
Bu hafta karşıma böyle bir paylaşım çıktı ve hormonlar hakkında çok bir bilgim olmasa da, genel olarak ben genel olarak bu dört hormonu da bolca salgılayacak şekilde yaşadığımı fark ettim şaşkınlık ve mutlulukla. Evde çoğu zaman arka fonda ruh halime göre çalan müzikler ve bu blogu yazmak, güneşsiz kaldığım kış günlerimde seratonin desteği sağlıyormuş. Yeterli uykunun benim hayatımda yeri olmasa da, yüz maskesi yapmak gibi bakım alışkanlıklarım ile, işte başardıklarımın aynı dopamin desteğini vermesi ironik ve eğlenceli. Oksitosin konusunda çok uzun saatler çalıştığımda bilgisayarımın üzerine oturup onunla oynamam için ısrar eden Luna’nın da katkısı olduğunu fark ettim. Yeniden başladığım toprak elementi yogası, kokteyli bile acılı seven ve çok gülmeyi botokslarla telafi etmeye çalışan bünyem ile birleşince endorfin seviyemin oldukça yüksek olduğundan eminim. Yepyeni bir haftaya başlarken, bunlara hayatınızda daha çok yer vermek isteyebilirsiniz diye paylaşmak istedim.

Benim hayat düzenimde bu aralar en çok kafamı karıştıran şey şu: Hafta içi günleri evde oturacak şekilde planladığımda, düzenli uyku uyuyorum, evim daha derli toplu oluyor, kendime daha çok bakıyorum ve akşamları da çalışarak işlerin yığılmasını engelliyorum. Diğer yandan “her gün bir önceki günün aynısı” gibi oluyor, kendimi tekrar eden bir döngüye düşmüş gibi hissediyorum, monotonluk içimi bayıyor.
Tam aksini yaptığımda – geride bıraktığımız hafta olduğu gibi- her gün akşama güzel bir plan koyduğumda, keyfim çok yerinde oluyor. Hem işlerimi yapıyorum, hem süslenip püslenip sokaklarda geziniyorum, sevdiğim insanlarla bolca vakit geçiriyorum. Fakat buna yoğun bir iş temposu da eklenince gerçekten uykusuz kalıyorum, vücudum isyan etmeye başlıyor. Ayrıca kahve içmek için temiz bardak bulamayacak seviyede dağılıyor yaşam alanım.
Hala bunlar arasına bir denge kuramadım. Ama bu hafta hiç evde oturmadığımdan harika keşifler yaptım:
Endonezya Mutfağı – Koali
Galata’da bulunan bu minik restoranın bütün ekibi Endonezyalı ve pek Türkçe bilmeyen kişilerden oluşuyor. Bizim gittiğimiz akşam da içerideki müşterilerin büyük bir çoğunluğu da Endonezyalıydı. Bu yüzden gerçekten hem yemekleri ile hem de ortamı ile İstanbul’dan uzaklaşmış hissi veren restoranlardan biri.

Ben Endonezya’da uzun zaman geçirmiş bir arkadaşımla birlikte gittiğim için bütün yemek seçimini ona bıraktım. Tempe Mendoan (ki özellikle bunun sosu benim en favorim oldu), Nasi Koali ve Sate Ayam yedik.

Koali’de alkollü içecek servisi yok, o nedenle burada karnınızı doyurduktan sonra, Galata’daki Sensus Şarapevi‘ne uğrayarak akşamınıza devam edebilirsiniz. Bu mevsime çok yakışan sıcak şarap da menülerinde mevcut.
Yunan Müzikleri – Madam Niça
Gümüşsuyu’nda bulunan Madam Niça, harika bir Boğaz manzarası ve leziz mezeler sunuyor. Bizim gittiğimiz akşam sahnede canlı müzikte Yanis Kordomenidis vardı. Onun harika sesiyle söylediği Yunanca şarkılara da çok iyi dans eden bir çift Yunan dansları ile eşlik etti. Çat kapı Yunanistan’a kaçtığımız günlerden tek eksiği, gündüz yüzülmüş harika denizlerden değil, işten çıkıp masaya oturmamızdı.
Mahallemizdeki sevgililerimizden Hunhar Topağacı’nın yeni kokteyllerini de tatmaya ancak bu hafta fırsat bulabildim. Bir zamanlar olaylı bir birliktelik yaşadığım eski bir aşkımla, kadehlerimizi tokuştururken, tamamen objektif bir şekilde aynı ilişkiyi kendi açımızdan birbirimize anlatıp analiz ettiğimiz bir gece geçirdik. Tuhaf olduğu kadar keyifli bir sohbetti. Aynı şeyleri ve yaşananları iki kişinin ne kadar farklı anladığını ve etkilendiğini aradan iki yıl geçtikten sonra oturup kahkahalar eşliğinde tartışabilmek müthişti. “Birbirimizi kızdırdık ama yine de çok eğlendik be birlikte. Ve hala anlaşamıyoruz biz.” derken tokuşan kadehimdeki kokteylin leziz olması da gecenin keyfini kesinlikle arttırdı. Adını hatırlamıyorum ama acılı cinli kokteyl şiddetle tavsiyemdir.

Ve bir de taze bir yelken maceram var. Cumartesi sabahı uykulu gözlerle gidip, denizin üzerinde seyrederken yunusları izlemek o kadar güzeldi ki; “Bunu niye bu güne kadar ertelemişim?” diye düşündüm. Biliyorsunuz teknelerle bu güne kadar tek bağlantım üzerlerinde güneşlenmekten ibaretti, artık yepyeni bir sayfa açma zamanı geldi.
Bizimkiler “Sen mobil çalışmayı biraz yanlış anlamış olabilir misin kızım? Bir de uçak kullanmaya filan kalkma nolur!” diye bana takılsalar da- yelken bir süre daha epeyce gündemimde olacak. Çok daha yakında yelken ile ilgili çok daha detaylı bir yazı yazacağım – eminim merak edenler vardır.
Harika bir hafta geçirerek kalın!
“İstanbul’da Endonezya, Yunanistan ve Boğaz esintili bir haftadan notlar” üzerine bir yorum