Tiflis’i beklediğimizden çok daha sevmiş olarak, aşırı konforlu ve lüks trenimizle beş saatlik yolculuğun sonunda, sabahın köründe Batum’a varıyoruz.
Sabahın 5:00’inde, biz daha valizlerimizi toparlayıp, trenden inmek için gözlerimizi açmaya çalışırken, bir kaç adam kompartmandan kafasını uzatıp “Taksi? Taksi?” diye sormaya başlıyor.
Tiflis’te havalimanından şehre giderken şahane bir kazık yemiş olduğumuzdan, Maxim application kullanarak taksi çağırmaya niyetliyiz. Bu yüzden onları savuşturup, istasyona giriyoruz. Bitmiyorlar!!
Sabahın 5:00’inde “Taksi taksi taksi?” diyen adamlara bir de, “Cheap room? Cheap room?” diyen teyzeler ekleniyor. Hiç durmadan aynı kelimeyi söyleyerek, uykulu uykulu yürüyen bu insanlar, zombi gibi görünüyorlar. Korkutucu ve rahatsız ediciler.
Tahammül sınırım bittiğinde, bir tanesine avazım çıktığı kadar bağırmaya başlıyorum: “İstemiyoruz istemiyoruz taksi de, ucuz oda da istemiyoruz. Biraz uzaklaşın, yeter!” diye. Hiç etkili olmuyor.
Sonunda kendimizi bir taksiye atıyoruz. Şehrin en merkez caddesine bile gidemeyen bir taksici çıkıyor o da. Haritayı açıp adama yolu ben tarif ediyorum!
Bir de geldiğimiz otel, fotoğraflarda görünenden çok farklı, hiç güven vermeyen bir bina çıkıyor mu? Macera dolu Batum merhaba!
Neyse ki oteli işleten süper tatlı Rus kız, bizim normal check-in saatinden altı saat kadar önce odaya girmemizi ve birkaç saat uyumamızı mümkün kılıyor.
Biraz uyuduktan sonra, kendimizi sokaklara atıyoruz. Şahane bir avlusu olan La Broiche‘ye selam verip, şehrin simgelerinden biri olan Alfabe Kulesi‘ne çıkıyoruz.
Etrafında Gürcü alfabesinin harfleri olan bu kulenin tepesine kişi başı 10 lari ödeyerek asansörle çıkabiliyor ve şehre tepeden bakış atabiliyorsunuz.
Ardından da hemen bu kulenin altındaki Miracle Park‘ta geziyoruz. Batum’un simgelerinden biri olan Ali ve Nino heykeli de bu parkta bulunuyor.
Bu heykel Kurban Said’in kitabındaki başkahramanlardan esinlenerek yapılmış. Ali Müslüman, Nino ise Gürcü bir prenses. Sovyet Rusya’nın işgali sonucunda ayrılan bu aşıkları sembolize eden bu heykel gerçekten çok güzel. İkisi belli bir mesafede duruyorlar, gittikçe öpüşüyormuş gibi birbirlerine yanaşıyorlar. Sonra birbirlerinin içinden geçerek uzaklaşıyorlar. Gerçekten gördüğüm en güzel heykel. Şu linkten videosunu izleyebilirsiniz.
Miracle Park’ta hava güzel olduğunda çeşitli su sporları da yapılıyormuş, güneşlenmek için beach’ler de var. Ancak Tiflis’teki şahane güneşli havanın aksine, Batum oldukça soğuk. O yüzden böyle atraksiyonlar peşindeyseniz, gerçekten yazın gitmenizi tavsiye ederim.
Gürcistan’daki son durağımız Batum olduğundan ve şarap almadan dönmek istemediğimizden şarap alışverişimizi de buradan yapıyoruz. Vivino App‘i de henüz keşfetmediyseniz şiddetle tavsiye ederim. Türkiye’deki şaraplar için çok doğru bir puanlama yok; ama üzümlerine ve markalarına hakim olmadığınız ülkelerde çok işinize yarayacaktır. Şarabın etiketine tutup, fotoğrafını çektiğinizde, size puanını ve yorumlarını gösteriyor. Böylelikle, en pahalısını almadan güzel bir şarap kapabiliyorsunuz. Benim aldıklarımdan soldaki Gürcistan’a özgü saperavi üzümünden yapılan şarap gerçekten çok iyiydi. Aklınızda hem bu app, hem de bu şarap mutlaka bulunsun.
Vivino kullanamadığım anlarda şarap seçme çabamı da aşağıdaki fotoğrafta paylaşıyorum. :)))
Sonra bence şehrin en güzel yeri olan Memed Abashidze Caddesi‘ni keşfediyoruz. Çok uzun bir cadde olmamakla birlikte, bu caddedeki binaların hepsi gerçekten çok görkemli ve güzel.
Herkesin tavsiye ettiği ve bütün turist rehberlerinde yer alan restoranların aşırı vasat olduğunu deneyimlediğimizden, orada yaşayanların yemek yediği bir yere gitmek ve gerçekten güzel bir “khachapuri” denemek istiyoruz.
Retro Sachaspure bize tam istediğimizi veriyor. Salaş, küçük bir mekan ve içerideki tek turist biziz.
Burada kachapuri seçeneklerini de öğreniyoruz. Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz “adjaruli kachapuri” olarak anılıyor. Yumurtalı ve yumurtasız olması sizin tercihinize bağlı. Fırından çıkmış, sıcacık pidenin üzerine yumurtayı kırıyorlar ve yumurta önünüze geldiğinde peynir ile pidenin sıcaklığında pişiyor. Kenarlarından kopartıp, ortasına batırarak yiyorsunuz. Gerçekten leziz.
İmeruli khachapuri, kapalı ve içi peynirli; megruli khachapuri kapalı ve hem içi hem dışı peynirli versiyonu. Pizzaya benziyorlar.
Diğer tadabileceğiniz hamurlu Gürcü lezzetleri ise, fasülye dolgulu ekmek olan lobiani ve mantı ile ravioli tarzında etli veya peynirli olabilen pelmeni.
Memed Abashidze Caddesi‘nde bir şeyler içtikten sonra, günümüzü Batum’a gelmişken olmazsa olmaz diyerek kumarhanede kapatıyoruz.
Ertesi sabah, otel müdürü ile güzel bir kahvaltı ettikten sonra, Trabzon otobüsümüze binmek üzere otogara gitmeye niyetleniyoruz. Gürcistan’da her şey “taksiye ihtiyacınız olana kadar” çok güzel. Binalar şahane, sokaklar geniş, insanlar asla rahatsız etmiyor, şarap her yerde ve çok ucuz. Ne zaman taksiye ihtiyacınız oluyor, o zaman tadınız kaçıyor.
“Bus station / terminal” gibi kelimeler taksicilere hiç bir anlam ifade etmiyor, otobüs biletimizi göstermemiz de öyle… Nereye gideceksiniz, diye sorduklarında, Trabzon cevabı verdiğimizde bizi inatla Sarp sınır kapısına götürmek istiyorlar. En son anladığını sandığımız bir taksiye biniyoruz, o da bizi alakasız bir yere götürüp bırakıyor, bir de para ödemiyoruz diye sinirleniyor.
Sonunda ucu ucuna terminale gidip otobüsümüze binmeyi başarıyoruz.
Bu da yanlış ve çok yorucu bir ulaşım yöntemiymiş, onu da sonradan anladık. Bu yazı sonsuza gitmeden burada bitirelim. Batum’dan direk Trabzon bileti almak yerine çok daha konforlu ve pratik ulaşım yöntemini bir sonraki yazıda anlatacağım size. 🙂
Su şişelerine içki dolduran, kaçak sigaralarını otobüsün çeşitli yerlerine saklayan amcalar eşliğinde, Gürcistan’a veda ediyoruz. Aklımız ve gönlümüz Tiflis’te kalmış olarak!
“Romantizm ve Taksi Kavgaları Şehri Batum” üzerine bir yorum