2023 3. Çeyrek Raporu: Gümbür gümbür bir yaz, 13.600 kilometre yol, çok dans, dev muzip gülümsemeler

Bu yılın son çeyreğine, Beyond Festival‘de doğanın içinde dans ederek ve minimal bir internet erişimiyle günler geçirdikten sonra, İstanbul’a dönüş yolculuğunda başlamıştım. Temmuz ayının ilk günüydü, daha önümüzde upuzun bir yaz uzanıyordu…

Beyond’un ardından Tunus’taki Authentica Off Edition giderek çıtayı biraz yükselttik. Festival için gitmişten Tunus‘u çölünden adasına boydan boya katettik. Ardından sırasıyla Midilli‘ye, Kaş‘a ve Dedeağaç‘a ve iki kere de Adana’ya gittim. Üçüncü çeyrekte 9.669 km uçakla, 180 km feribotla, 3.625 km de araba ve otobüsle, 205 kilometre de trenle yol yapmışım, toplamı 13.600 küsür kilometre yapıyor.

Birinci ve ikinci çeyrekte yaptığım yolları dahil edersek, hepsini ekvatorun etrafında tek yöne yapmış olsaydım, başladığım yere dönmüş, dünyayı boylu boyunca kat etmiş olurdum.

Eylül ayında İstanbul’daydım. Sevdiğim ve özlediğim arkadaşlarımla buluştum, uzun sohbetler eşliğinde güzel yemekler yedik. Ayrıca iş sebebiyle de katılmam gereken etkinlikler, hissedar yemekleri, düğünler gibi pek çok şey vardı gündemimde. Bu yüzden bütün yaz en şık ve saçımın başımın en derli toplu olduğu aydı diyebilirim.

Bütün bunlar arasında yılın üçüncü çeyreğinde 298 iş yapmışım. İş dediğim, hukuki görüş yazmak, toplantı, sözleşme hazırlamak veya incelemek, genel kurul yönetim kurulu kararı süreçleri. Aralardaki yol süreleri, telefon görüşmeleri, basit ve gündelik mail cevaplamaları buna dahil değil. Toplam faturalanabilir çalışma saatim 573 saat.

Bu kadar gezerken bunun imkansız olduğunu düşünenlere çok rastlıyorum. Burada unutulmaması gereken bir şey var ki, ben bekarım ve tek başıma yaşıyorum. Bir çok kişinin kocasına yemek hazırladığı, çocuğuyla ilgilendiği, televizyon izlediği zamanları ben hep çalışarak veya gezerek geçiriyorum. Boş, öylesine geçen hiç zaman dilimi yok bende, en son ne zaman hiçbir şey yapmadan yattığımı hatırlamıyorum bile. Bunu bir marifet olarak söylemiyorum – çünkü ben de aşırıya kaçıyorum. Sürekli bir şey yapıyorum; evde kahve molası verdiğimde blog yazıyorum, yolda bir yere giderken maillerimi cevaplıyorum, arkadaşlarımla yalnızca keşfetmek istediğim mekanlarda buluşuyorum. Bir çok insana kıyasla çok ama çok az saat uyuyorum.

Sosyal medyada aktif olduğum için telefonu elimden düşürmediğimi sananlar da oluyor bazen, ben sıkça paylaşım yapsam da gezinen bir tip değilim keşfetlerde ve profillerde. Bunu sadece taksideyken, bir şey beklerken filan yaparım.

Hatta bazen bu verimlilik konusunu ne kadar abartabildiğimi şöyle özetleyeyim: Gideceğim bir yere spor olsun diye yürüyerek gidiyor, yürüyüş faslıma da bir date sıkıştırıyorum; öğle yemeğimi bir müsli ile geçiştirip cilt bakımına gidiyor o sırada da bir sözleşmeyi zihnimde tasarlıyorum.

Çok yoruluyorum bazen, hiçbir yere yetişmeden bir yerde duracağım bir zaman dilimini içtenlikle özlüyorum. Diğer yandan eş zamanlı olarak beni tatmin eden bir iş yaparken, sosyal ve keşiflerle dolu bir hayat sürmenin, eğlenmekten vazgeçmeden iyi görünerek kalmanın ve bütün bunların hepsine yetişerek yaşamanın tek yolu bu. Ne yardan ne serden vazgeçmeye henüz hazır değilim.

Üçüncü çeyreği Adana’da kapattım. Annem ve babamla bol bol yemek yiyerek, gençlik doktorum Gül’e yüzüme vitaminler enjekte ettirerek ve uyuyarak. Yaz sonu enerjisi toplayarak… Kebabımı kebapçı 52’de yedim, ciğerimi Birbiçer’de. Katmerci Dayı’yı ilk defa denedim, katmerini gerçekten çok sevdim.

Pazar sabahı rakılı ciğerli kahvaltı videolarımı soranlar çok oldu; bu bizim aileye özel bir şey değil, bir Adana klasiği; Eski Kazancılar Çarşısı’nda pazar sabahları, herkes çoluğunu çocuğunu arkadaşını eşini dostunu alıyor böyle kahvaltı ediyor. Bence Adana’ya gelmişken mutlaka denemeniz gereken bir konsept.

Blogta ayrı ayrı yazılar yazıp bahsetmeye fırsat bulamadığım, bu çeyrekte yaptığım ve keşfettiğim diğer bütün her şeye ilişkin notlarım da karşınızda:

Eski Likör Fabrikası, çok güzel bir parti alanı olmuş. Pilevneli X Lucca partisi buradaydı. Afterlife visualları, Lucca kokteylleri, sette Alex Curson ve Nick Morgen ile çok güzel bir ortamdı.

Yeme İçme İşleri, Negroni Week yaptı, çeşitli mekanlarda en mükemmel şekilde hazırlanmış klasik negroni’nin dışında twist versiyonları da servis edildi. Benim favorim spicy chocolate negroni oldu.

Yabancı hissedarları yemeğe götürmek için tercihimi Hodan’dan yana yaptım. Geleneksel tatları çok sık sunumlarla deneyimlemek için isabetli bir adres oldu. Benim Taksim civarında en sevdiğim restoranlardan, hala. Çizgilerini hiç bozmamalarına da Antep fıstıklı tiramisularına da bayılıyorum.

FitOn app’ini yükledim, evde fırsat buldukça otuz dakikalık egzersizler yaptım. Ücretsiz de pek çok derse erişim sağlayabiliyorsunuz, aklınızda bulunsun. Böyle bir spor app tavsiyeniz varsa da lütfen benimle paylaşın.

Evcil olduğum bir günde de 1986 yapımı Betty Blue’yu izledim. Özellikle fotografik açıdan inanılmaz güzel bir film. Ben romatik komedi tadında bir şey olacağını düşündüğüm için beni biraz ters köşe yaptı psikopat açılımlarıyla; yine de kesinlikle tavsiye edeceğim bir film.

Ve zaten farkındasınızdır, hiç olmadığı kadar sık blog yazdım. Telefon hafızamdan 30 GB fotoğraf boşalttım, “yazılarım hayatımın hızına yetişemiyor” diyip duruyordum – artık hepsi hizalandı.

Keyifle ve keşfederek, geçtiğiniz yolları bilerek, arada geriye dönüp neler yaptığınızı bir yoklayarak kalın!

Yorum bırakın