızı saklamak; hep güçlü olmak zorunda da değiliz.

Bu sene “Biraz kilo almışsın.” diyenlere “Aşırı lezzetli tatlılar yemek orgazma yakın bir zevk veriyor bana.” diye cevap verelim mesela.

“Hala evlenmedin mi sen?” diye sorunlara, “Evlendikten sonra hayatında büyük bir boşluğun tamamlandığını düşünüyor musun? Evli olmasan daha mı az mutlu olurdun?” diye soru sorarak cevap verelim. Veya tam aksine böyle bir isteğimiz varsa “Çok istiyorum; ama o adamı bulamadım.” diye ağlayarak kendimizi onların kollarına bırakalım.

Gelin bu sene, isyankar olalım. Kendi mutluluğumuz konusunda ısrarcı olalım. Açık olalım. Oyuncu olalım. Yaramazlıklar yapalım. Canımızın istediklerini yapalım. Kendimiz olalım. Hatalar yapalım. Siktir edelim. Daha çok gülelim.

Mutlu yıllar!

 

Merhaba 2019! Her şey çok güzel olmasa da, içimizden geldiği gibi olsun!” üzerine 10 yorum

  1. burcin dedi ki:

    son zamanlarda okudugum en guzel yazilardan keske biri sizi kesfetsede duzenli kose yazilari okusak hayata dair.. ruhunuza saglik

    Liked by 1 kişi

    • Sezen dedi ki:

      Yaa çok teşekkür ederim. Keşfedenler bize yeter, burayı köşem kabul edebiliriz, kışı bolca “Hayat ve Aşk” yazısı yazarak geçirmeyi planlıyorum! 🙂

      Beğen

  2. burcu dedi ki:

    tam da eksik hissetmenin zirvesindeyken, niye böyle hissettiğimi dahi tam anlayamamışken ama yeni yıl kararlarımın en tepesinde bunu değiştirmek varken.. bu yazı nasıl güzel geldi, nasıl cesaretlendirdi iyi ki varsın 🙂

    Liked by 1 kişi

    • Sezen dedi ki:

      Bazen bazı şeyler tam zamanına denk gelir. Bunları hep hayatın mesajı olarak algılarım ben. Umarım yeni yıl çok daha tamamlanmış, keyifli hissettiren değişiklikler ve sürprizler getirsin sana. Sevgiler

      Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s