Son bir kaç senedir doğum günüm yaklaşmaya başladığı anda durup geride kalan yaşımı gözden geçiriyor, neleri iyi, neleri eksik yaptığımı tartıyor, büyük kararlar alıyor, dilekler diliyor, havalı cümleler içeren yazılar yazıyordum.
Ardından yıllar geçtikten sonra bile kahkahalarla andığımız olaylı doğum günü partilerim de geleneksel bir hal almıştı.
Bu seneki “geleneksel 29. yaş doğum günüm” için de airbnb’de beğendiğim, denize bakan bir uçurumun kıyısındaki muhteşem evde, en sevdiğim kız arkadaşlarımla bir parti yapmayı planlamıştım. Çok iyi dj’ler ve barmenler de bu partiye sihirli dokunuşlar yaparak unutulmaz bir hale getirmek için gönüllüydü.
Gelgelelim doğum günüm yaklaştıkça bu organizasyonu yapmaya üşendiğimi fark ettim. İçinde seyahat veya parti olan bir konuda üşenmek hiç benim tarzım değildir halbuki.
Durup geride kalan yaşımı gözden geçirmeye başladığımda da kendimden hem ürktüm, hem de kendimle gurur duydum. Çünkü geride kalan yaşım benim içimdeki vahşi, güçlü ve özgür kadının doğduğu yaş oldu.
İçinde kendimi huzursuz hissettiğim şeylerin parçası olmama yönündeki kararlığımı ortaya koydum. Ve hayatımda sabit olan her şeyi, “Piyasa çok kötü yapma.”, “Ortalıkta düzgün erkek yok.” gibi yaklaşımları da hiçe sayarak yıktım, yürüdüm geçtim.
Şimdi böyle iki cümlede yazdığımda çok kolay bir şeyden bahsediyormuşum gibi oluyor, ama her ikisi de benim içimde duygu fırtınaları koparan ve kendimi günlerce sorgulamama neden olan süreçlerdi.
Geçen sene yeni yaşıma başlarken yazdığım yazıyı okuduğumda şoka girdim. Geçen sene yeni yaşıma başlarken şunu dilemişim: “Merhaba yeni yaşım! Bana tekrara düşmeyen günlerle, kahkahalarla, kalp çarpıntılarıyla, en sevdiklerimle dolu, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle “yok artık bu gerçek olamaz” diye düşüneceğim sürprizlerle, ilhamlarla, aşkla, yepyeni yollarla gel! Ne getirirsen getir, bütün duyguları sonuna kadar yaşayacağıma, hiç bir günü boşa harcamayacağıma söz veriyorum!”
Hepsi gerçek olmuştu. Beni şaşırtacak kadar büyük ve “Yok artık bu gerçek olamaz!” dediğim olaylar ardı ardına patlamıştı. Hemen ardından çok sevdiğim arkadaşlarımla oradan oraya tatillere çıkmış, yüzüme kocaman gülümsemeler yerleştiren adamlarla aşk dolu günler geçirmiştim! Ve hepsinde de bütün duygularımı sonuna kadar yaşamıştım gerçekten!
Belki de fazla anlam yükledim ama “Yeni yaş dileklerimi doğru dilemeliyim.” paniğine kapılıp, daha önce okuduğum ve bayıldığım Sevdiğiniz Yaşamı Tasarlayın kitabını aldım önüne, üzerinde günlerce çalıştım.
Özellikle metaforlar kısmında bir anda çizdiğim resim ve yanına eklediğim kelimeler beni günlerce düşündürdü.
Şimdiki hayatımı bir müzik festivalinin sabaha karşı saatleri olarak tasvir etmiştim. Hani kalabalığın büyük bir kısmının gitmesiyle, yere atılan bira bardakları ve çöpler ortaya çıkar, yine de onların arasındaki insanlar harika kafalarla, çok da bilinçli tercihler yapmadan çok eğlenir ya. Üç kelime: Eğlenceli, dağınık, kontrolsüz.
Yaşamak istediğim hayat ise, İbiza’da muhteşem bir sahilde sunset party idi. Daha seviyeli bir şekilde eğlenceli, klas ve dağılmamış.
Hayatını tamamen işine odaklamış, iş-ev arası yaşayan insanlardan biri olma fikri beni hala ürkütüyordu ve istediğim kesinlikle bu değildi. Ama sürekli şuursuzca “gezelim, tozalım, eğlenelim” de bana artık cazip gelmiyordu. Bu yaz buna doymuştum. Ben daha düzenli bir hayat kurmak istiyordum kendime.
Doğum günümde parti yapmadım, kendime masaj ısmarladım. Hemen ardından da yaz sezonu kapanışı için Teos’un yolunu tutup, huzur ve keyif dolu günler geçirdim.
Hoop büyük bir kararlılıkla evimi elden geçirmeye başladım. Bütün ev annemin muazzam katkısıyla boyandı, kullanmadığım mobilyalar gitti, detoksa başlıyorum, düzenli uyuyacağım, düzenli besleneceğim, dedim.
Olmadı.
Çünkü çok sevdiğim arkadaşlarımdan sürekli harika planlar gelirken, oturup yatak örtüsü seçmeyi başaramadım. Bütün bir hafta boyunca iş için seyahat ederken ve uyku düzenim alt üst olmuşken sağlıklı da beslenemedim. Çok hoşlandığım adamla bir teras partisinden çıkmış kafamız çok güzelken, Bebek sahilden martı kiralayıp, onun arkasında yalnız tek ayağımı basabileceğim yer varken, ona sımsıkı tutunup, bir ayağım kah arkada havaya kalkmış, kah ona dolanmış, denizin kıyısında rüzgar saçlarımı uçuştururken ve “Bas gaza aşkım bas gaza.” diye şarkı söyleyerek ve kahkahalar atarak gittiğim; martı‘yı Arnavutköy’de Bodrum Mantı’nın önüne park edip kızarmış mantıya yumulduğum anlarda gerçekten mutlu olduğumu da fark ettim. Kafam biraz karıştı.
Yine de, bu hafta gerçekten çok yorucu bir hafta geçirmişken, bütün yorgunluğuma rağmen, merak ettiğim bir sergiye gitmek için Ankara’yı yürüyerek arşınlarken, yeni yaşım için dileğimi buldum:
Harika işler üretip, işimden tatmin olduğum; kendi değerimi ortaya koymaktan hiç vazgeçmediğim, her gece yatağa yattığımda “Güzel bir gündü be.” diye mutlulukla gülümseyeceğim, hep merak ettiğim ülkelerden bir kaçına yolumu düşüreceğim; yaşama ve keşfetme coşkumu kaybetmediğim; aynı zamanda kendi bakımımı, uykumu, beslenmemi ve sağlığımı ihmal etmediğim bir yaş olsun! Ve bu yaşımdaki keşiflerime ve koşturmalarıma, konuşmama ve kendimi açıklamama gerek olmadan anlaşabileceğim, yine de her şeyi paylaşmak isteyeceğim, her sabah gözümü açıp uykulu yüzünü gördüğümde mutlulukla “İyi ki!” diyeceğim bir adam eşlik etsin.
Hayal ederek kalın!
“Bir 29. yaş daha!” üzerine bir yorum