Herkes video izlemeye, instagram postları altında birkaç cümlelik hap bilgileri almaya çok alıştı sanırım. Bütün seyahatlerimde gezdiğim, gördüğüm, kaldığım yerleri uzun uzun anlatmama rağmen, onları okumak yerine, zaten yazmış olduklarımı, instagram’dan mesaj atarak bana tekrar tekrar soranlar oluyor. Eskiden yaşlı teyze misali, “Yahu, emeğe saygı, açıp okusana evladım. Sana bu mesaja cevap olarak vereceğimden çok daha fazla bilgi orada var.” diye söylenerek geçiştirme bir cevap yazardım. Bu aralar, olağandan bir tık daha uyuz bir insanım, o yüzden artık cevap bile vermiyorum. 🙂
Bir de yazdıklarımı okuduktan sonra, aklına takılanları soranlar oluyor ki, en sevdiğim geri dönüşler bunlar. Çünkü bu sorular sayesinde, önemli ve merak edilen bazı konulardan bahsetmeyi unuttuğumu veya yeterince detay vermediğimi fark ediyorum.
“Gürcistan’a Karadeniz’den geçmek uçaktan daha ekonomik ve pratik değil mi? Sınırdan geçiş nasıl oluyor?” gibi sorular, böyle güzel sorulardandı.
Biz Tiflis’e uçakla gittikten sonra, tren ile Batum’a geçtik. Batum’dan da otobüs ile Türkiye’ye döndük.
Bence görmek istediğiniz şehir yalnız Batum’dan ibaret değilse, Tiflis’i de görmek istiyorsanız -ki Tiflis yazılarına şuradan, Batum yazısına şuradan ulaşabilirsiniz. Tiflis çok ama çok daha güzel bir şehir – karayolu ile değil, uçakla gidin. Takip ederseniz, çok güzel kampanyalara denk gelebiliyorsunuz. Ben Tiflis biletini, son zamanlarda aldığım bütün Adana biletlerinden daha ucuza aldım örneğin. Aksi takdirde karayolu / demiryolu ile Tiflis’e gidip dönmek oldukça uzun ve yorucu bir yolculuk olacaktır.
İlla ki karayolu ile gideceğim diyenlerle de, “Keşke bunu bilseydik” dediğimiz bir deneyimi paylaşayım: Biz Batum’dan Trabzon’a otobüs bileti almak gibi bir yanlışlık yaptık. Yanlışlık diyorum çünkü, otobüsün kalktığı yere ulaşmamız bir taksi savaşına dönüştü. Sonra sınırdan biz yaya olarak geçtikten sonra, otobüsün kontrollerden geçmesini de 1,5 saat kadar bekledik. Bu bekleme kısmı oldukça can sıkıcıydı.
Oysa ki Batum merkezden Sarp sınır kapısına dolmuş kalkıyormuş. Sınırdan yürüyerek geçtikten sonra da, buradan Karadeniz’in her yerine giden otobüsler düzenli olarak sefer yapıyorlar. Yani, Batum – Trabzon otobüs bileti almak yerine; dolmuşla sınıra gelip, sınırı yürüyerek geçip, çıktığınız yerden Trabzon otobüsüne binerseniz, hem çok zaman kazanırsınız, hem de yarı fiyatını ödemiş olursunuz.
Bizim aklımızdaki plan, Batum’dan erkenden Türkiye’ye geçip, günübirlik Machael turu yapıp, sonra dönüş uçağımız için Trabzon’a gitmekti. Bütün bunların bir güne sığmayacağı ile yüzleşince, Machael keşfini başka zamana erteleyip, doğrudan Trabzon’un yolunu tuttuk.
(Türkiye’de henüz görmediğim çok az yer kaldı. Henüz görmediklerim arasında, gitmeyi gerçekten çok istediklerim şunlar: Artvin yaylaları ve Bayburt Baksi Müzesi. Ziyaret ettiyseniz ikisi için de her türlü tavsiyenize talibim.)
Ben daha önce Trabzon’u, Uzun Göl’ü, Sümele Manastırı’nı gezmiştim; ama yine de tadilatta olmasaydı, bir kere daha seve seve Sümele Manastırı’nın sonsuz merdivenlerini çıkardım. Bu seçeneği de eleyince, Trabzon’daki bir günümüzü yiyip içerek geçirmeye karar verdik.
Midemden yükselen gurultuları bastırmak için sokaktan gerçekten lezzetli bir Trabzon simidi aldıktan sonra, direkt sevgili Ahmet‘e yazdım: “Trabzon’da nerede ne yiyelim?” Ardından da Trabzon’da olduğumuzu görenler zaten tavsiye yağdırmaya başladı.
Trabzon’a yolunuz düşerse yeme-içme tavsiyeleri şöyle:
1- Şehir merkezindeki Lezzet Lokantası‘nda döner. Gözümüz doymadı yanına da karalahana dolması söyledik. Dekorasyonunda filan çok matah bir şey yok, esnaf lokantası; ama döneri gerçekten çok lezzetli.
2- Trabzon merkezi, İstanbul’daki zincir cafe ve restoranların adıyla biraz oynanmış taklitleri ile dolu. Oraya özgü, daha orijinal bir mekanda kahve içmek isterseniz Viya kendine özgü, güzel bir kitap kafe.
3- “Olmazsa olmaz” tavsiyelerden biri Beton Helva’nın sade dondurması.
4- Hem tarihi bir gezi yapmak, hem de avlusunda güzel bir kahvaltı etmek için Trabzon Ayasofya Müzesi.
Trabzon İmparatorluğu krallarından 1. Manuel Komnenos zamanında (1238-1263) inşa edilen kilisenin içinde çok güzel freskler bulunuyor.
Avlusunda da kahvaltı servisi de yapan bir çay bahçesi var. Tarihi eserlerin üzerinde, alıp götürseniz kimsenin farkına varmayacağı bir ortamda otururken insan garip sorgulamalara girebiliyor. Ben bundan birkaç yıl önce, iş için Diyarbakır’a gittiğimde kırılmış sütunların tabure olarak kullanılarak, üzerine oturup çay içildiğini gördüğümde “Roma yüz yıl daha Roma kalacak, ama Türkiye’deki hiç bir şey çok uzun süre daha durmayabilir.” paniği ile Türkiye’nin büyük bir kısmını gezmiştim. Burada kahvaltı ederken de o manzara beni biraz hüzünlendirdi.
Bunları bir kenara bırakırsak, bu bölgeye özgü kahvaltılıklardan kayganayı da denemeyi unutmayın.
5- Şehir merkezindeki Elly’s sütlaç yemek için yolunuzu düşürmeniz gereken bir cafe. Hem sunumları çok şık, hem de sütlaç gerçekten leziz.
Keyifle ve lezzetle kalın!
Sezen cim Tiflis e gitmeyi hiç düşünmüyordum, sayende listeme aldım. Teşekkür ederim, ufkumu açan yazıların için❤💖
BeğenBeğen