Geride kalan bir seneyi tek bir kare ile özetlemem gerekse kesinlike şunu seçerdim:
2019 yılına oturmuş bir düzenle başlamıştım.
Daha doğrusu ben öyle olduğunu sanıyordum. Hep öyle olur ya; bir şeyler için çaba harcadıkça, olmayan, olduramadığımız yanlarını görmezden gelip, bir düzen kurmayı başardığımıza inandırırız kendimizi.
Ben de haliyle, 2019 yılının öngöremediğim büyük sürprizler ve ne yöne savrulacağımı bilmediğim belirsizlikler içermesine hiç ihtimal vermiyordum.
Üç yıldır aynı şirkette çalışıyordum, birlikte keyifli vakit geçirdiğim ve iyi tanıdığımı düşündüğüm adamla bir seneyi aşkın bir süredir birlikteydim, yıllardır da aynı evde yaşıyordum.
Sürekli seyahate çıkma dürtüm bile durulmuştu. İstanbul’da bir rutin tutturmuştum: Düzenli bir iş ve ilişkiye eşlik eden, haftada en az üç gece sabaha kadar dans ettiğim çılgın bir gece hayatı.
Her şey müthişti diyemem. İşimde de, ilişkimde de, gündelik hayat rutinimde de, aynaya baktığımda gördüğüm kadında da içime sinmeyen şeyler vardı. Buna rağmen dışarıdan bakınca, “katlanılamaz fenalıkta” bir şey de yoktu, keyfim yerindeydi.
Kırgınlıklarımı ve tatminsizliklerimi sabaha kadar süren partilerde dans ederek tolere etmeye çalışıyordum.
Bir de bu dönemlerde, “beklentisizlik” rüzgarına kapılmıştım. Müdürümden erkek arkadaşıma kadar, etrafımdaki insanların hiç hak etmediğim ve beni mutsuz eden tavırları karşısında bile, “Bir saniye orada bir duralım. Bana böyle davranamazsın.” diyerek tavrımı koymak yerine, Don Kişot’luk yapmaya ve hiç de benden kaynaklanmayan sorunları çözmeye kalkıyor; “Aman dırdır etmeyeyim, olumlu olayım.” diyerek kendimi yatıştırıp duruyordum. Bunu da ulvi ve spiritüel bir şey sanıyordum.
Şimdi geriye bakınca bunun düpedüz saçmalık olduğunu; tevekkül veya akışına bırakma kavramlarını çok yanlış anlayarak kendimi değersizleştirdiğimi çok net görüyorum.
Kaderin cilvesi ya, evren bana muhteşem bir karmik şaka yaptı!
Önce olaylı biçimde işimden ayrıldım, hemen ardından da skandal bir tekne terk hikayesiyle erkek arkadaşımdan…
Bütün bu değişimler gerçekten o kadar kısa zaman içinde ve o kadar olaylı biçimde oldu ki!
Hiç artistlik yapmayacağım, tekneyi terk edip İstanbul’a döndüğüm ilk bir kaç gün hiç kolay değildi. Sabah uyanıyordum ve alıştığım hızla beş dakikada giyindikten sonra kalakalıyordum. “Eee?”
Gidecek bir işim yoktu. Karşımdaki adamın beni koyduğu yerin, benim sandığımdan ne kadar farklı olduğuyla yüzleşmiştim; kalbim kırıktı. Bütün arkadaşlarım da, bayram tatili sebebiyle şehir dışındaydı.
Herkesin hayatında var mıdır böyle bir dönem bilmiyorum, ama ben daha önce hiç böylesine bir boşluk yaşamamıştım.
Birisinin çıkıp bana ne yapmam gerektiğini söylemesine ihtiyaç duyarak birkaç gün evde hiç bir şey yapmadan ve hatta hiç bir şey yemeden tavanı izledim.
İnanılmaz gelecek biliyorum; ama şimdi geri dönüp baktığımda, bu günler bana hem yıllar önceymiş gibi uzak geliyor; hem de “iyi ki” diyorum.
Çünkü çevremde bulunanları ve kendi potansiyelimi görebilmem için yaşamımın biraz karışması gerekiyormuş.
Böylece hayatımın enteresan bir dönemi başladı. Hayatımda ilk defa “Yapmam gereken” hiç bir şey yoktu ve kimseye karşı sorumluluk taşımıyordum.
Canım nerede olmak istiyorsa olabilirdim, ne yapmak istersem yapabilirdim.
Sonraki aylarda Teos – Akyaka – Kaş- Çeşme hattında sıska bir zenciye dönerken, hayatım hakkında da bol bol düşünmeye ve aralıksız çalıştığım yılları telafi edecek kadar çok tatil yapmaya fırsat buldum.
“Zaman denilen kavramın farklı türleri olduğunu düşünüyordu. Zaman-1 körelmiş alışkanlıkların, köhneleşmiş uğraşların, habire telaş içinde ama hep yerinde sayarak koşturmacaların monoton ve mekanik gidişatıydı. Zaman -2 sürprizlerle ve sihirlerle dolu, iniş çıkışı bol, pupa yelken sarhoş edici bir akıştı. Zaman-1 ile Zaman-2 aynı hızda akmıyordu.”*
Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları benim için Zaman-2 düzlemindeydi. Çok fazla şey oluyordu.
Bir arkadaşımın evine hayırlı olsun ziyareti yapmaya gitmişken kendimi onunla Alaçatı’da buluyor; yakın erkek arkadaşlarımdan gelen garip ilan-ı aşkları ağzım açık dinliyor; evden bir kahve içmek için bir kaç saatliğine çıkıp üç gün sonra “Bütün bunlar gerçekten yaşandı mı ya, inanılmaz şeyler oluyor!” diye kendi kendime mırıldanarak eve geri dönüyordum.
Her köşeden karşıma harika adamlar çıkıyor, her yerden harika planlar yağıyordu. Çok iyi görünüyordum. Çok mutluydum. Fakat hiç bir şey kontrolüm altında değildi ve yaşadıklarımı ben seçmiyordum. Nereye çekilirsem, oraya gidiyor; kendi hayatımda olup bitenleri yakalayamıyordum. Gerçek olamayacak kadar garip, bir o kadar güzel günler…
Bu günler bana hayatımla ve kendimle ilgili çok şey öğretti. (Üstelik muhtemelen şimdi görüp anlayabildiklerimden çok daha fazlasını…)
Ben bu günlerde,
bir kenarda param olmasının hayatıma nasıl bir konfor katabildiğini;
çalıştığım dönemde ne kadar gereksiz para harcadığımı;
her hafta sonu dışarı çıkmak zorunda olmadığımı -ve hatta hafta sonlarının her yerin en kötü versiyonu olduğunu-;
üretken olmanın verdiği muhteşem enerjiyi;
alışkanlıklar yüzünden aslında ihtiyacımdan fazla yemek yediğimi;
sezgilerime gerçekten güvenmem gerektiğini;
nasıl bir hayat yaşamak istediğimi ve nasıl bir adamla birlikte olmak istediğimi;
hayatta kesin ve keskin doğrular olmadığını;
bana dünyam yıkılmış gibi hissettiren olayların en çok altı ay sonra kahkahalarla anlatılan hikayelere dönüştüğünü;
kendi değerimi kendim biçmem gerektiğini – bunu ben yapmadıkça kimsenin bol keseden yapmayacağını ve biraz narsistçe olacak biliyorum ama bir sürü konuda sandığımdan çok daha harika bir kadın olduğumu;
bir şey beni rahatsız ediyorsa onun – başkaları için önemsiz olsa bile- konuşulması ve düzeltilmesi gereken önemde bir konu olduğunu kabul etmeyi öğrendim.
Ya da zaten biliyordum bunları, sadece hatırlamaya ihtiyacım vardı.
2019 yılına başlarken yazdığım ilk yazıda şöyle demişim: “Gelin bu sene, isyankar olalım. Kendi mutluluğumuz konusunda ısrarcı olalım. Açık olalım. Oyuncu olalım. Yaramazlıklar yapalım. Canımızın istediklerini yapalım. Kendimiz olalım. Hatalar yapalım. Siktir edelim. Daha çok gülelim.”
Kaderin cilvesi veya karmik şaka nasıl adlandırmak isterseniz öyle adlandırın, hayat bana resmen şöyle dedi: “Gel canım gel, sana isyankar olman, canının istediklerini yapman, siktir etmen, kendin olman için gerekli ortamları sağlıyorum. Hadi yap bakalım!”
Gerçekten yaptım da!
Şimdi sonuna gelmişken şundan eminim: Hayatımın dönüm noktalarından biriydi 2019. Çok kısa bir zaman içinde ardı ardına şoklar yaşadıktan sonra, altı aylık bir şımarma paketiyle gelen, iki uçta savrulup, kendimi keşfetmemi ve beni kendi dengemi bulmaya iten bir seneydi.
Ve 2019’un son düzlüğünde hayatımı yeniden, sıfırdan inşaa etmeye başladım. Koyduğum her bir tuğlayı elime alıp, “Bunu gerçekten istiyor muyum?” diye düşünerek. Kendime fikir değiştirme özgürlüğü tanıyarak, acele etmeden…
Garip bir şekilde eminim, 2020 itibarıyla hayatımın aşırı içime sinecek kısmı başlıyor.
2020, sevdiğim insanlarla, üretkenlikle, bereketle, keşifle, (dileklerimi doğru dilemek için bu parantezi açmak zorundayım: tek eşli ve) aşkla, uzun zamandır yapmak isteyip de ertelediklerimi yaptığım günlerle gel bana.
Mekanik bir akışa bağlamayacak kadar hareketli, ama kendime zaman ayırmamı engellemeyecek kadar huzurlu bir kıvamda ol.
Yolum, kendi sınavlarının bilincinde olan güzel insanlarla kesişsin. Enerjimi sömüren insanlara ağız dolu “Siktir!”ler çekmeme izin ver; birilerine ayıp olmasın diye veya sırf yapmış olmak için yapılan aktiviteler yerine gerçekten ruhuma, keyfime ve gelişimime yarayacak etkinlikler ve seyahatler getir bana.
Her aynaya baktığımda gördüğüm kadın, her yatağa yattığımda geçirdiğim gün içime sinsin.
Her hücremle her anını hissederek yaşadığım, kalbimin cıvıldadığı ve hayallerimi gerçekleştirdiğim bir sene ol!
Hoşgeldin 2020! Hepimizin** hayatına güzellikler getir!
* Elif Şafak’ın Aşk kitabından.
** Çok öznel bir yazı oldu; ama ironik bir biçimde en ilham veren yazılarım da, tamamen kendi tarihime not düşmek için kendime yazdığım yazılar oluyor. Geride kalan bir senede, bütün bu curcuna arasında gelen her mesaja ve yoruma cevap verememiş olsam da, hiç yolumun kesişmediği bir sürü kişinin beni düşünmesi / benim için güzel şeyler dilemesi / ve onlara bir şekilde ilham verebilmem o kadar tarifsiz güzellikte bir şeydi ki! İyi ki varsınız! Hepinize, size iyi gelecek dileklerinizin gerçekleştiği bir sene diliyorum.
Yeni yılda hep mutluluk ezgileri çal
İçtiğin şerbet olsun, yediğin bal
Mutluluk yağmuru yağdığında
Şemsiyesiz kal!
************
Hiç solmasın gönül bahçemizdeki gülümüz
Neşe, sevinç dolu geçsin her günümüz
Olsun önümüzdeki tüm engeller düz
Islanalım mutluluk yağmuruyla gece gündüz
BeğenBeğen
ne güzel bir yorummuş bu! çook teşekkür ederim. 🙂
BeğenBeğen