Hayatımın beş ayını tamamen spontane bir şekilde o sahilden bu sahile giderek, İstanbul’daki evime sadece arada sırada yeni valiz hazırlamak için uğrayarak geçirdikten sonra her şey o kadar hızlı gelişti ki; kendimi bir anda İstanbul’da, her sabah işe giderken, gerçekten yoğun bir tempoda çalışırken ve oldukça kurumsal giyinirken buldum!
Aylarca üzerime yapışmış jean şortumla happy hour gezdikten sonra, kendimi yepyeni bir şehre taşınmış gibi hissettim. Yeni bir şehir, yeni bir hayat, yeni bir düzen hissi verdi İstanbul’a geri dönmek.
Geride kalan aylarda tek derdim vücudumdaki bikini izlerini en aza indirerek güneşlenmek, gece partiledikten sonra güneşi kaçırmadan uyanmak ve oradan oraya giderken mümkün olan en küçük valizi hazırlayabilmekken; kendimi yüzlerce sayfa sözleşme düzenlerken, umarsızca gezdiğim aylarda tarumar hale gelmiş ve buzdolabından sifonuna her şeyin bozuk olduğu bir evde yaşarken buluverdim. Yapmam ve düzene sokmam gereken o kadar çok şey varken, bir de erkekler yüzünden aklım karman çorman oldu.
Karmakarışık hayatıma şöyle bir baktım, “Upuzun bir tatilden sonra iş hayatına geri döndün. Kendine bir anda bu kadar yüklenme. Bırak aklın da evin de dağınık kalsın. Hepsini yoluna koymak için önünde koca bir kış var, halledersin. Şimdi işine git, güzel güzel çalış, geri kalan zamanların hepsinde de canın ne istiyorsa onu yap.” dedim. İçim ferahladı.
Yazdan kalan flört kokulu eğlenceli anları “Cin Tonik Kokulu Aşklar” serisinde yazmaya başladım, gezip gördüğüm mekanların hepsini henüz yazamadım. Acelemiz yok. Bu sonbaharda yeni bir “daha iyi ben” projesi ile hayatımda dokunmak istediğim çok konu var. Çok sevdiğiniz Mine ve Volkan hikayesini de bu kış size melankolik kış günlerinizin eşlikçisi bir roman olarak ulaştırmak gibi fantastik planlar da var yapacaklarımın arasında. Yıllardır ertelediğim bir şey olan, araba sürmeyi öğrenmek de… Kışın evcilleşen bir insan olarak bunların hepsini kışa saklıyorum.
Şimdilik son bir kaç haftada İstanbul’da keşfettiklerim karşınızda:
Sağlıklı ve lezzetli yemekler için: Healin
Nişantaşı’nda harika bir köşeye konumlanmış, yeşil ağırlıklı dekorasyonu ile dikkat çeken bu mekan, benim son zamanlarda işten çıkınca oturmayı en sevdiğim yerlerden.
Yaz boyunca her gece dört beş saat dans ettikten sonra, şimdi alkol tüketimi ile oturarak geçen akşamlarımı genel olarak en son öğünü hafifçe geçiştirerek dengelemeye çalışıyorum.
Özellikle falafel ile yaptıkları her şey gerçekten çok lezzetli. Falafel salatasını ayrı, falafel dürümünü ayrı seviyorum.
Yeniköy’den çok keyifli bir vaha: Apartıman
Sadece burası için bile kalkıp Yeniköy’e gitmeye değecek bir mekan. Sokağın kenarında küçük bir bahçeye, alt katta çok daha geniş bir bahçe eşlik ediyor.
Menüsünde, yanık ballı tereyağlı sos ile servis edilen pazılı koyun loru topları gnudi; deniz börülcesi kırmızı soğan ve satsumalı sardalya tartar gibi oldukça sıra dışı lezzetler var. Ben özellikle pekmezli patlıcan ile köftesine bayıldım.
Kokteyller ve çalan müzikler de harika. Havalar soğumadan, hala dışarıda oturuluyorken, mutlaka yolunuzu düşürmenizi tavsiye ederim.
Instagram severler için Disneyland: Happy Hour TR
Kendi tanıtımlarında “Ayrı ayrı tasarlanmış odalardan oluşan bu müze sanatı ve teknolojisi bir araya getirerek ziyaretçilere sanatın bir parçası olma fırsatı verir.” gibi çok havalı bir cümle kullanmış olsalar da; aslında Galata’da fotoğraf çekmek için tasarlanmış bir mekan.
Müze gibi bir giriş ücreti ödüyorsunuz, sonra içeride değişik konseptlerde hazırlanmış alanlar var. Aslında kullanılan malzemeler oldukça kalitesiz; ama fotoğraflarda gerçekten harika çıkıyorlar. Üstelik de içeride oradan oraya geçerek poz vermek çok eğlenceli.
Instagram seven yetişkinler için Disneyland diye özetleyebileceğim bu mekanda çekilen fotoğraflarımı paylaştığımda o kadar çok kişi “Burası neresi?” diye sordu ki! Bu ay kapandığını hatırlatmak isterim.
Şehirde yazın son teras partileri için: İstanbul Rooftop Festival
Geçtiğimiz haftalarda böyle bir etkinlik yapıldı. Bilet alanlar kollarındaki bilekliklerle İstanbul’da teras bar / club olarak faaliyet gösteren mekanların hepsine giriş hakkına kavuştu. Ve hepsinde akşamüstünden itibaren ardı ardına DJ performanslar vardı.
Kötü tarafı şuydu, normalde bu mekanlarda asla görmediğimiz, hiç o müziğe ve ortama ait olmayan tarzda çok fazla insan vardı. “Buralara normalde giremiyoruz, bilet alıp hemen hepsini bir görmüş olalım.” sevdasına kapılmış gibilerdi. O yüzden o gece bu mekanların hiç biri kendi has kitlesine sahip değildi.
İyi yanı şuydu, normalde gece yarısından önce asla gitmediğimiz mekanlarda çok erken saatlerde partilemeye başladık. Ben Klein’da dans ederken, saate baktığımda ve saatin daha 21:00 olduğunu gördüğümde şoka girdim! Akşam yemeği saatinde gece 4:00 kafasını ve ruh halini yaşıyordum!
Biz rooftop’lar arasındaki gezmelerimize Asmalımescit’te Türkçe pop çalan mekanlarda bira içerek, otoparklarda Youtube’dan Zeynep Bastık açıp avaz avaz şarkılar söyleyerek molalar verdik ve çok eğlendik. Gecenin sonunu / ertesi günün başını da henüz sezonu açmamış Minimüzikol’a merhaba diyerek getirdik.
İlla festival olması da şart değil. Havalar soğumadan önce, Swissotel terasındaki 16Roof’ta bir akşamüstü kokteyli ile başlayıp, ardından Birdy’de gün batımını izleyip, sonra Klein’a geçip, o gece çalan DJ’e bağlı olarak Mentha veya Sky Pera’da geceye devam edip, İstanbul’daki harika terasların ve manzaraya karşı dans etmenin hakkını verebilirsiniz.
Kışlık dans mekanları’na +1: Sumahan
Karaköy’deki Sumahan geçen cuma gecesi açıldı. Gerek çalan müzik, gerek içerideki kitle, uzun zamandır özlediğimiz her şeyi temsil ediyordu: Ortama bakmaya, görmeye, görünmeye değil dans etmeye gelmiş insanlar. Sıra beklemeden alınabilen içkiler. Tam olması gerektiği gibi bir havalandırma.
Nice gecemizin geçtiği, içerideki her köşesinde harika anılarımız olan Klein’a da veda etmişken, burayı bulmak benim içimi rahatlattı.
Keyifle ve keşifle kalın!