İstanbul Günlükleri

İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndaki Starbucks’a oturuyorum. Miles & Smiles kredi kartımın artık uçak bileti dışındaki harcamalarda neredeyse hiç mil vermemesine uyuz olduğum için, üşenmeyip çantamın derinliklerinden diğer kredi kartımı buluyorum. Doubleshot Iced Espresso’yu ilk defa tadıyorum ve çok seviyorum. İş bilgisayarımı açıp maillerimi cevaplıyorum, alıcılarının hiç birinin henüz uyanmadığı kadar erken bir saatte…

Sonra İstanbul,toplantılar, sözleşmeler, acil iş talepleri…

Arkadaşlarımla yaptığım planların hepsi için mahçup mesajlar atıyorum, “Ben bu akşam çalışacağım, katılamayacağım.” Evdeki henüz boşaltılmamış valizlerin arasına bir yenisini daha ekliyorum, farklı projelere ilişkin dökumanları evin farklı köşelerinde yerlere seriyorum. İyice depo kıvamına gelmiş evde, bir de koltuğu bir kenara çekip onun yerine çamaşır kurutucusunu yerleştiriyorum. Nasıl olsa koltuğa yayılıp bir şeyler okumaya veya keyif çatmaya hiç vaktim yok. Bu günlerde kendim için yaptığım tek şey, her gün bir shot kolojen içmek yönündeki 90 günlük küre devam etmek. (Sürekli link paylaşan biri olmak istemiyorum, bakıma dair aldığım her şeyi kullandığım kolojen dahil şu listeden bulabilirsiniz.)

Geride bıraktığım parti maratonu üzerine bu yoğun iş temposundan sonra o cuma gecesini sakin geçirmeyi planlıyorum. Akşam üstü için kendime bir cilt bakım randevusu alıyorum.

Gloos Beauty‘de ilk defa inci bakımı yaptırıyorum. Gözeneklere ve lekelere iyi geliyormuş, tam benim ihtiyacım olan şey diyorum. Gerçekten de etkisini ilk andan itibaren hissediyorum. Bir kere daha bakım aktivitelerine daha çok vakit ayırmaya dair kendime söz veriyorum. İnsanın kendine vakit ayırmasının ve bu tip bakımsal aktivitelerin gözle görülür sonuçları kadar, ruha da iyi geldiğini düşünüyorum. Kendine zaman ayırma bilinci…

Oradan çıktıktan sonra, Nişantaşı’nda biraz yürüyorum. O sırada benimkinden mesaj geliyor: “Benim yaramaz ve güzel kadınım nerelerde?” Ben Teos’tayken, o Portekiz’deydi, ben İstanbul’a döndüm, o Londra’ya… Mekik dokumalarımız ve çılgın yoğun ajandalarımız arasında nerede ne zaman kesişebileceğimizi bilmiyoruz. Önümüzdeki ay Budapeşte’de nefis bir ev kiraladığını söyleyerek, oradan çalışma fikrine nasıl yaklaştığımı soruyor. Yeniden bir kere daha Teos’a gideceğim, sonrasında babam ile bir düğün seyahatimiz ve yogitam ile bir Fethiye planımız var. Bütün bunların arasında oldukça yoğun bir iş ajandam olduğunu da düşününce, bir seyahati daha temmuza sığdırmam çok zor. Gelebileceğim en erken tarihi söylüyorum, “Ben o kadar bekleyemem senin için.” diyor. Serde Adanalılık var, “Vay köpek!” diye söyleniyorum bu mesaja bakarken, “Ben ondan önce senin yanına gelirim o zaman.” diyor. Hemen yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşiyor, “Yerimmm be!”

O sırada önüme bakmadığım için tam birine çarpmak üzereyken duruyorum, özür dilemek için kafamı kaldırıyorum. Açık mor şahane saç kesimli bir kadınla göz göze geliyorum. Seksenli yaşlarında, çok şık minimal giyimi ile saçlarının tezatı muazzam güzel. Özür dilemek yerine, “Harika görünüyorsunuz!” cümlesi çıkıyor ağzımdan. Gülüyor kocaman. “Seni o kadar gülümseten kimse o telefondaki, keyfini çıkar.” diyor. Cilt bakımı üzerine flört enerjisinin ışıltısını ekliyorum.

Her şeyin fiyatı karşısında dehşete kapılarak, kapsül kahve, Yves Rocher’den her zaman kullandığım vücut spreyi ve simli kuru yağ, marketten bir şişe İtalyan şarabı ve donmuş midye alıyorum. Hala istediğim her şeyi alabildiğim için minnettar olarak eve dönüyor, midyeleri fırına veriyor ve iş bilgisayarımı açıyorum. Midyeler gerçekten çok güzel çıkıyor – İstanbul’da aradığım midyeyi sonunda bulmuş oluyorum, Beyaz Midye’yi şiddetle tavsiye ederim.

Ertesi gün çok heyecanlı uyanıyorum. Bugüne kadar birlikte bol bol gece dışarı ve seyahatlere çıktığım yakın kız arkadaşı grubumdan hiç kimse evlenmemişti. Topluca bekar bekar takılıyorduk ve o hafta sonu iki düğünümüz birden var. Zamanım çok kısıtlı olduğu için, mahalle kuaföründe dalgalı bir fön çektirip, makyajımı kendim yapıp, Kadıköy Belediyesi’ne gidiyorum. Gelinimiz o kadar güzel ki, bayılıyorum. Akşam da çok daha küçük bir grup Kanlıca’da Ada’da danslı ve bol Türkçe poplu bir gece eşliğinde onların evlenmesini kutluyoruz. Oldukça çok cin tonik ve oldukça çok dans eşliğinde arkadaşımızı gelinlikli görmenin keyfini sürüyoruz. Bir noktada çekilmiş bir fotoğraf var ki – en çok ona bayılıyorum. Bizim ekip bütün kalabalıktan uzaklaşmış, kuytu bir köşede dedikodu yapıyor ve anlatılan karşısında herkesin yüzünde aynı “Nasıl nasıl?!” ifadesi…

Ertesi gün aynı düğün curcunasına sil baştan başlıyoruz. Yine kendimi mahalle kuaförüne teslim ediyorum ve akşamüstü Kuruçeşme Divan’ın dış tarafında nikah seramonisinden sonra, iç kısımda yine bolca Türkçe pop eşliğinde çılgın gibi dans ettiğimiz bir düğün daha deviriyoruz. Gelinimiz, uzun zamandır gördüğüm en mutlu, en çok eğlenen gelin. O kadar çok dans etti ki, birlikte tek bir fotoğraf karemiz bile yok. Ama müthiş düğün videosunu şuradan izleyebilirsiniz.

Her ne kadar ben düğün günlerine kadar hafta sonu beni bir yerlere çağıranlara “Çok yakın bir arkadaşımın doğum günü var.” diyip durmuş olsam da, asla “düğün” kelimesini kabul edemeyip, sürekli “doğum günü” diyip dursam da; o gün “Meze yapıp harca beniiiii” diye avaz avaz şarkı söylerken, ben yakın arkadaşlarımın evlenmesini çok sevdiğime karar veriyorum.

Misler gibi süsleniyoruz, çok güzel gelinler olmuş arkadaşlarımıza duygulanıyoruz, kadehleri tokuşturuyor, bu vesileyle uzun zamandır görüşemediğimiz herkesle kavuşuyoruz. Onların hayatlarının yepyeni bir sayfasının başlangıcını kutluyoruz. Ve hayatlarını birleştirmeye karar verdikleri damatlarımızla tanıştıkları günden beri hikayelerine şahit olduğum düğünler bana her zaman çok daha duygulu, çok daha keyifli geliyor. Umarım en az kendileri kadar güzel bir ömürleri olur. ❤

Ve bizim ekipten evlenenler olarak mükemmel bir de misyon yüklüyorum onlara kendi kendime, bize evliliğin boğucu bir şey olmak zorunda olmadığını göstermek.

Bu düğün maratonunun üzerine ertesi gün şirkete gittiğimde beynimin arka fonunda sürekli olarak Edis ve Serdar Ortaç çalıyor. Elimde yüzlerce tebligat, “Çaaaaal giderkeeeen kapımıııı, nefes aldığım süre seninimm.” diyerek odama girip bilgisayarımı açıyorum.

Aşkla kalın! ❤

İstanbul Günlükleri” üzerine 3 yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s