Evde Kal Günlükleri -6: BAŞINA NE GELİRSE GELSİN BUNA BİR KERELİK BİR DENEYİM OLARAK BAK VE TADINI ÇIKART.

Kaç gündür evdesiniz? Ezbere biliyor musunuz kaçıncı günde olduğunuzu, yoksa saymayı çoktan bıraktınız mı?

Keyfi yerinde olanlardan mısınız, sıkıntıdan ölmek üzere “Yeter be artık yeter!” diyerek bu sürecin sona ermesini bekleyenlere mi katıldınız?

Hadi derin nefesler alın, sakinleşin. Ben size güzel şeylerden bahsetmeye geldim. Baktığınız açıyı bir tık değiştirmeye, düştüğünüz Netflix karşısında miskinlik batağından ve abur cubur tüketimi çukurundan sizi çıkartmak için bir yardım eli uzatmaya geldim.

Fazla iddialı bir giriş oldu; ama artık şu değişmez gerçeği bilecek yaşlardasınız değil mi: “Kimse sizi mutlu edemez, sizden başka.”

IMG_1629

Son dönemlerde “Gerçekten bu kadar keyfin yerinde mi? Yoksa kendini buna mı ikna etmeye çalışıyorsun?” diye soranlar oluyor. Anlayamıyorlar beni, inatla “Ben tek olsam kesin delirirdim.”  diyorlar.

Dürüst olmak gerekirse, ben tek olduğum için kendimi daha şanslı hissediyorum.

Tamamen “canımın istediği gibi takılma hakkı” sağlıyor çünkü bana tek başıma olmak. Ne yapacağımı, ne zaman ne yiyeceğimi ve ne giyeceğimi tamamen kendi keyfime göre belirleyebiliyorum.

Bir gün sabahtan akşama kadar dans ediyorum, başka gün sabahın köründen gecenin bir vaktine kadar oturup bir günde 500 sayfa hukuki makale okuyorum. Bir gün bodysuit ile yarı çıplak geziyorum, ertesi gün Fas’tan aldığım ipek cellebayı giyip tamamen kapanıyorum. Bir gün uyanır uyanmaz kahvaltı ediyorum, ertesi gün saat 15:00’te… Hayatımda daha önce hiç bu kadar keyfime göre yaşadığım bir dönem olmamıştı.

Bu özgürlük, kendimin bilmediğim yanlarıyla tanışma fırsatı veriyor bana. Garip bir şekilde insanın pek de bir şey yapmadan kendi kendisiyle baş başa kalması, gündelik koşturma içinde bir sürü büyük olay yaşamasından daha öğretici olabiliyor.

IMG_1736

İkinci bir kişiyle bu dört duvarın arasında olsaydım, bu evde kal günleri benim için çok daha yüzeysel geçebilirdi. Sürekli “Ne yiyelim, ne içelim, ne izleyelim?” biçiminde gündelik ihtiyaçlarla sınırlı bir döngü içine girebilirdim. Aslında konuşulacak yeni bir şey olmamasına rağmen, kendimi sürekli o kişiyle konuşmak zorunda hissedebilir ve manası olmayan sohbetler ederken bulabilirdim kendimi.

“Tek başımayım, keyfim yerinde ve gerçekten verimli üretken günler geçiriyorum.” dediğimde, programlama yeteneğime, disiplinime, enerjime, neşeme hayran kalanlar oluyor. 

Kendimi övme saatinde değilim korkmayın. Tam aksine, dürüst olmam gerekirse programlama konusunda o kadar yetenekli sayılmam, disiplin kraliçesi de değilim. Enerjim ve neşem beni kurtarıyor, onların da kaynağı aslında çok basit bir kural. Tek bir cümleyle özetleyebilirim: BAŞINA NE GELİRSE GELSİN BİR KERELİK BİR DENEYİM OLARAK BAK, DİBİNE VUR VE TADINI ÇIKART.  

Anlatması basit dedim dikkat ederseniz, uygulaması ve bunları olağan hayatın bir parçası haline getirmek bu kadar kolay olmuyor. Diğer yandan, bu Covid günleri bu kuralın pratiğini yapmanız için müthiş bir fırsat.

Bu sihirli kuralın, yalnızca bu Covid günlerinde değil, sonrasında başınıza gelebilecek her türlü beklenmeyen durumda hayatınızı kurtaracağını garanti ediyorum.

285978645058734597_jKpdx4vY_c

Şahsen ben pratiğimi geçen sene çok kısa bir zaman dilimi içinde hem işten kovularak, hem de müthiş sıra dışı bir ilişki yaşadığımı sandığım adamın, çocukluk arkadaşımın karısıyla seviştiğini öğrenerek “hızlandırılmış bir eğitim” süreci tamamladım bu konuda. Bir de bunlar yetmezmiş gibi, eş zamanlı bir takım sağlık sorunlarım da vardı.

Yani depresyona girmek, lanetler okumak, şansıma küsmek, çaresizliğe sürüklenmek için gerekli tüm şartları sağlıyordum. Neyse ki, epeyce spiritüel takıldığım günlerdi, sezgilerimi sorgulamamayı öğrenmiş ve kendimi tamamen içgüdülerime teslim etmiştim.

Her şeye şöyle yaklaştım: “Ooo sonsuz olasılıklar ve imkanlarla dolu günler başlıyor.” Gerçekten de öyle oldu. Yazın, tatilin, aşkın dibine vurup, bir önceki işimi solda sıfır bırakacak bir işle yeni sezona başladım.

Şans değildi, tesadüf değildi, bilinçli ve üzerinde çok çalışılmış bir hayat yaklaşımıydı.

Şöyle bir metaforla örnek vereyim: Bir şehre hayatınızda yalnız bir kere ayak basacaksınız ve bir daha o şehre hiç gitmeyeceksiniz. Toplamda bir ayınız var. Ne yaparsınız? Köşe bucak her yerini gezip, görebildiğiniz kadar çok şey görmeye çalışmaz mısınız?

Tam olarak bu hayatınızda başınıza gelen her şey için de geçerli. Yeni bir şey yaşadığınızda o duruma “iyi” veya “kötü” damgası basmadan, alabileceğinizin ve yapabileceğinizin maksimumunu yapıp o sürecin dibine vurmaya ne dersiniz?Aynen yeni bir şehre ayak bastığınızdaki bakış açısıyla, başınıza gelen her şeye meraklı ve iştahlı yaklaşmayı başardığınız gün, hayat artık sizin için daha önce hiç olmadığı kadar eğlenceli ve maceralı bir şeye dönüşecek. 

Bunu ne kadar erken kotarırsanız, o kadar şanslı olursunuz. Çünkü bugün Covid, yarın bambaşka bir şey olacak. Hayatınızdaki şeyler hep istediğiniz gibi gitmeyecek. Ortalık orospu çocuklarıyla, kaltaklarla, hiç bir kötü niyeti olmasa da aile travmalarını farkında olmaksızın başkalarına püskürterek zarar verenlerle ve kendisini ispatlama arzusuyla yanıp tutuşan insanlarla dolu. Hepsinden her zaman kaçamazsınız, illa ki kesişeceksiniz bunlarla.

Geçen gün The School of Life İstanbul  hala minnettar olunacak şeyler diye bir mail attı. Maildeki listede “Her zaman, tam da bizimle aynı sebeplerden acı çeken birileri daha var.” yazıyordu. “Ben yandıysam o da yansın!” ilkel mantığı. İnsanlara nasıl yaşamaları gerektiği konusunda bilgece öğütler vermesi gereken School of Life bile böyle sağlıksız listeler yapabiliyorsa; duygularının farkında olmayan, empati yeteneğinden yoksun, kendi travmaları ile savaşan bir sürü insanla karşılaşacağınız kesin! Ve bu insanlar bazen hayatınıza önemli rollerde girip, bütün düzeninizin içine sıçacaklar.

Eskiden böyle cümleler kurmuyordum. “Ay Allah korusun.” diyordum. Şimdi daha farklı bakıyorum. Olabilir. Olursa macera olur. Oluyorsa da bir nedeni vardır. Çok da perişan olup, gereğinden fazla anlam yüklemeye de gerek yok.

a0c6f3418ac672bffb458585c17e25e4

Böyle anlarda önünüzde bir kaç seçenek var:

1) “Neden bunlar hep beni buluyor?” , “Ben neyi yanlış yaptım?” diye kendinizi sorgulayabilirsiniz. Şanssız bir insan olduğunuza karar verebilir, kendinizi acındırabilir ve kaderinize lanet okuyabilirsiniz.

2) Bunun için birilerini suçlayıp öfkelenebilirsiniz. Bugün konu Covid’ken Çin’de yarasa yiyen adam da olabilir bu, yarın öbür gün bambaşka bir konuda sevgiliniz de, arkadaşınız da…

3) “Ooo yeni bir döneme başlıyoruz.” diye heyecanlanabilirsiniz. Ciddiyim; olup biten ne kadar boktan, ne kadar can sıkıcı görünen bir şey olursa olsun “Ooooo” diyerek kahkaha atmayı başardığınız gün bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.

İşten mi kovuldunuz, “Oooo yeni bir dönem başlıyor. İşssiz takılmak nasılmış bakalım!” diyebilmek; sevgilinizden mi ayrıldınız “O zaman ben de giderim alayına.” diye kımıldanmaya başlamak; sokağa çıkma yasağı mı geldi “Yepyeni bir macera, bakalım kendi içimde keşfetmediğim neler varmış” diye sevinebilmek…

Oyun gibi bakın bunlara. Aşırı anlamlar yüklemeyin. Bir an önce bitsin demeyin. Tadını çıkartın. Düşünün, sorgulayın: Ne öğrenebilirim? Ne yapabilirim?

Hayatınızda daha önce hiç salgın deneyimlemiş miydiniz? Hayatınızda daha önce hiç dört günlük bir sokağa çıkma yasağı olmuş muydu? Yoo! O zaman, tadını çıkartın bu deneyimin.

Yarın öbür gün, dönüp bu günlere baktığınızda “Çok iyiydi be!” demek için neler yapmanız gerekiyorsa onu yapın. Enerjinizi lanet okumaya, birilerini suçlamaya harcamayın.

Olaya oynadığınız bir bilgisayar oyunundaki bölüm gibi yaklaşın. Bitireceksiniz ve bir sonraki level’a geçeceksiniz. Ne kadar ek malzeme toplarsanız, ne kadar puan alırsanız o kadar kardasınız.

Örneğin ben evde geçen birinci ayımda Mine & Volkan hikayesini bitirdim. Yarın yayıneviyle sözleşmemi imzalıyorum. Bu gece nasıl bir kapak istediğimi düşüneceğim. Dönüp bugünlere baktığımda, Covid dönemini yıllardır yapmak isteyip ertelediğim bir şeyi yaptığım dönem olarak anacağım. Kesinlikle sıkıntıdan öldüğüm bir dönem olarak değil.

Neden siz de öyle anmayasınız ki? O yüzden hiç bir şey yapmadan poponuzu büyüyerek, bilgisayar karşısında oturmayı şu an kesin. İlla ki bu dönemde yapabileceğiniz harika bir şeyler vardır. Aklınıza hemen bir şey gelmiyorsa da sakin olur. “Merak” yeniden içinize yerleştiğinde, lanet etmeyi, oflamayı kestiğiniz anda onu zaten bulacaksınız.

Merakla ve heyecanla kalın!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evde Kal Günlükleri -6: BAŞINA NE GELİRSE GELSİN BUNA BİR KERELİK BİR DENEYİM OLARAK BAK VE TADINI ÇIKART.” üzerine 5 yorum

  1. Özlem dedi ki:

    Ay ben şok 🙂 elbet bir gün mine ve volkan okuyacaktım ama bunu kitaptan olacağı hiç aklımda yoktu. Seni gercekten kutluyorum ve sabırsızlıkla bekliyorum kitabı. Bir yerlere cin tonik ekle ve blog takipçilerine bir selam çak.

    Beğen

    • Sezen dedi ki:

      Özlemmm ❤ Sürprizleri seviyorum. Kendimi de şaşırtıyorum bazen. Takip edenlere tanıdık gelip kocaman bir gülümseme yerleştirecek selamlar bolca!
      Kocaman sevgiler,

      Beğen

    • Sezen dedi ki:

      Mervecimmmm! Çok güzel keyifli, kahkahalı, keşifli bir yaş olsun! O zaman doğum günü hediyeni basım süreci tamamlandığında biraz gecikmeli yollarım sana! ❤ Kocaman sevgiler,

      Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s