Yediğim boklardan öğrendiklerim ve peşinden koştuğum masallar

Hayatta bir takım uçları deneyimlemek, bazı dipleri görmek, bir tık dibe çakılmak, sonrasında insana garip bir güç ve cesaret veriyor.

Hani bilgisayar oyunlarında “güçlendirici”, “can verici” iksirler olur ya… Onları aldığın anda gücün artar, canın çoğalır.

“Hassiktir sıçtım ben. Ne yapacağım?” dediğin anları deneyimleyip, sonra onlardan çıkabildiğini görmek hayatta da aynen böyle bir etki yaratıyor.

“Seni öldürmeyen seni güçlendirir.” sözünün anlamını ilk defa gerçekten anladım sanırım.

28cd3a373de86287e0936298f0571cb5

On dokuz yaşındaydım. Kız arkadaşlarımla müthiş bir interrail macerası yaşamıştık, Avrupa’yı uçtan uca gezmiş, Avrupa’da yaz okullarında olan bütün arkadaşlarımızı ziyaret etmiştik. Sonra ben bu maceraya doyamamış, tek başıma Avusturya’dan Türkiye’ye trenle devam etmeye karar vermiştim.

Sırbistan’ın shengen zone’a dahil olmadığı ve benim bunu bilmediğim yıllardı. Konforlu yataklı trenimden sınırda “kaçak yolcu” olarak indirilmiş, karakolda bir gece alıkonulmuş, cebimdeki son 100 Euro’yu vermem karşılığında salınmış ve beş kuruş parasız, koridorları çiş kokan trenlerle Bulgaristan’a kadar gelmiştim.

Akıllı telefonlarımız yoktu. Sefil sınır şehirlerinde, parasız ve tek başıma kalakalmıştım. Issız istasyonlarda içki ikram eden evsizler, üzerime örttüğü ceketini bana kıyamayıp bende bırakan iş adamları, her şeyimin gitmesi ihtimaline karşılık sütyenime sıkıştırdığım bir pasaport ile geçen 48 saat!

Yaşarken çok kötü olan deneyimlerin, sonradan nasıl kahkahalarla anlatılan anılara dönüştüğünü öğrendim. Hala çok severek anlattığım hikayelerimden biridir. Bu deneyimden sonra hiç bir yere tek başıma seyahate gitmekten çekinmeyen bir kadın oldum.

02b788eef926cc97bd8f01010abb1620

Aradan yıllar geçtikten sonra geçen yaz, güzel bir yelkenliyle şampanyalar içerek,  harika restoranlarda yemek yiyerek başladığım Yunan adaları seyahatinde sevgilimden ayrıldım. Tam bir Sindirella’dan Külkedisi’ne geçiş oldu: Tek başıma defalarca aktarma yaptığım, ağlayan çocuklarla dolu feribotlar, dağılmış özgüvenim ve kırılmış kalbimle toplam 30 saatlik bir yolculukla İstanbul’a geri döndüm.

Bu deneyimimden sonra artık bir erkekle tatile çıkarken “Ya anlaşamazsak?” korkum kesinlikle yok. Sokağa çıkma yasağında daraldığımda kendime tam olarak bunu hatırlattım: “Sezen be, sen Patmos’tan İstanbul’a dönmüş kadınsın. Sokağa çıkma yasağında Arnavutköy’den Teşvikiye’ye gitmenin lafı mı olur?” diye.

d6815e679c41683d9d9f426e4f240939

İşsiz kalmayı deneyimledim. Hakkımı ararken, şak diye kendimi kapının önünde buluverdim. Yıllardır hesabıma düzenli bir nakit girişi olan bir kadın olarak, bir anda o güvenli akıştan mahrum kaldım. Ne oldu? Başka şekillerde de para kazanabildiğimi, ciddiye almayacağım işlerle bile harika tatillere çıkabilecek kadar para kazanabileceğimi, bugüne kadar para harcadığım bir sürü şeyin o kadar da gerekli olmadığını öğrendim. Artık daha korkusuzca doğru bildiklerimin ve yaptığım işin arkasındayım.

Her şeyi yaşadım bitirdim gibi bir ukalalık yapmak istemiyorum. Daha önümde çok yıl, çok deneyim var. Diğer yandan başıma gelen her kötü şey, önümde muhteşem kapılar açtı. Ben kendimi bildim bileli çok okudum, çok eğitim aldım. Hukuk fakültesi, üzerine iki ayrı yüksek lisans, onlarca sertifika programı. Binlerce kitap. Hepsinden çok şey öğrendim. Yine de dönüp geriye baktığımda hayata dair öğrendiğim şeylerin çok büyük bir kısmını hayatıma giren erkeklerden ve çıktığım seyahatlerden öğrendiğimi fark ediyorum. 

Created with RNI Films app

Bu yılın başlarında bir sitem yazısı yazmıştım -ki çok sık sitem etmem: “Yazı yazmanın mahçupluğunu hala taşıyorum. Murathan Mungan’ın dediği gibi neredeyse özür dilenerek yaşanan bir macera bu. Yakın çevremdeki çok az kişi bu yazılarımı okuyor. Amaan işte Sezen yazıyor bir şeyler, diyorlar. Neden buna zaman ve enerji harcadığımı onlara açıklamayı başardığımdan hala çok emin değilim.” 

Bu yüzden roman yazmak da iddialı bir baş kaldırmaydı benim açımdan. Hayatımın bir parçası olan yazı yazmayı, somutlaştırıp insanların önüne koymuş olacaktım. Tanıdıklarımın görmezden geldiği uğraşımı gözlerine sokacak; hiç tanımadığım insanlara biraz edepsiz, seks sahneleri içeren hikayeler anlatacaktım. İlk romanım olacağından ve kırpılmasını değiştirilmesini kesinlikle istemediğimden romanımı basmak isteyen büyük yayınevleri de yoktu. “Yapma, satmaz, üzülürsün.” dediler, bilirsiniz birileri sizi korumak niyetiyle aslında hep önünüzü keser.

a5c5e8caada3dc5a68a9010a90675a7c

İşte o korkusuzluk var ya, o dibi görmekten korkmamak. “Yap anasını satayım be! Bu blogu kimse okumasa da yazmayacak mıydın? Yazarken eğlenmiyor musun? Kendine yaz, yazarken keyif aldığını yaz, kendi okumak istediğini yaz.” diye dürttü beni.

En kötüsü ne olabilirdi ki? Yaptım. Aşk Peşinde Masallar’ı yazdım. Ve sizin şevkinize, ilginize kurban olurum, arkasında bir pazarlama gücü de olmadan şakır şakır satıyor.

Birilerinin valizlerine girip seyahatlere çıkması, annelerin çocuklarını uyuttuktan sonra kendilerine ayırdıkları zamanlarına eşlik etmesi fikrine BAYILIYORUM.

Bu benim açımdan ayrıca yepyeni bir korkusuzluk sınırını geçmek anlamını kazandı. “Bir adamla iyi anlaşırsam, misler gibi aşk yaşarım. Hayal ettiğim gibi gitmezse de, bir sonraki romanıma ilham olur.” fikri zihnimin arka kıvrımlarına yerleşti. 🙂

(Eveet, beyler, tehlikenin farkında mısınız?)

d3f140017378c82163d10819c28e0ff7

İçtenlikle her birinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Benim için bunun anlamı, kitap satmaktan, roman çıkartmaktan çok daha büyük. Aşk Peşinde Masallar’a da böyle yaklaşın lütfen, alın koyun önünüze. Her gördüğünüzde diyin ki “Sezen edepsiz aşk romanı yazdıysa ben de şunu yapabilirim.” Çünkü bilin ki yapabilirsiniz! ❤

Hala okumadıysanız: Idefix‘ten, D&R‘dan, KitapYurdu‘ndan, Amazon‘dan basılı halini; Google Play’den e-kitap versiyonunu alabilirsiniz. Aldığınız mecralara, Goodreads gibi sitelere yıldızlarınızı ve yorumlarınızı bırakırsanız da çok mutlu olurum. Bugüne kadar yazdıklarıma bir teşekkür olarak, bana ikinci romanımın önünü açmış olursunuz. Malum bende romanlara ilham olacak aşk peşinde hikaye çok. 

Kocaman sevgiler,

 

 

Yediğim boklardan öğrendiklerim ve peşinden koştuğum masallar” üzerine bir yorum

  1. Onur Akıncı dedi ki:

    Kitabını az önce sipariş ettim. Ben de geçen ayın sonunda bir kitap çıkardım. Satılsın telaşında olmadım. Bir kitabım var bu dünyada, işte bu benim hayat boyu ilhamım. Tanımadığım insanlar beni aramaya, fikrimi sormaya başladı. Muazzam bir iş yaptığımı ancak o zaman anladım. Kitap yazmak, basılmayacak olsa bile başlı başına muazzam bi iş. O yüzden tebrik ederim ve yollarının açık olmasını dilerim.
    Yazılarının neredeyse tümünü okudum. Bu yazında da “kıyamayıp ceketlerini bırakan iş adamları” aklımda kaldı. Edebiyat dünyasının en edepsiz, ahlaksız romanını yazmış olsan bile tüm yazdıklarını okumuş bir erkeğin sana karşı hissedeceği ilk şey sonsuz saygı, akabinde ise derin şefkat olurdu.
    Yazdıklarını ne zaman okusam hep aynı hisse kapılıyorum. Bu kadar güçlü olup da bu kadar ürkek görünmeyi nasıl becerebiliyor diye soruyordum Cevabını buldum. Erkeği kadına pervane eden şey de işte tam olarak bu.
    Sevgilerimle.

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s