Hata yapın. Canınızın istediğini yapın. Hayatı ertelemeyin. Çünkü yarın ne olacağını aslında hiç bilmiyoruz.

Bize hep ertelememizi söylediler…

Karnımız tokken ve canımız sadece dondurma yemek istiyorken, dondurmayı ‘yemekten sonra’ya erteledik. Daha bacak kadar çocukken…

Sonra okumak istediğimiz kitaplar, oynamak istediğimiz oyunlar, çıkarmak istediğimiz icatlar varken, test kitapları burnumuza dayandı. “Kolej / Anadolu Lisesi sınavını kazandıktan sonra canın ne isterse yaparsın.” denildi. Kazandık, bu sefer üniversite sınavına hazırlanma yarışının ortasında bulduk kendimizi.

Üniversiteyi kazandık, “Aman okulu uzatma, sınıfta kalma, bir mezun ol ondan sonra gidersin nereye gitmek istiyorsan.”  dönemi başladı.

Bizim fakültenin meşhur bir profesörü vardı: Hüseyin Hatemi. Bizim okuduğumuz dönemde artık yalnızca seçmeli derslere girecek kadar yaşını başını almıştı. Medeni hukuk derslerini, bu alanda bir efsane olan Rona Serozan’dan alma şansını yakaladığım için sonraki yıllarda bilgiyi pratiğe uyarlamak konusunda hep kendimi önde hissetmişimdir. Ama Hüseyin Hatemi’nin medeni hukuk konusunda değil, bambaşka bir konuda hayatıma iz bırakan bir cümlesi oldu: “Hukuk fakültesinden dört yılda mezun olan hayatından dört yıl, beş yılda mezun olan bir yıl kaybeder.”

Ben bu cümleyi ilk duyduğumda espri olarak algılayıp gülüp geçmiştim muhtemelen; ama sonradan dönüp baktığımda aslında beni çok etkilendiğini ve hayata yaklaşımımı değiştirdiğini fark ediyorum.

60845_10150264004830165_4620257_n

Okuldan mezun olmak için hiç acele etmedim. Hiç bir dersimi saydıramayacağımı bile bile bir dönem Cambridge’e değişim ile gittim. Sonra bir yaz final sınavlarına girmek yerine California’ya work&travel programına…

61912_10150263598090165_2651756_n (1)

Yazları hukuk bürolarında staj yapıp, havalı bürolarda çevre yapma yarışına hiç katılmadan interrail biletleri ile Avrupa’yı gezdim, AEGEE derneğinin yaz okullarına katıldım, Polonya ve Almanya’da yaz okullarına gidip dersler aldım.

10400698_571137005511_7448_n

Herkes parlak geleceğime bir darbe vurduğum için endişelenirken, ben dünyanın diğer ucunda çalışmayı, dilini hiç bilmediğim yerlerde hayatımı kurtarmayı, yanlışlıkla Shengen sınırlarında olmayan ülkelere girip sınır dışı edilmeyi, parasız kalmayı deneyimledim.

Cebimizde akıllı telefonların olmadığı, paralarımızı sütyenimizin içinde sakladığımız yıllardı.

Bambaşka kültürlerden gelen insanlarla müthiş arkadaşlıklar kurdum, bugün dönüp baktığımda “Ne cesaretmiş be!” dediğim maceralara atıldım.

Bu süreç boyunca en büyük şansım tabii ki ailemdi. Benim sonu gelmeyen projelerim onları zaman zaman endişelendirse de, bütün bunların bana kariyer yolum dışında bambaşka deneyimler kazandırdığını benden önce gördüler ve bütün bunları maddi olarak her zaman desteklediler.

1979916_10153990937180165_1975440284_o

Ama bir nokta geldi ki;  her ikisi de  “Bu kız mezun olabilecek mi?” diye gerçekten endişeye kapılmaya başladılar. İşte o zaman fakülteden mezun oldum. Mezun oldum; fakat o dönemde de hukuk stajımı başlatmayı reddedip, bir dijital reklam ajansında çalışmaya başladım. Üniversiteye girmemle, ruhsatımı almam arasında altı yıl var.

17522963_10158555118325165_7761504089635947639_n

Belki ergenlik asiliğiydi, belki sezgilerimin beni inatla itmesiydi bilmiyorum. Ama aradan on yıldan uzun zaman geçtikten sonra geriye dönüp baktığımda şunu fark ediyorum: Asla pişman değilim. Tam aksine o günlerdeki asiliklerim benim için “İyi ki”lerden ibaret. Yalnızca o dönemde yaşanabilecek şeylerdi ve onları ıskalamadığım için çok mutluyum.

11174902_10155599268015165_1081811676628297452_n

Sonra avukatlığa başladım. Oldukça yoğun bir çalışma temposu, yükselme hırsı, yeni mezun diğer arkadaşlarımıza kıyasla oldukça güzel maaşlar… Ayda bir iki kere atlayıp Avrupa’ya gitmeye başladım. Sürekli bir yerlerdeydim. Hooop ucuz uçak bileti var diye tek başıma Belçika’da, hooop güzel bir festival var diye Londra’da, hooop eski bir aşkımla macera olsun diye Norveç’in dağlarında, hooop arkadaşımı özledim diye Zürih’te.

IMG_2563 kopya

Babamın bana “Sen ne zaman yerleşik hayata geçeceksin?” diye sorduğunu hatırlıyorum. Ki bu bir sorudan ziyade bir eleştiri ve bir kızgınlık içeriyordu. Üstelik de bana bunu sorduğunda, İstanbul’da sabit bir evim ve sabit bir işim vardı.

İçimden gelenleri yapmanın hep kavgasını verdim, kendimi açıklamaya çalıştım, anlaşılmadığımda da kulaklarımı tıkayıp kendi bildiğimi okudum.

Dolar ve euro gerçekten oldukça yükselip de, bir Avrupa / Amerika seyahati lüks kategorisine geçtiğinde, ben zaten o ülkelerden çoktan hevesimi almıştım. Arkadaşlarım heyecanla bir uçak bileti promosyonu yakalayıp “Hadi şuraya” dediklerinde, ben “Daha önce iki kere gittim. Ben yokum.” diyen oyunbozan ve ukala oldum. Herkesin burun kıvırdığı yerlere gitmeye başladım.  Türkiye’nin çeşitli noktalarına, Ortadoğu’ya ve bunların hepsinden büyülendim.

32662630_10160455811080165_1234984955105247232_o

Ben mükemmelim demeye çalışmıyorum. Aksine hayatımda çok yanlış yaptım, daha iyisini yapabilecekken fırsatı kaçırdığım çok nokta oldu, doğru anda doğru kararı veremediğim ve tükürdüklerimi yaladığım bir çok an… Bazen sırf tersine gitme inadımdan görünen köylere ulaşamadığım oldu.

Yine de dönüp baktığımda yaşamayı ve deneyimlemeyi ertelemeyi reddetmek, üstelik de bunu herkesin “cık cık cık”larına ve sevdiklerimi endişelere sürüklemek pahasına yapmak, hayatımda yaptığım en doğru şeydi muhtemelen.

Ben doğduğumdan beri “gitme” dürtüsüne sahibim. Daha bebekken bile uyumadığımda beni alıp arabayla gezintiye çıkardıklarında sakinleşip uykuya dalıyormuşum. Bu yüzden seyahatten örnek verdim. Herkesin bambaşka dürtüleri, merakları olabilir.

Asıl konumuz bunları ertelememek. Çünkü artık biliyorum; ertelenen şeyler, çoğu zaman hiç yapılmıyor.

Bugünlerde kendi içinize dönmeye fırsatınız varken, lütfen bunu da bir düşünün: Bu güne kadar neleri ertelediniz?

Bu ertelediklerinizden hangilerini hiç yapamayacak olsanız gerçekten üzülürsünüz?

Hayatınızda yapmayı istediklerinizi ertelemekten vazgeçseniz neler olur?

Bu kötü günler bittikten sonrası için bir tanesini seçseniz bu ne olurdu?

Kazanmak için uğraşılan paraların oldukça değersizleştiği, hiç kimsenin sonrasını kestiremediği günlerdeyiz. Geleceğe yatırım yapmak elbette güzel, ama yaşamayı ıskalamadan…

Bu dönem, hep dayatılan ezberleri, genel doğruları, hep bizi geleceğe hazırlamak için dikte edilen kuralları, temelinden sarsan;  genel doğruların aslında o kadar da doğru olmadığını gözümüze sokan bir dönem.

Üstelik de ben, hayatın eğlenceli yaşayanlara kıyak çekmeyi sevdiğine içtenlikle inanıyorum.  Etrafınızdaki her şeyi kuralına göre uygulayan kişilerin hayatlarına yakından bir bakın, bütün görevlerini yerine getiren aşırı çalışkan, hiç çizgi dışı bir şey yapmayan kişilerin… Yaşadıkları hayatlar da hep o çizgilerin içinde kalıyor, asla büyük bir bolluk bereket, şans gelip bulmuyor.

O yüzden gelin “Karantina günleri bittikten sonra…” cümleleri kurmaya bir son verin. Çünkü bitince de “ay başı gelince”, “yıllık izinde”, “şu dönemi bir atlatayım ondan sonra” demeye ve ertelemeye devam edeceksiniz.

Fırsat bu fırsat, biraz kendinize zaman ayırın. Sıkılmayın kendinizle olmaktan. Bu kadar sıkıcı bir insan olamazsınız. Beyninizin, kalbinizin arkasına ittiklerinize bir bakın, üstünü örttüğünüz asiliklerinizi, fırlamalıklarınızı, çizgi dışılıklarınızı keşfedin.

Sağlıkla kalın!

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s