İşsizlik Günlüğü: Çalışmadığım Günlerde Ben Neler Öğrendim?

İşten ayrıldığımdan beri bir aya yakın zaman geçti.

Bu süreç benim için oldukça ilginç oldu. Çünkü otuzlu yaşlara merdiven dayamışken -biliyorsunuz hep 29 kalmayı planlıyorum 🙂 – ve her gününü çok az uyuyarak ve yirmi dört saatlik zaman dilimine her şeyi sığdırmaya çalışarak geçiren biri olarak, “hayata dair her şeyi bildiğim” yanılgısına kapılmıştım.

Böyle oluyor sanırım. İnsan kendisini bir döngüye kaptırıyor, bir akvaryuma kapatıyor ve onun içindeyken “her şeyi görüp geçirdiğini ve bildiğini” sanıyor.

Üniversiteden mezun olduğumdan beri, aralıksız olarak çalışıyor, her fırsatta seyahatlere çıkıyor, insan ilişkileriyle özel olarak ilgileniyor, blog sayesinde hiç tanımadığım ve benden bambaşka hayatlar yaşayan kişilerle sohbet etme fırsatı buluyor, bol bol roman okuyordum.

Bilmiş bilmiş konuşmayı, yaşadığı her şeyi paylaşmayı ve genellemeler yapmayı sevenlerden olduğum zaten malum.

Ve pat diye iş sözleşmem feshedildiğinde, yepyeni bir dünyaya adım attım.

Böyle söylediğimde abartıyormuşum gibi geliyor kulağa, biliyorum. Bana da bugüne kadar birisi böyle bir cümle kursa, hafiften burun kıvırarak dinlerdim muhtemelen.

Ama on yıl düşünün. Her sabah kalkıp işe gidiyorsunuz, bütün hayatınız, tatilleriniz, boş zamanlarınız işe göre kurgulanmış. Ve pat, artık bir işiniz yok!

FullSizeRender 2.jpg

Bu sürede farkına vardığım bazı şeyler beni gerçekten şaşırttı. Böyle bir süreç yaşadıysanız, muhtemelen bana katılacaksınız.

Hiç yaşamadıysanız da buyurun bir göz atın, kendi hayatınız hakkında ufak bir sorgulamaya başlayın.

Ayrıca, önden bir uyarı geçelim; bu yazıyı, beyaz yakalı çalışmayı küçümseme veya dışlama yazısı olarak algılamayın lütfen. “Bir daha asla bir yerde çalışmam, kurumsal hayat rezalet.” gibi bir tavır içinde de kesinlikle değilim. Sadece bazı döngülerin, insanın kendi kendini içine soktuğu bazı çıkmazların farkında olması gerektiğini düşünüyorum.

İlk fark ettiğim şey, lüks sandığım her şeyin aslında bedava olduğuydu.

İstediğim kadar uyuyabilmek, uyandığımda meditasyon yapabilmek veya yatakta döne döne kitap okuyabilmek, canım istediğinde İstanbul için bomboş sayılabilecek sokaklarda yürümek, parklarda oturmak…

IMG_0757.JPGBunların hiç birinin hiç bir maliyeti yoktu; ama yıllar boyunca, her sabah daha gün doğmadan işe doğru giden ve akşamüstü eve dönerken yolda yorgunluktan uyuyakalan biri olarak, bunları yapmak bana aşırı keyifli bir lüks hissi verdi.

Beni şaşırtan ikinci şey ise, çalışmadığında aslında çok da paraya ihtiyaç duymadığım oldu.

Çalıştığım yıllarda, hiç bir zaman ayın son haftasında hesabımda para kalmıyordu. Maaşımı daha ay bitmeden büyük bir hızla bitirmiş oluyordum.

Çalışmadığım günlerde ise, aslında o kadar çok paraya hiç ihtiyacım olmadı. Üstelik de “Aman para harcamayayım.” gibi bir kısıtlamaya da kesinlikle girmedim. Aksine arkadaşlarımla daha çok buluştum, dışarıda yemekler yedim, seyahatlere çıktım.

O kadar saçmaydı ki!

Nasıl olur da günün büyük bir kısmını iş yerinde geçirirken, bütün gün canımın istediğini yaptığım günlerden daha fazla para harcayabilirdim ki?

Bu konu hakkında uzun uzun düşündüm ve birkaç gerekçe bulabildim.

İlk olarak, çalıştığım süre boyunca, sürekli “para harcamayı hak ettiğim” şeklinde bir düşünce kalıbına sahip olduğumu fark ettim:

“Sabahın köründe kalkıp buraya geldiğime göre, şimdi gidip kendime güzel kozmetik ürünleri almayı hak ediyorum.”

“Bu gün çok çalıştığıma ve yorulduğuma göre, kendime birkaç elbise almayı hak ettim.”

Beyaz yakalı olarak çalışmak, sabit mesai saatleri, uykulardan feragat, sinir bozucu durumlara katlanmaya karşılık, kendimi şımartmaya ihtiyaç duyuyordum. Bunu da en kolay yoldan, para harcayarak ve kendime bir şeyler alarak tatmin ediyordum. Ya da daha doğrusu tatmin ettiğimi sanıyordum.

Çalışmadığım süre boyunca ise, istediğim kadar uyuyor, istediğim kadar kitap okuyor, canım ne zaman ne isterse yapıyordum. Dolayısıyla “para harcayarak kendimi şımartmak” yönünde bir ihtiyaç hiç doğmuyordu bile.

Çalıştığımda, neredeyse her gün Trendyol’a, Ali Express’e, Asos’a, Zara’ya göz atan biri olarak, geride kalan bu bir ayda bu sitelerin hiç birine girmediğimi, hatta bunlara göz atmanın hiç aklımın ucundan bile geçmediğini fark ettim.

Diğer yandan, çalıştığım süre boyunca, zaman ve enerji sınırı sebebiyle daha çok para harcıyordum. Örneğin zamanım olmadığından veya yürümek için çok yorgun hissettiğimden sürekli taksi kullanıyordum. Çalışmadığım süre boyunca yalnızca bir kere taksiye bindim, o da havalimanından dönüşteydi. Şehir içinde her yere yürüyerek ya da metroyla gittim. Bunun için hep yeterli zamanım ve enerjim vardı.

Aynı şekilde, mesela her sabah kahve satın alıyordum, çünkü evden aceleyle ve henüz ayılmadan çıkıyordum. Çalışmadığımda ise, her sabah kahvemi demleyip, kedimle oynayarak keyif çatacak zamanım olacak şekilde yapacaklarımı planlayabiliyordum.

IMG_1972.JPG

Bir de yorgunluğumu makyaj ve kuaför gibi şeylerle kamufle etme çabamla yüzleştim. Uyumadığım için gözlerim şişiyordu. Akşam alelacele duş aldığım için saçlarım deliriyordu. Çalışmadığım sürede, eye-liner çekme konusundaki yeteneksizliğim ve bu konudaki ısrarım bile yok oldu gitti. Yeterince uyuduğunda, stres altında olmadığında, makyaja bile ihtiyaç duymadığımı fark ettim. Geçtiğimiz bir ayı yüzüme yalnızca rimel ve kırmızı ruj sürerek geçirdim. Çok süslenmek istiyorsa canım, buna bir de bronz allık ekledim o kadar!

Böylelikle kapitalist düzen denilen şeyin ne olduğunu ben ilk defa bu kadar net gördüm: Daha çok çalış, daha çok kazan, aslında hiç ihtiyacın olmayan bir sürü şeye daha çok para harca.

“Ben çalışmadan duramam, sıkıntıdan deliririm.” diyerek kendimi yıllarca kandırdığımla yüzleştim.

Bu cümleyi geçtiğimiz yıllarda ne kadar çok kurmuşumdur kimbilir?

Çalışmayan kadınların, hayatlarındaki adamlara sardığına, sürekli onları darladığına; günlerini bomboş geçirdiklerine, bütün üretkenliklerini kaybettiklerine içtenlikle inanıyordum çünkü.

Oysa ki geçtiğimiz bir ayda, bir kez olsun birine saracak veya sıkılacak zaman dilimi bulamadım. Her gün aklıma yepyeni fikirler geldi. Her gün bambaşka bir şeylerin peşinden koştum.

IMG_2100.JPG

Hatta tam aksine yıllardır ertelediğim her şeyi yapmaya başladım: Mine & Volkan hikayesini bir romana çevirmek için çalıştım, aklımda uzun zamandır döndürüp durduğum ancak isimlendiremediğim vata x pitta projesini yol arkadaşımla hayata geçirdim, evdeki kağıt yığınlarını ayıklamaya başladım, dolabımdaki kıyafetleri daha hızlı biçimde mushaboom dükkan üzerinden yeni sahiplerine kavuşturdum.

Uzun zamandır olmadığı kadar sık blog yazmaya başladığım da gözünüzden kaçmamıştır diye düşünüyorum. 🙂

Etrafımdaki çoğu kişinin mutluluğumdan rahatsız olduğunu şaşkınlıkla fark ettim.

Dürüst olmak gerekirse, bu farkına vardığım şeyler arasında beni en çok dehşete düşüren şey oldu.

İş sözleşmesi feshedilen ve işsiz kalan biri olarak, benden beklenen rol, mutsuz olmam, çaresizliğe kapılmam, pişman olmam, şansıma lanet okumam, tası tarağı toplayıp ailemin yanına dönmemmiş.

Ki kira ödeme yükümlülüğüm, okul taksidini ödemem gereken bir çocuğum veya bakmam gereken bir ailem olsaydı, bu da gayet olası bir senaryo olurdu. Ama değil. Oturduğum ev bana ait, çalışmasam da hayatımı sürdürebilecek kadar param var.

IMG_0643.JPG

Haliyle günlerimi yapmak istediklerimi yaparak, aklımdaki projeleri hayata geçirerek, seyahatlerimi planlayarak, gayet keyifle geçirebiliyorum. Garip bir şekilde, benim adıma mutlu olmasını bekleyeceğim bir sürü kişinin, bu duruma gıcık olduğunu gözlemliyorum. Benim keyfim yerinde olduğu için içleri rahatlamıyor, tam aksine bana karşı garip bir hınçla doluyorlar. Çaresizlik hikayesi, mutsuzluk dolu sitemler duymak istiyorlar.

Mutluluğu paylaşmanın, mutsuzluğu paylaşmaktan daha zor olduğunu da böylelikle ben bu günlerde öğrendim.

Biyolojik saate göre yaşamanın zayıflattığını öğrendim.

İş hayatında olduğumuz süre boyunca, öğünlerimiz için de sabit saatlerimiz olduğu malum. Şirkete gitmeden önce veya benim gibi sabah son dakikada uyananlardansanız şirkete gider gitmez kahvaltı ediyorsunuzdur, öğle molası geldiğinde öğle yemeği, iş çıkışına yakın bir şeyler atıştırma ihtiyacı ve işten çıktıktan sonra akşam yemeği.

Ben çalıştığım süre boyunca bu öğünlerin hepsini yiyordum. Üstelik hepsinde de gerçekten acıkmış oluyordum; ama sanırım bu da bir psikolojik koşullamaymış.

Çalışmadığım günlerde, yalnızca acıktığım zamanlarda yemek yedim. Çoğu zaman da bir abur cubur ile hızlıca karnımı doyurmak yerine, kendime keyifle sağlıklı yiyecekler hazırladım. Böylelikle büyük bir hızla incelmeye başladım.

IMG_2309.JPG

Sonra hoop AdanaTarsus hattında bir hafta sonu, onun üzerine ahtapotların, kalamarların, patates ve kabak kızartmaların, deniz ürünlü risottoların havada uçuştuğu bir Yunanistan çıkartması derken, hepsini yerli yerine geri koydum; ama bu fark ettiğim gerçeği değiştirmedi.

Adana yazısını hala okumadıysanız sizi şuraya, Tarsus lezzetleri için şuraya alalım. Yunanistan yazılarını da cuma günü Gürcistan’a doğru yola çıkmadan tamamlamayı planlıyorum.

Hayatı keşfederek kalın!

 

İşsizlik Günlüğü: Çalışmadığım Günlerde Ben Neler Öğrendim?” üzerine 9 yorum

  1. Zerrin Kubaş dedi ki:

    Merhaba, panik ataktan dolayı işten ayrıldım. Yaklaşık 6 aydır çalışmıyorum. Evliyim ve 2 çocuğum var artık kapalı bir konserve kutusuna ya da akvaryuma benzeyen içindeki çiçeklerin daha doğrusu beleş orkidelerin ağladığı o yerden ayrıldıktan sonra iş yaşamının insanı otomatik bir portakala çevirdiği gerçeğini çok net görüyorsunuz tek şanssızlık Türkiyedeki hayat pahalılığı fazla yazıya kendinizi açıklamanıza gerek bile yok fotoğraflar her şeyi anlatıyor:)

    Beğen

  2. Özlem dedi ki:

    İnsanda istifayı basıp gitme arzusu uyandıran şahane bir anlatım bu , keşke işsizlik ve karşıtlığı olan tam zamanlı çalışma yanında, part time veya frelance çalışabilecek iş yerleri de olsa ülkemizde , belki istifa yerine onu seçer cebime de üç beş kuruş atardım …

    Liked by 1 kişi

  3. Neslihan dedi ki:

    İşi bırakmam itibariyle geçirdiğim 7 ayın özeti bu yazı. Hala arayıp “istifa ettiğine pişman mısın?” diyenlere bu yazının linkini yollamayı planlıyorum. Yazıdakilere ek olarak antidepresanı bıraktım, geri kalan mükemmel durumlar evrenin hediyesi olarak bana geldi🌈

    Beğen

  4. Hülya dedi ki:

    Çok iyi ya! İstifa edeli aylar oldu henüz sıkılmadim ve esimin dahi birkac ayda farkettigimiz “bu halin daha ucuz” olduguydu. Haftada en az iki kere iş çikisi cinnetimi belli seviyeye cekmek icin pub da harcadagim para zaten o gunler kazandigima denk oluyordu:))) evde yemek yemek sahiden hem insanca hem de çok ucuz disariya kiyasla. Umarim enerjiniz yepyeni güzelliklere evrilir:)

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s