Her sabah en geç 7:30 gibi uyanıp müzik açarak yataktan keyifle kalktığımda, kendi kendime “Ya sen benle dalga mı geçiyorsun? Bu kadar yıldır sabahları asla uyanamayan, alarmları duymayan kadın nerede? Yıllardır ‘Ben hiç sabah insanı değilim.’ diyip duran sen değil miydin? Bu kadar erken kalkmanı gerektiren hiç bir sebep yokken niye bu saatte uyanıyorsun?” diye soruyorum.
Sosyal hayatımdan biraz daha uzaklaştığım her gün, kendimi biraz daha yakından keşfediyorum. Belki de bu kadar yıldır “ben” sandıklarım aslında “toplumun şekillendirdiği ben” özellikleriymiş. Kendimi yepyeni bir insanı tanır gibi tanıyorum. Gördüklerim ve fark ettiklerim beni şaşırtıyor.
İnsanın hayatında konfor alanından dışarı attığı adımların -veya istemeden hızını kesemeyip dışına yuvarlandığı virajların- doğru bir farkındalık seviyesiyle deneyimlenirse, birer “piyango” olduğuna içtenlikle inanıyorum.
Bir farenin kafesinin içindeki çemberde hiç bir yere gitmeden dönüp dururken bir anda kafesin dışına çıkması gibi bir durum oluyor bu. Tehlikeli olduğu kadar potansiyellerle de dolu.
Geçen sene işsiz geçirdiğim dönemlerde, hayatımda bir iş sorumluluğu varken farkına varamadığım bir sürü şey keşfetmiş ve gerçekten şaşırmıştım. “Çalışmadığım Günlerde Ben Neler Öğrendim?” yazısını yazmıştım. O günlerde, her günümün büyük bir kısmını alan “iş” hayatımdan çıkmıştı, düzenli gelirim kesilmişti ve bir anda çok fazla ne istersem yapabileceğim kadar çok zamanım olmuştu. Konfor alanımdan iddialı bir çıkıştı, bana çok şey öğretmişti. O günlerde öğrendiklerim, sonradan yeniden çalışmaya başladığımda hayatımdaki bir sürü şeyi daha farklı yapmamı sağladı / sağlıyor.
İçinde bulunduğumuz evde kal günleri de buna benzer konfor alanından uzak bir süreç. Üstelik de bu kez bireysel değil, toplumsal bir değişiklik. Diğer yandan hepimizi aynı şekilde etkilemiyor. iş bütün hızıyla hatta olağandan daha yoğun devam ederken, sosyal etkinlikler sıfırlandı. Haliyle sosyal kurallar ve alışkanlıklar hayatımdan çıktı.
Bu dönem benim açımdan “Kimse olmadığında, ben gerçekten kimim?” sorusunun cevabını aradığım oldukça keyifli ve deneysel bir sürece dönüştü.
Evde Kal Günlükleri’nden de takip ettiğiniz üzere, ben bu sürece isyankar değil, deneyimsel ve meraklı yaklaşmayı seçtim. Hatta bu dönemde yazdığım yazılarla da sizi de bu çizgiye çekmeyi, birazcık heyecanlandırmayı denedim. Çünkü ben içtenlikle inanıyorum ki; bu anları gerçekten farkındalıkla, kendinizi zorlamadan ve eleştirmeden geçirebilirsek, olağan hayatımızda oradan oraya koşarken ve bir sürü şey olup biterken yakalamamızın gerçekten güç olacağı, kendimize dair bir sürü detayı keşfedebiliriz.
Ben bu hafta gerçekten evde geçirdiğim birinci ayımı tamamladım. Çoğunluktan biraz geç başlamış ve sonrasında da part-time bir karantina düzeniyle haftada birkaç gün şirkete ve toplantılara gitmeye devam etmiştim. Gerçekten evde geçirdiğim bir ay bitti.
Sanki altı aydır evdeymişim gibi hissediyorum. Olumsuz veya olumlu bir anlamda söylemiyorum bunu, gerçekten hissiyatı çok daha uzun bir süreydi.
Bir yandan işlerim gerçekten oldukça yoğun bir şekilde devam ederken, bir yandan bir sürü şey izledim, okudum, dinledim, denedim.
Her şeyi bir kenara bırakırsak bile sadece iki sebep bile, bu süreyi benim açımdan oldukça verimli bir dönem yapıyor:
1) Yıllardır aklımda ve yapılacak işler listemde olan bir şeyi tamamladım, ilk romanımı yazdım. Mine ile Volkan’ın hikayesi: Aşk Peşinde Masallar.
“Bir adamla tanışırsın, o hayatının aşkıdır ve sonsuza dek mutlu yaşarsın.” klişesinden çıkmaya, gerçek hayatta kadın-erkek ilişkilerinin bu kadar düz bir çizgide ilerlemediğini vurgulamaya çalıştım. Seks sahnelerini güzel yazabilmek için ders bile aldım. Okuyup yorumlarınızı paylaşmanız için heyecandan ölüyorum!
Şimdi kapak tasarım aşamasındayız. Bu yaz umarım ki sahilde okuyacağız bu romanı. ❤
2) Sigarayı bıraktım. Sanırım bir aydır içmiyorum.
Tantra hocam, geçen gün yaptığı bir konuşmada “Üretemediğinizde bağımlılıklarınız oluşur.” cümlesini kurduğunda, benim bunun canlı kanıtı olduğumu düşündüm. Son bir aydır hiç olmadığı kadar çok üretiyorum ve bağımlılıklarım ile bağlantılarım kesiliyor. Büyük bir çaba harcamadan….
Yine de benim için bu zaman dilimini bu kadar özel kılan, bu somut biçimde sayılabilen şunu yaptımlardan çok daha öte. Henüz tam olarak tanımlayamadığım, anlamlandırmak için biraz daha zamana ihtiyacım olan kendimle ilgili keşiflerim; karakterim, alışkanlıklarım, tercihlerim, özlediklerim, hayatımdan çıkmasına rağmen eksikliğini hiç ama hiç hissetmediklerim…
Geçmişi özlemeyi, geleceği kurgulamayı bir kenara bırakıp, “şimdi”yi olabildiğince farkındalıkla yaşamak kendinize yapabileceğiniz en iyi iyiliklerden biri olabilir.
Sizin geçmiş olarak düşündüğünüz şey eski bir ‘Şimdi’nin zihinde depolanmış anısıdır. Siz geçmişi hatırladığınızda, bir anıyı yeniden canlandırırsınız ve bunu ‘şimdi’ yaparsınız. Gelecek ise hayal edilen bir ‘Şimdi’dir. Zihninin projeksiyonunda gelecek hakkında düşündüğünüzde bunu ‘şimdi’ yaparsınız. Geçmiş ve gelecek tek başına bir realiteye, bir gerçekliğe sahip değildir. Onların realitesi ‘Şimdi’den ödünç alınmıştır.”
Bana genellikle kitap tavsiyesi soruyorsunuz. Eckhart Tolle’nin Şimdinin Gücü benim herkese tek bir kitap tavsiye etme hakkım olsa, mutlaka okuyun diyeceğim kitap olur. The Magger’a yazdım, şuradan okuyabilirsiniz.
Şimdi’de kalın!
Vaaayyyyy size gerçekten yaramış evde kalmak.
BeğenBeğen
Çok teşekkür ederim. 🙂
BeğenBeğen
Bir yazını daha keyifle okudum. Romanını okumayı dört gözle bekliyorum. Ben de bir kitap yazdım ve hatta basıma hazırlanıyor. “Heyecan ve meraktan ölme” duygunu inan iliklerime kadar hem hissedebiliyorum hem de bunu rahatlıkla anlayabiliyorum. Aynı şeyleri hissediyorum. Hocana selamlarım iletirsen sevinirim. Kitap yazdım, ikincisine başladım, blog tutmaya devam ediyorum, 3 adet elektronik ticaret sitesi kurdum ve sattım, hayattaki en büyük tutkum fotoğraf çekmek ve çektiğim fotoğraflar sayesinde bir çok ciddi fotoğrafçıların yarıştığı bir yarışmada dünya üçüncülüğü kazandım. Fakat gel gör ki bir zamanlar sigaradan tiksinirken şimdilerde günde neredeyse 2 paket içiyorum. Bağımlılıkların üretmemekle ilgisi yok. Sorun düşüncede. Son Samuray’da gen bir samurayın da dediği gibi kazanmak için “hiç düşünce”.
Yazmaya devam et lütfen, bir tek seni okuyunca sigara içmiyorum
BeğenBeğen
“Yazmaya devam et lütfen, bir tek seni okuyunca sigara içmiyorum.” son zamanlarda bana söylenmiş en iyi cümlelerden olabilir. Çok sevindim. Üretmenin bu kadarı mı ters tepiyor acaba? Bunların hepsini ne kadar zaman içinde yapmış olabilirsin acaba? 🙂
BeğenLiked by 1 kişi
Kitabımın büyük bir bölümü ile birlikte yaptığım diğer işler 3 aylık bir döne içinde gerçekleşti. Tabi saydıklarımın dışında da uğraşlarım var. Çok az uyuduğum için bolca vaktim var. Aslında bolca vakit dediğim zaman dilimi bile bazen yetersiz geliyor. Özellikle 24 saati birkaç saat daha uzatıp güncelleme şansımız olabilseydi keşke. Bu arada yazarlığını ve okuma alışkanlığına hayranlığımdan dolayı kitabımla ilgili fikrini de almak istiyorum.
BeğenBeğen
Aynı cümle ile başlarsam umarım yanlış değerlendirmezsiniz. Bu yazınızı da büyük bir dikkatle okudum.
Yazılarınızı yaklaşık 25 yakınım da okuyor. Öğretiyor , araştırma ve uygulama duygusunu yaratıyorsunuz.
Yazılarınızın devamını bekliyor , Sağlıklı ve Güzel bir gün diliyorum size.
BeğenBeğen
Merhabalar, çok mutlu ettiniz beni.
Sağlıkla, keyifle ve keşfederek kalın!
Sevgiler
BeğenBeğen