Sabah gözümü açıp, hızlıca mutfağa gidiyorum, kahvemi hazırlıyorum. Saate göz ucuyla bakıyorum, evden çıkmak için 15 dakikam var. Yüzümü yıkadıktan sonra kahve fincanımı elime alıp kıyafet odama giriyorum. Normalde kıyafetlerimi bir önceki akşamdan hazırlayıp dolabımın üzerine asarım.
Dolabın üzerine asılmış kıyafet göremeyince hatırlıyorum: Bugün evdeyim. Yarın da… Muhtemelen sonraki gün de…
Keyifleniyorum. Güzel bir şarkı açıyorum. Kendimi koltuğa atıp kahvemi sakince içiyorum. Sonra yarım saat yoga yapıyorum. Savashana pozundayken, yaptığım yoga seansının enerjisini sevdiğim birine adıyorum, ona güzel enerjiler yolluyorum.
Sonra kalkıp 08:00 gibi şirket bilgisayarımı açıyorum. Telefonumlarımın ikisi birden ardı ardına çalmaya başlamadan önce, odaklanarak yapmam gereken mail cevaplarına veya sözleşmelere gömülüyorum.
Dünya’da hiç güzel şeyler olmasa da, oldukça keyifli ve verimli günler geçiriyorum. “Ben rahat daha üç ay böyle hiç bunalıp sıkılmadan takılırım.” diyorum. Gerçekten içtenlikle böyle düşünüyorum.
Bunun birkaç sebebi olabilir. Birincisi konuştuğum bazı yakın arkadaşlarım evde yirminci kesintisiz gününü geçiriyor. Bense aralıksız üç günden uzun evde kalmadım hiç. Haftada bir iki gün şirkete giderek kısmi bir sosyal uzaklaşma yaşadım. O yüzden yeni başlamanın hevesi olabilir bu.
Diğer yandan benim günümün 08:00 – 18:00 arası gerçekten çok yoğun çalışarak geçiyor. El atmam gereken sözleşme yığınına bile çoğu zaman fırsat bulamıyorum, çünkü iki telefonum eş zamanlı olarak çalıyor. Masa başına oturuyorum, acıktığımda zaten günün yarısını devirmiş oluyorum. Tekrar masadan kalktığımda günün büyük bir kısmı bitmiş oluyor.
Telefonda konuştuğum kişilerin, arka planında televizyon sesi, çocuk ağlaması gibi sesler gelirken, evde yalnız olmanın avantajını sonuna kadar “verimlilik” olarak kullanıyorum. Hatta icra kuruluna sunduğum raporları hazırlarken, evden çalıştığım günlerde, ofise gittiğim günlere kıyasla ne kadar fazla iş bitirdiğime şaşırıyorum çoğu zaman.
İşlerimi toparladıktan sonraki saatler içinse, sağlam bir stok var. Gündelik curcunada fırsat bulamadığım, “bir ara el atmak için” kenara koyduğum o kadar çok şey var ki! Pinterest’teki to-do board’um, bir türlü tamamlayamadığım 100 gün projem, okumak istediğim kitaplar, yazmak istediğim yazılar, arşivlenmeyi bekleyen fotoğraflar…
Netflix başına oturup pelte kıvamına gelene kadar bir şeyler izlemekten ve telefona gömülüp nasıl olduğunu anlamadan saatler geçirmekten özenle kaçınıyorum. Diğer yandan çok asosyal olmamak için, her gün mutlaka bir arkadaşımla veya ailemle konuşup, FaceTime yapıyorum.
Güncel sayıları bilmiyorum. Haberleri takip etmeyi bıraktım. Çünkü onlara baktıkça, “Acaba ateşim mi çıkıyor?”, “Biraz nefes alışım mı değişti?” gibi paranoyalar yaptığımı fark ettim. Bu yüzden bıraktım. Yalnızca makul tedbirleri alıp, eve sipariş verdiğim hiç bir şeyi üç saat kapının önünde tutmadan eve almıyorum.
Bütün bunların sonucunda şimdilik “Offf bunaldım.”, “Aşırı sıkılıyorum.”, “Yeter artık.” diye isyan eden insanlara hayret ediyorum. “Bence bu zaman dilimi müthiş güzel, doğru kullanılırsa müthiş bir avantaj.” dediğimde de onlar bana hayret ediyor.
Belki de manik defans dedikleri sendromu yaşıyorum. Kabullenmemenin başka bir yöntemi. Kendime henüz tanı koyamadım.
Ama bunalıp sıkılanlardan, içi sıkışanlardansanız birkaç tavsiye vermek istiyorum.
TOXIC SWEEP:
Sadece bu karantina günleri özelinde değil, genel olarak enerji kurallarının en temeli bu.
Haberler, sürekli negatif haberler veren arkadaşlar, işlenmiş yiyecekler, “Şansıma sıçayım”, “Bunlar da hep zaten beni bulur.”, “Çok mutsuzum.” gibi zavallı ben enerjisi yayan düşünceler ve cümleler kurmak ve dağınıklık enerjinizi aşağı çeken unsurlar.
Heyecan veren ve ilginizi çeken kitaplar, güldüğünüz arkadaşlarınız, taze besinler, fiziksel egzersiz, meditasyon, hedef koyma, yemek yapmak, şükretmek, dans etmek, şarkı söylemek, hayata kucak açmak, akışa güvenmek enerjinizi yukarı çeken unsurlar.
Tabii ki ilk gruptakileri hayatınızdan tamamen çıkartamazsınız, ama keyifli bir ruh halinde olmanız için her gün ikinci gruptakilere, ilk gruptakilerden daha çok yer açmanız lazım.
Tadınızı kaçıran bir haber mi okudunuz, şarkı söyleyin mesela; özlediğiniz bir arkadaşınızı aradınız ve enerjinizi aşağı mı çekti gelecek ile ilgili güzel bir hayal kurun.
Her gün enerjinizi yukarı çekecek şeylere biraz daha çok yer verin hayatınızda.
YAPICI KİTAPLAR OKUMAK:
Bu günler, hayatınızı bir gözden geçirmek, ne yaptığınızı, ne yapmak istediğinizi, hayatınızda neleri değiştirmenin size iyi geleceğini düşünmek için güzel bir fırsat.
Bunu kendi kendinize önünüze bir defter alıp aklınıza gelen her şeyi yazarak da yapabilirsiniz.
Bu konuda gerçekten işe yarayan, daha derine girmenizi sağlayacak çok güzel kitaplar da var. Önyargılı olmayın, alın bir tanesini, üzerinde çalışın.
Kişisel gelişim, yalnızca çaresiz umutsuz insanların konusu değil. Güzel hayatınızı daha güzel yapmak için keyifli bir uğraşı.
Sevdiğiniz Yaşamı Tasarlayın benim çok sevdiğim kitaplardan biri bu konuda, son dört gündür üzerinde çalıştığım ve biraz önce bitirdiğim playbook da çok keyifliydi. Gerçekten yapmak istediğimin farkında bile olmadığım bir sürü şeyi keşfetmemi sağladı.
CREATE BOX:
Spiritüel okumalar yapan biriyseniz, hepsinde tek bir ortak nokta olduğunu biliyorsunuzdur: Görselleştirme, vizyonlama, hayal kurma – veya her nasıl adlandırmak istiyorsanız.
Bunun basitçe “Şunu istiyorum.”dan öte bir şey olduğunu lütfen unutmayın. Gerçekten istediğiniz şey gerçekleşmiş gibi kendinizi o sahnenin içinde canlandırabiliyor olmanız gerekiyor. Bir film izler gibi düşünün, o kadar detaylı ve tercihen o anı yaşarken ne hissettiğinizi de içermesi lazım bu kurgunun.
Müthiş yanı şu ki, zihniniz bir şeyi gerçekten yaşamak ile, onu detaylı kurgulamak arasında bir farkı bilmiyor. Böyle bir kurgu yaptığınızda, gerçekten onu yaşadığınız andaki gibi çalışmaya, o hormonları ve duyguları pompalamaya başlıyor.
Denemesi bedava, alacağı zaman maksimum on beş dakika. Bunu da zihinsel bir egzersiz gibi düşünebilirsiniz. Yaptıkça daha iyi olacaksınız. Çok daha kolay, çok daha detaylı görselleştirmeler yapabilmeye başlayacaksınız.
Neden bu günlerde bu antremanlara başlamayasınız ki? (Tek bir sebep bile yok, inanın bana.)
Uzun zamandır aklımda olan şeylerden biriydi, bir hayal kutusu yaratmak. Bunun için Pinterest’te biraz gezinip ilham aldım ve eski bir ayakkabı kutusundan kendime çok şık bir hayal kutusu yarattım. Hayatımda olmasını istediğim her şeyin görselini veya yazıya dökülmüş halini bu kutuya koyacağım ilerleyen günlerde.
SPOR YAPIN.
Bazı sabahlar uyandığımda kendimi çok mayışık ve yorgun hissediyorum. Sonra yoga yaptıktan sonra bu mayışık ve yorgun hissimin tamamen yok olduğunu fark ediyorum şaşkınlıkla ve mutlulukla.
Nedense fiziksel bir aktivite insanı daha çok yoracakmış gibi geliyor, ama tam aksi oluyor: Sıkışmış enerjileriniz açığa çıkıyor.
Ben Revolution serisine başladım. Her sabah yarım saat. Matrak bir anlatımı var, ‘Çok spiritüel içeriğe hazır değilim’ diyenler için güzel bir yoga ve farkındalık başlangıcı olabilir.
Onun dışında da şu anda instagram’da o kadar çok canlı yayın ve o kadar güzel antremanlar var ki!
Kımıldayın, hayal kurun, sağlıkla kalın!
Bu günlerde size iyi gelen tavsiyelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın!
Kendi ekmeğimizi yapmak bana aşırı iyi hissettirdi mesela… Ki şu anda evde olabilmek evde çalışabilmek büyük şans bence hiçbir şey yapmasak bile bunun için minnet duymalıyız…
BeğenBeğen