Cin Tonik Kokulu Aşklar – 4

Çeşme’de tam bir prensesim. İçeri girmenin oldukça zor olduğunu, rezervasyon yaptırmış olsan bile geç gelirsen şezlong bulamadığını, güzel konumlu bistroda durmak için oldukça yüksek harcama limitleri olduğunu çok sonradan öğrendiğim bir beach’teyim.

Güneşte ayrı bir şezlongumuz var, gölgede ayrı bir yerimiz. Yine de bunların hepsini zaman zaman boş bırakıp, şarabımızı buzlu kova içinde kumsala servis ettirip ayaklarımız denizde kumsalda içmeyi tercih ediyoruz. “Bira yeterince soğuk değil ya.” dediğim anda elime buz gibi leziz bir kokteyl tutuşturuluyor; bu aralar en sevdiğim şarkı benim için çalınıyor.

IMG_8180.jpg

Bu konfor ve jestler tabii ki bir adamın sayesinde. Gayet cool bir adam, sohbeti çok keyifli, birlikte harika vakit geçiriyoruz. Yüzüyoruz, dans ediyoruz, Cape Town planları yapıyoruz.

Happy hour’da çılgın gibi dans etmek tabii ki yetmiyor, gece kendimizi Bedevi’de buluyoruz. Sabaha kadar kahkahalar atarak dansa devam ediyoruz. Gecenin sonunda beni evime bırakıyor, ilgisi tam kıvamında. Çok iyi hissettiriyor, ama asla rahatsızlık verici bir sınırı geçmiyor.

RNI-Films-IMG-0F833191-17BD-4383-8725-01ED447A5EFA.JPG

Ertesi gün sahilde, ortak arkadaşımız beni sıkıştırıyor, “Bizimki senden çok hoşlanmış. Sen ne diyorsun?”

Kıtlık psikolojisini geride bırakmamış olsam, balıklama atlarım. Ama o sayfayı Kaş’ta kapattık.

“Biliyorsun benim ne istediğim konusunda kafam biraz karışık. Dün gerçekten harika vakit geçirdim onunla, gayet eğlenceli bir adam. Ama dan diye bir şeyin içine girmeye hazır mıyım, emin değilim. Hadi deneyelim diyip, yapamayıp, sonra hep birlikte geçirebileceğimiz harika zamanları yok etmek istemem.” diye cevaplıyorum, dürüstlük ve içtenlikle.

Gerçekten de Çeşme’ye aşk peşinde değil, eğlence peşinde geldim. Her şeyi akışına bırakmaktan yanayım. Hayatın akışına güveniyorum, kendime güveniyorum, istediğim zaman harika adamların etrafımda olacağına güveniyorum. Kıtlık psikolojisi içindeki günlerime gururla bir selam yolluyorum.

Konu kapanıyor, kokteyller devriliyor, danslar ediliyor, gün kapatılıyor.

IMG_8403.jpg

Akşam kız arkadaşımla birlikte yemeğe gidiyoruz. Çok sevdiğim bir şarkı çalarken, ben oturduğum yerde dans etmeye başlıyorum. Dans ederken, gözüm çapraz masamdaki bir adama takılıyor. Sigarasını içerken gülümseyerek bana bakıyor, ama bakış da bakış hani. Öyle rastgele bir bakış değil, evde oturulup, ayna karşısında çalışılmış gibi…

Kız arkadaşıma gösteriyorum, birlikte adamı inceliyoruz. Geniş omuzlarına geçirdiği mavi gömleği, karışık kumral saçları ve aşırı özgüvenli duruşuyla oldukça hoş bir adam.

Sonra unutuyoruz o adamı. Kadehlerimizi tokuşturuyoruz, danslar ediyoruz, arkadaşlarımızla karışılaşıyoruz, sohbetin ve dansın dibine vuruyoruz.

İlerleyen saatlerde tanıştırılıyoruz mavi gömlekli adamla. Çok geçmeden de kendimi Klein’da onun karşısında dans ederken buluyorum.

O havalı adamdan, egolar, gereksiz kasıntı hareketler, sağa sola yazmalar bekliyorum. Tam aksine, adam tam bir centilmen. Rahat rahat dans etmem için beni kristallerin yanına çıkartıyor, arkadaşıma tuvaletin nerede olduğunu sorduğumda elimden tutup beni götürüyor, basamaklara takılıp düşer miyim diye bile endişeleniyor, sigaramı çıkarttığım an çakmağını uzatıyor, içkim bittiği anda hemen tazeliyor.

Saatlerce orada her şeyimle ilgilenen hoş bir adam varken, keyfim aşırı yerinde. Ta ki şarjımın bitmek üzere olduğunu fark edene kadar!

Çünkü evimin adresini telefonda kayıtlı adrese bakmadan bulmama imkan yok! Benim paniğime gülüyor, adresi kendi numarasına yolluyor. Böylece usulca telefon numaramı da almış oluyor, adımı kaydetmem için telefonunu bana uzatıyor. Keyfim aşırı yerinde, muzurca “Alara Koçak” olarak kaydediyorum numaramı.

Birkaç saat sonra kendimi onunla bir arabada buluyorum. Arabadaki diğer insanların hiç birini tanımıyorum. Elimde ölümcül bir cin tonik. Bitiremediğimiz şişede geri kalan cinin hepsi elimdeki bardağa boşaltılmış durumda.

Nereye gittiğimizi bile sorgulamıyorum, adamın beni mutlu edip benimle ilgileneceğinden garip bir şekilde çok eminim.

Başka bir mekana giriyoruz, Kruz olduğunu ertesi gün öğreniyorum. Ben çantamdan bir şey bulmaya çalışırken, bir tanıdığı ile karşılaşıp selamlaşıyor, sonra beni tanıştırmak için dönüyor: “Nişanlım Alara.”

“Nişanlım” lafına gülüyorum. “Tabii artık, öyle ‘akışına bırakalım, beklentisiz olalım’ sayfasını kapattık. Sıfatımı almadan, dans etmeye bile çıkmıyorum.” diye kendi kendime eğleniyorum.

Gülerek kafamı çantamdan kaldırıp, tanıştırıldığım adamın elini sıkmak için elimi uzatıyorum.

Dadaaam karşımda duran adam çoook eski bir sevgilim! Vakti zamanında birlikte Alaçatı’nın altını üstüne getirmişliğimiz var.

“Yok artık!” diyerek boynuna atlıyorum. Onun yüzünde ise öyle hemen silinmeyecek bir şok ifadesi. “Kızım daha çok kısa zaman önce senin başka bir sevgilin vardı. Ne zaman onunla ayrıldınız, ne zaman siz ikiniz tanıştınız da nişanlandınız?” diye soruyor. Çok gülüyorum. Şaşkınlıktan “Alara” detayını bile yakalayamamış!

“Şaka mı yapıyorsunuz, yoksa gerçekten birlikte misiniz?” diye ikimize şaşkınlıkla bakmaya devam ediyor. Öpüşerek cevabımızı veriyoruz. Sonra benimkinin kulağına eğilip bir şeyler söylüyor. Sonradan aktarıyor bana “Alaçatı’da tanıyabileceğin en düzgün insanlardan biridir bu kadın, kıymetini bil.” minvalinde bir şeyler söylemiş eski sevgilim ona. “Bir insanın eski sevgilisi için böyle şeyler söylemesinden etkilendim.” diyor. Açıkçası ben de etkileniyorum. Bütün eski sevgililerini hala seven, hepsiyle (en sonuncusu hariç) görüşmeye devam eden biriyim ne de olsa… Ve o gece onun orada olması bana garip bir güven veriyor.

Gece boyunca dans ediyoruz, gülüşüyoruz. Sonra ben gözüme aslında içki konulmak için yapılmış ince ahşap barı kestiriyorum ve oraya tırmanıp oturuyorum. Arkası uçurum, altı deniz. Muhteşem bir manzara. Bacaklarımı onun beline dolayıp, kendimi kafa aşağı bu manzaraya bırakıyorum. Kendi bacak kaslarım kadar, onun beni güvende tutacağına da güveniyorum.

“Ne yapıyorsun, aklım çıkacak!” diyor panikle. Gülüyorum, omuzlarını karışlayarak ölçüyorum. “Bu omuzlar bence beni yeterince güvende tutacak güçte.” Gecenin geri kalanını onunla öpüşerek ve baş aşağı sarkıp dans ederek geçiriyorum.

“Çok tatlısınız.” diye yanımıza gelenlerle tanıştırılıyorum. Yine tam “Alara” diyerek elimi uzattığım anda, karşımdaki kadın “Sen Sezen’sin ya ben tanıyorum seni.” diyor. Hoppalaa!

Her an aşağı sarkma ihtimalimi kavrayıp, beni sıkı sıkı dolamış adam “Neden böyle yapıyorsun, ben gerçek seni tanımak istiyorum.” diye bana takılırken, “Çünkü çok eğlenceli” diyip gülüyorum, yeniden aşağı sarkarak durumdan sıyrılıyorum.

Güneşin doğmasına dakikalar kala, “Gel” diyor, gün doğumunu izleyebileceğimiz çok güzel bir noktaya götürüyor beni. Çılgın gecemize romantik bir açılım!

Sonra gözlerimizi ağzımıza giren güneşle açıyoruz. Sıcaktan ve susuzluktan ölmek üzereyiz. Gün doğumu izleyeceğiz derken orada sarmaş dolaş sızmışız!

Sonra o kadar güzel bir gün geçiriyorum ki onunla! Bu kadar zamandır tanışmadığımız her günü kayıp sayabiliriz!

Tabii ki telefonumu şarj etmek de aklıma gelmiyor ve gün boyu kayıplara karışıyorum. Kız arkadaşımın yanına, plaja, ancak gün batımına yetişebiliyorum. Kendimi doğrudan denize atıyorum.

2A301CE6-7DC4-49BC-A12C-188BA04C8ACB-1911-000000C1E565D7A4.JPG

Çok yorgunum, çok uykusuzum, yine de aşırı keyifliyim.

Üzerimden bir yük kalkmış gibi hissediyorum. Yanlış bir ilişki içinde olmanın bir kadını ne kadar öldürdüğünü ilk defa deneyimledim ben hayatımda. O kabullenişi, adamın sana biçtiği değeri senin kendi değerin sanmanı… Garip bir şekilde o olduğun yerde kalabilmek için çaba harcamanın absürdlüğünü fark edemeyip sıkışıp kalmayı… İçinde bir eksiklik duygusuyla aylar geçirirken, kendini mutlu olduğuna ikna etmenin yoruculuğunu…

Hani bir işyerinde çalışırken, iş görüşmesi yapmadan piyasadaki değerini öğrenemezsin ya; ilişkilerde de öyleymiş. Ancak tekrar bekar bir kadın olarak ortalığa atıldığımda kendimin farkına varabildim ben.

Kendime söz veriyorum, bundan sonra hiç bir adamın beni koyduğu yeri “Ama iyi bir insan.”, “Ama çok iyi anlaşıyoruz.” gibi gerekçelerle kabullenmemeye; benim kendimi konforsuz hissetmeme neden olan herhangi bir davranış veya yaklaşımda tavrımı net olarak ortaya koymaya; bir daha asla kıtlık psikolojisine girmemeye…

IMG_8198.jpg

O sırada telefonuma bir mesaj geliyor. Birlikte harika bir gece ve gün geçirdiğim adam, bana bir önceki gece çektiği bir fotoğrafımı yolluyor. Ben de ona harika gün batım manzarasını… “Doğuramadığımız güneşi, batırıyorum.” diyorum. Bir önceki geceden hatırlayabildiğimiz detayları anarak gülüyoruz. Güneşi en kısa zamanda birlikte doğurmak üzere sözleşiyoruz.

1CC4C668-8C42-4034-9771-578058ED5EB4-3341-000001287A4DC2C5.JPG

O gün happy hour’da, bütün kış boyunca çalışırken Burning Man setini dinlediğim Cüneyt çalıyor. Ayaklarımız çıplak kumların üzerinde onun müziği eşliğinde dans ediyoruz, karşımda harika bir gün batım manzarası, yanımda çok sevdiğim bir arkadaşım. Yüzümde kocaman bir gülümseme, tenimde deniz suyu. “Hayat çok güzel be!” diye düşünüyorum. “Hayat çok güzel ve bize harika şeyler getirecek!”

Ve buna içtenlikle inanıyorum.

Cin Tonik Kokulu Aşklar – 4” üzerine 2 yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s