İş hayatına henüz üniversitede okuduğum yıllarda başlamıştım. Cihangir’deki evimin kirasını ailem ödüyordu, hiç fena sayılmayan bir cep harçlığım da vardı. Ayrıca Radikal Genç ve çeşitli yayınlara yazdığım yazılarla da ufak tefek paralar kazanıyordum.
Çalışmaktaki esas güdüm, paraya ihtiyacım olması değildi. Bir yaz tatilinde work&travel ile Amerika’ya gitmiş, hayatımda ilk defa bir işim olmuştu. Enteresan bir sosyalleşme biçimiydi, bir şeyler üretmek keyifliydi ve kendi paranı kazanıp kimseye hesap vermeme fikrini çok sevmiştim.
Türkiye’ye döndükten sonra da, üniversite okurken organizasyon, etkinlik ve reklam sektörlerinde çalıştım. Bu işlerimin hepsinde çok şey öğrendim, her iş yerimde harika insanlarla tanıştım, hepsi bende yepyeni ufuklar açtı.
2009 yılından beri de aralıksız olarak bir “beyaz yakalıyım”. İş yeri değişikliklerimin arasındaki boşta kaldığım süre de hiç bir zaman bir haftadan uzun olmadı.
Bu yüzden “işsiz” olmak, benim için öğrencilik yıllarımda -yani çok geçmişte kalmış bir şeydi. Kendi kendime hep “Ben çalışmadan duramam. Enerjimi, günümü nasıl harcayacağım o zaman?” diyordum. Kendimi gerçekten kandırıyormuşum.
Üç gündür işsizim ve programım her zamankinden daha yoğun. Ayrıca aşırı eğlenceli günler geçiriyorum. (Konudan habersizseniz, instagram’a lütfen göz atın, bu bombayı kaçırmayın.)
Biliyorum benden başıma gelen skandal iş sözleşmesi feshi hakkında yazılar yazmamı bekliyorsunuz. Elbette yazacağım. Hatta çok güzel, çarpıcı yazılar yazacağım. Muhtemelen pek çoğunda kendinizi bulacaksınız. Bir kısmı hiç bilmediklerinizi çat diye ortaya koyacak, bazıları “pes artık” dedirtecek. Hatta uzun bir yazı dizisi bile olabilir.
Ama nasıl çalışırken hayatım hiç bir zaman işimden ibaret olmadıysa, şimdi de sürekli eski işyerimden bahsetmek istemiyorum. O yüzden gelin İstanbul’da keşfettiğim harika şeylerden bahsedelim bugün:
Hungry (Akaretler)
Akaretler civarında yaşayanların çok iyi bildiği üzere, semt bir süredir garip bir hal aldı. Eskiden eve uğrarken girip alışveriş yaptığımız mekanların önünde anlam veremediğimiz uzunlukta sıralar, yıllardır oralarda duran neon ışıkların önünde aynı duruşla poz veren yüzlerce kız türedi. Bu yüzden henüz herkesin keşfetmediği, önünde sıralar oluşmayan ve her kenarında birilerinin poz vermediği mekanlar bizim için çok değerli.
Akaretler’den Maçka’ya çıkan yokuşun üzerinde konumlanan Hungry de, nefis duvar kağıtları ile harika pozlara arka fon olma potansiyeline sahip olsa da, henüz çok keşfedilmemiş vahalardan biri.
Beyaz ağırlıklı dış görünümünün aksine, içi rengarenk duvar kağıtları ve renkli tablolar ile dolu. Menüsü çok kalabalık olmamakla birlikte, herkese uygun bir şeyler sunuyor: Pis Doyumluklar başlığı altında yağlı ve kalorili seçenekler, Hafif Doyumluklar başlığı altında formuna dikkat edenleri tavlayacak seçenekler var.
Şu an alkol rejimindeyken güzel bulduğum bir detay olarak alkol servisi yok. Yoksa kahvaltıda bloody mary’i, hamburgerle soğuk birayı tek geçerim.
Ayrıca günün her saati çılbır, brioche, granola gibi kahvaltı çeşitleri de servis ediliyor.
Biz kahvaltı tercihimizi domates ve mozerella çılbır ile avokado brioche‘den yana yaptık. Mr. Papyon’un sosis aşkına bir de chedar ve jalapenolu hot&hot dog söyledik. Hepsinin hem sunumu çok şıktı, hem de lezzetlilerdi.
Mekanda çok hoşuma giden bir diğer detay ile biten kahvemizin Amerika usulü sürekli termostan tazelenmesiydi. Curcunadan uzak güzel bir kahvaltı için burası aklınızda olsun.
Piri eşliğinde Kuzguncuk
İstanbul’da olduğumuz haftasonlarında, hava da güzelse, çok sevdiğimiz aktivitelerden biri Piri Guide eşliğinde İstanbul’da turist olmak. Bir kaç semti turladıktan sonra, öğrendiğiniz bilgiler birbirine bağlanmaya başlıyor, içinizden Saffet Emre Tonguç fırlamış gibi havalı şehir bilgileri verebiliyorsunuz etrafınızdakilere. Ayrıca defalarca yürüdüğünüz sokakların tarihini öğrenmek de gerçekten çok keyifli.
Balat’ta yaptığımız turdan daha önce bahsetmiştim, bu sefer de istikametimiz Kuzguncuk oldu.
Museviler, Ermeniler, Rumlar gibi bir sürü kültürü ağırlamış bu semtte, birbirinden farklı dinlerin ibadet yerlerini duvar duvara görebiliyorsunuz. Hatta vakti zamanında cami yapılması için alan bulunamadığında, kilise kendi bahçesinden yer bile vermiş.
Pek çok dizi ve filme de ev sahipliği yapan Kuzguncuk, bu gün de harika ev kapılarının önünde fotoğraf çekilenlerle dolup taşıyor. Sokaklarda yerlere eteklerini yayarak oturmuş gelinler görmek, güzel kapıların önünde fotoğraf çekilme sıralarına rastlamak bu semtin olağan bir parçası haline gelmiş. Bundan yılan ev sahipleri çözümü, “Bu kapının önünde fotoğraf çektiren çiftler ayrılıyor.” gibi notlar yazmakta bulmuşlar.
Benim semtte en beğendiğim bina tabii ki Simotas Binası.
Alaf Kuruçeşme
Kendisini ilk olarak Mimolett ile duyduğumuz sonra Alancha ile iyice tanıdığımız Murat Deniz Temel’in son restoranı Alaf Kuruçeşme.
Mekandan bahsetmek gerekirse, toplam üç kattan oluşuyor. Terastaki manzaranın güzelliği, yazın kokteyl içmek için kesin yolumuz buraya düşecek dedirtiyor.
Oturduğunuz zaman önce tadımlık ikramlar geliyor önünüze. Hiç birinin ne olduğunu garson size açıklamadan anlamıyorsunuz.
Üstteki fotoğrafta gördüğünüz patatese benzeyen gövelez’in peynirle panelenmiş hali. Alttaki fotoğrafta gördüğünüz ise tavuklu pilav ve etli gözleme.
Güzel ve keyifle yiyen bir ekiple gittiğim için bütün menüyü tatma fırsatı buldum. Özellikle cağ kebabı, kaburga gibi yağlı etleri seviyorsanız buraya bayılırsınız. Kelle söğüs taco gibi füzyon sakatet seçenekleri bile var.
O kadar ağır yemeklerden hoşlanmayanlardansanız da, et tataki ile sunulan sulu çiğ köfteyi ve tereyağı ile servis edilen kuşkonmazı mutlaka deneyin.
Değişik ve lezzetli bir deneyim için en azından bir defa mutlaka denenmesi gereken adreslerden.
Keyifle ve keşifle kalın!
“Leziz kahvaltılar için Hungry Akaretler, füzyon Anadolu mutfağı için Alaf Kuruçeşme , İstanbul’u öğrenmek için Piri Guide” üzerine bir yorum