Evde Kal Günlükleri – (Umarım ki) Son Bölüm

Yeni bir adamla tanıştığımda kendimi anlatmakta zorlanıyorum. Çok eğlenceli, çok matrak, sıra dışı hikayelerimden bahsettiğimde, karşısındakini çok umursamayan, uçarı bir kadın izlenimi veriyorum. İşimden bahsetmeye başladığımda kendimi kaptırıp gidiyorum işkolik gibi algılanabiliyorum. Emine, Alara ve Sezen olmak üzere üç kişilik bir hayat yaşıyorum.” diyerek özetlemeye kalksam iyice endişe verici bir vaka oluyorum. 🙂

Karşımdakinin anlayıp da birleştirmeye çalıştığı parçalar da genellikle yanlış oluyor zaten.  “Evet blog yazmayı çok seviyorum; ama bunun işim olması gibi bir hayalim veya planım yok benim. Başkalarının istediği ve ilgileneceği konuları düşünüp buna göre içerik üretmek istemiyorum.” ; “Evet özgürlüğüne düşkün ve kendine yeten bir kadınım. Diğer yandan karşımdaki erkeğin emir kipleriyle saçma cümleler kurmaya kalkmadan ustaca beni kontrol edebilmesini de çekici buluyorum.”; “Kendi özgür alanımı seviyorum; fakat gerçekten nitelikli paylaşımı da önemsiyorum. Her şey birlikte yapılmak zorunda değil, yine de sağlam bir paylaşım ve iletişim olmalı.” gibi cümlelerle kendimi açıklamaya çalışıp daha çok karıştırıyorum ortalığı.

45496da098260a94ceaf01000af3fbfd

Sonunda gülüyorum ve vazgeçiyorum. Yakın zamanda bir farkındalık çalışmasının ardından böyle bir sohbete girdiğimde daha net farkına vardım; sürekli değişiyoruz. Birisine kendimizden bahsederken, anlattığımızın ne kadarı biziz ki? Belki dün öyleydik, bu gün farklı bir şeyler de deneyip sevebiliriz? Dünümüzün doğrusunun, yarının doğrusu olmasına kendimizi şartlamamak daha iyi değil mi zaten? 

4f342355c782676bba0985befdcee872

Bu ‘evde kal günleri’nden önce sokakta olmaya ve gezip tozmaya bayıldığımı söylerdim muhtemelen. Evimi otel gibi kullandığımı ve kendime nadiren hazırladığım yemeklerin salata ile sınırlı olduğunu…

Aradan evde kalarak tam iki ay geçtikten sonra şunu farkediyorum; evde oturmayı sevdiğini söyleyen bir sürü arkadaşımdan daha keyifli geçirdim bu günlerimi.

Belki de ben evde vakit geçirmeyi ve yemek pişirmeyi seviyormuşum ve farkında değilmişim?

Elbette ki pişirmeye kalktığım yemeklerin hepsi başarılı sonuçlanmadı. Özellikle tatlı girişimlerimin hepsi fiyaskoydu.  Tariflerin içindeki yağ ve şeker miktarlarını gördüğümde dehşete kapılıp, hepsini azaltmaya kalktığım için sonuç da hiçbir zaman lezzetli olmadı.

Yine de her gün kendime “Vaay bu gerçekten çok iyi olmuş.” dediğim yemekler de hazırladım. Tam ocağımın üzerine, bu  denemelerimden öğrendiğim dersi bana hatırlatması için bir cümle yazıp astım: “Elbette ki yanlışlar yapacaksın. Yine de yapabileceğin en büyük yanlış hiç denememek olur.”

237ce515d9064a74965e01521c487a95

Pazar günü, “yeni normal” döneme başlamadan önceki son günümüzde, sabah erkenden uyandım. Günün ilk kahvesini yudumlarken, olağan bir alışkanlıkla kendime oldukça yoğun bir günlük plan yazarken yakaladım kendimi.Ben her günümü böyle yaşıyorum, gerçekten oldukça yoğun bir planlamayla…

Pazar gününe bile yazılacak sözleşmeler, katılınacak eğitimler, araştırma konuları, okuma hedefleri derken upuzun bir yapılacaklar listesi oluşturmuştum.

“Yeni normal”e başlamadan önceki son gündeydik. Verimli ve dolu dolu iki ay geçirdikten sonra, biraz keyif çatmayı kesinlikle hak ediyordum.

Önce kalemi, sonra bütün yapılacakları bir kenara bıraktım. İnci’den kendime bir porsiyon profiterol söyledim. Darmadağınık evimde, bekleyen sözleşmeleri pazartesiye erteleyerek, oturdum Netflix’in yeni dizilerinden Valeria’yı izlemeye başladım.

465A2101-A78C-401D-A308-2DB4F3532E31

Her yerde bu dizinin, Sex and the City ile kıyaslandığı yazılar gözüme çarpsa da, bence çok ayrı iki dizi bunlar. Evet Valeria’da da bir kız grubu var ve ikili ilişkiler ön planda. Diğer yandan Sex and the City’nin şaşalı New York hayatının aksine, burada daha mütevazi Madrid’de geçen hikayeler var. Parasız kalmalar, yaratıcı ve para kazandıran işler arasında duygusal sıkışmalar, hayatta yolunu kaybetmeler…

Ben özellikle kıyafetlere ve evlerin dekorasyonlarına bayıldım. Tam dizinin amaçladığı üzere Victor’a da…

IMG_7415

Pazartesi günü, çok uzun zamandan sonra bir arkadaşıma doya doya sarıldım. Sarılmak ne kadar güzelmiş ve ne kadar özlemişim. ❤

Aradan geçen ve görüşemediğimiz günlerde yaşadıklarımız, kendimizi eve kapattığımız dönemde fark ettiklerimiz, üzerinde çalıştığımız konular derken konuşacaklarımız her zamanki gibi saatler sürdü. Ben mutfakta ona yemek hazırlarken “Seni böyle gördüğüme inanamıyorum.” diyerek beni izledi. Yaptığım yemeğin tadının gerçekten lezzetli olmasına ise daha çok şaşırdı.

Cin ile başladık, ayurvedik dosha dengeleyici kitchari ile kapattık. Karantinanın hayatımıza kattığı güzel şeylere ve yaz tatili planlarımıza kaldırdık kadehlerimizi.

6E4CF6A9-8EF1-49A8-959B-A1C40EB400C8

Ben artık yavaş yavaş toplantılarımı yüz yüzeye çevirmeyi ve minik minik sosyalleşmeye başlamayı planlıyorum. Cumartesi günü de post-covid ilk uçak yolculuğumu yapıyorum. 

Bunun da evde kal günlükleri seriminson yazısı olacağını umuyorum.

Merhaba yaz, merhaba yeni normal!

Cin kokulu dip not: Sanpellegrino’nun Araciata Rossa’sını markette bulduğunuz an buzdolabınıza stoklayın. Cin ile karıştırdığınızda müthiş bir kokteyle dönüşüyor. Havalı shakerlara ve zor karışımlara ihtiyacınız yok. Biraz buz ve havalı sunum ile misafirlerinizi etkileyip, “Bu ne? İnanılmaz!” dedirtecek bir kokteyle dönüşüyor. Şişeleri saklayıp, havalı bir gülümsemeyle “Özel reçetem” de derseniz, bana bu yaz çok teşekkür edersiniz. 🙂

 

Evde Kal Günlükleri – (Umarım ki) Son Bölüm” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s