Çok uzun yıllardır hayatımdaki her şeyi tıkır tıkır yöneten, her şeye yetişen, bir de üzerine ışıldayan ben bu sene temmuz ayına başladığımızda darmaduman bir haldeyim. Hayatımın parçalarını bir türlü birleştiremiyorum, oldurduğumu sandığım her şey de yeniden tuzla buz oluyor.
İskambil kağıdından yapılan kulelerde, bir tarafı düzeltip tam diğer tarafa geçmişken, daha az önce yapılan yer daha büyük çöker ya bazen – o günlerde hayatım tam olarak böyle.

Tedavi ile geçen ayların üzerine, Peru’da geçirdiğim ve oldukça ilginç farkındalıklara yol açan haftalardan sonra zaten zaman algımı tamamen kaybetmiş durumdayım o günlerde. Şirkette üst yönetimde bir değişiklik var – uzaktan çalışmanın çok da desteklenmediği bir yaklaşımın geldiğinin kokusunu almamak elde değil, sabah 07:30’larda filan toplantılara gidiyorum. Bir de bütün bunlar yetmezmiş gibi, tümörün tamamen kaybolmadığıyla yüzleşmiş ve üzerine bir de doube crash teşhisi almışım ve anlayamadığım bir şekilde vücudum sürekli olarak şişiyor.
Kendimi evlere kapatıp, kadere lanet okumak için ideal koşullar içindeyim; ama içimdeki hayat sevgisinin aşırılığı elbette buna izin vermiyor. Her şeyin inadına, her şeyi daha çok oldurtmak için müthiş bir çaba içindeyim.
Bir yandan şirket işlerine koşuyorum, bir yandan doube crash’imle uyuşturucu ilaçlar kullanmaksızın savaşmak için fizik tedavilere gidiyorum. Her fırsatta da Teos’a kaçıyorum; harika denizime, annemin leziz yemeklerine, muhteşem manzaralı teras home-office’ime… Teos’a gitmek bana her seferinde çok iyi geliyor.

Bu günlerde tarifi en çok sorulanlardan biri annemin beğendili ahtapotu olmuştu. Bütün detaylarıyla annemden gelen tarifi aynen paylaşıyorum:
Önce güzel ahtapotu balıkçınızdan alın ve direk derin dondurucuya atın, en az 10-15 gün derin dondurucuda beklettikten sonra çözülmesini bekleyin, kafa ve gözünü temizleyin. Büyük tencerenin içinde kaynayan suya, soğan, defne yaprağı, karabiber atın ahtapotunuzu onun içinde kaynamaya bırakın. 1 saatten itibaren (pişmesi bazen 1,5 -2 saat sürebiliyor) kontrol edin. Bıçağınızı ahtapotun en kalın yerine saplayın, kolayca tereyağı gibi giriyorsa ahtapotunuz pişmiş demektir. Haşladığınız ahtapotun hepsini hemen tüketmeyecekseniz kollarını ayırıp tekrar derin dondurucuya atabilirsiniz.
Beğendi tabanı için: 3-4 patlıcanı közde pişirin. 2 yemek kaşığı un, 1 çay kaşığı zeytinyağı, 1 çay kaşığı süt ve biraz rendelenmiş muskata patlıcanları ekleyin. Tuzuna çok dikkat edin, tuzsuz bir beğendi hiçbir şeye benzemez.Servis yapmadan önce ısıtın.
2 kol ahtapot için 3-4 sarımsak dişini biraz zeytinyağında döndürün. Sonra sarımsakları dışarı alın ve ahtapotları atın biraz kırmızı biber koyun. Biraz çevirdikten sonra alıp ısıttığınız beğendinin üzerine koyun. Afiyet olsun. ❤

Bir de Sally Rooney’in son romanı Intermezzo’yu okuyorum o günlerde. Sally Rooney ile Normal People dizisini izledikten sonra bir de o romanını okuyarak tanışmıştım. Intermezzo da ilk jolta shotlarımızı attığımız Üsküp’te çok sevdiğimiz bir mekan.
Bu romanın Sally Rooney’in en iyi romanı olduğunu iddia eden ve bayılan çok kişi oldu. Ben o kadar çok övmeyeceğim, diğer yandan bu kadının gözlemleri ve karakter kurguları her zaman iyi. O yüzden deniz kıyısında döne döne keyifle okuduğum bir kitap oldu. Her zamanki gibi, kitaptan çok sevdiğim cümleler karşınızda:
Ivan bir süre bu konuyu düşünüyor: Yeniden görüşmelerinin iyi bir fikir olup olmadığını. Bir şeyi istemek ve istenen şeyin iyi olduğunu düşünmek farklı şeyler mi? Farklı olabilir diye düşünüyor, özellikle de olayın uzun vadeli sonuçları içerdiği kısa vadeli tatmine kıyasla görülebilir ölçüde kötüyse…
Hangi konuda ağlıyor olursa olsun, veya hangi konuda ağladığını düşünürse düşünsün görünürde olanların anlamı şu; Ivan’ın kollarını ona sardığını hissetmek istiyor ve Ivan da aynı şeyi istiyor. Duruma hangi karmaşık koşullar yol açmış olursa olsun, bu nihai gerçeklik varlığını sürdürüyor; iki kişiler, bir erkekle bir kadın ve kadın üzüldüğünde adamın kolları arasında yatmak istiyor. Bu gerçeklik kendine özgü bir anlam taşıyor.
Geçen gün aramızda olanlar güzeldi, değildi demiyorum ama durumum öncekiyle aynı. Sözünü ettiğin türde bir ilişki, hayatındaki tek kadın olduğum ve benim için her şeyden vazgeçtiğin türde bir ilişki istemiyorum. Gerçekten istemiyorum. Çok ağır bir yük benim için. Kusura bakma.
Kimse mükemmel değil. Bazen insanlardan kusursuz olmalarını beklersiniz ve kusursuz olamadıkları için onlardan nefret edersiniz, oysa onların suçu değildir, sizin suçunuz da değildir. Yalnızca sahip olmadıkları için size veremeyecekleri bir şeyi istemişsinizdir. Derken başka insanların hayatında aynısını yaparsınız, herkesi yüz üstü bırakan, hiçbir şeyi yoluna koyamayan siz olursunuz.
Ivan şimdi bunu anlamıyor veya bilmek istemiyordu. Hem neden istemek zorunda olsundu ki, ikisi birlikte böylece yatarken, uyuşuk, mutlu, aşıkken neden zamanın acımasızlığını düşünsün?

Lezzetli ve keyifli yaz günlerini özleyerek kalın!
