Benim yeni yılın ilk bir kaç günü kendimi şımartmak gibi bir geleneğim var. Bunun o yıla bereket ve keyif getirdiğine içtenlikle inanıyorum.
Suntanın üzerinde dünyanın en derin uykularını uyuyabilen, ışık ve ses hassasiyetleri olmayan bir insan olarak, konaklama konusunda çok rahatımdır, hep “Bana her yer uyar.” derim. Bunun tek istisnası, yeni yılın ilk günleridir. Lüks ve sıra dışı peşinde koşarım.
Bu yüzden benimki bana yeni yılın ilk günleri için bir jest yaparak, oldukça iddialı bir konsepti ve fiyatı olan Somewhere Only We Know‘u ayarlıyor bize.
Giderken inanılmaz heyecanlıyım, çünkü burası Tayland’da açık ara en merak ettiğim yerlerden biri. Özel bir mülkiyet dev bir orman arazisinin içinde yalnız üç tane villadan oluşuyor ve eş zamanlı olarak altı kişi kalıyor.

Ormanın içinde bir spa, kendimize özel bir restoranımız, her zaman bize hizmet etmeye hazır bir ekip, bize özel bir plaj vaadler arasında. ( Vaadler arasında diyorum çünkü bize nasıl satıldığı ve bizim neyle karşılaştığımız arasında inanılmaz bir fark vardı. Bu arada fiyatı 1/5 oranında düşmüş şimdi baktığımda, bunda bizim mücadelemizin payı varsa çok sevinirim. ) Ayrıca gidene kadar düzenli olarak otelden mesajlar alıyoruz, gece deniz dalışından, hippi bir kabile ziyaretine, kendi mücevherlerimizi yapma kursundan, japanese bondage’a kadar iddialı bir etkinlik seçenekleri sunuluyor, hangilerini istediğimiz soruluyor ve sürekli olarak “Kendinizi bunlarla sınırlamayın, hayal edin, biz bütün hayallerinizi gerçekleştirmeye hazırız.” şeklinde mesajlar alıyoruz.
Haliyle ben tam bir dolar milyoneri gibi yaşama provası yapmaya aşırı hazırım giderken.
Lokasyon paylaşmadıkları için, bizi otelimizden alıyorlar, arabanın gidebildiği yere kadar gidiyoruz, sonra Myanmar’lı göçmen bir ekip oradan valizlerimizi alıyor, bizim boynumuza gerçek çiçeklerden yapılmış şahane kolyeler takılıyor ve biz ormanın içinde uzun bir yürüyüş sonrası villamıza ulaşıyoruz. Gerçekten de öyle lokasyon paylaşmayla filan bulunabilecek bir yer değil.
Villanın dekorasyonu artık biraz modası geçmiş pop-art ağırlıklı olsa da villa gerçekten muazzam güzel. Üst katında dev bir yatak odası ve hayatımda gördüğüm en büyük yuvarlak yatak var. Önünde boylu boyunca bir teras ve karşımızda gerçekten bakir bir orman. Hemen yan tarafında ise ormana açılan ve ön kısmında cam dahi olmayan tamamen açık bir banyo. Alt katında da bir veranda ve ormanın üzerine gerilmiş, üzerinde oturup yatabileceğiniz dev bir ağ.

Mutlulukla alt kattaki ağların üzerindeki minderlerimize yatıyoruz, şampanyamızı açıyoruz ve yiyecek bir şeyler sipariş etmek için telefon açıyoruz. “Yemek servisi yalnızca 19:00-21:00 arası.” cevabını alıyoruz. “Peki bize bir şeyler aldırabilir misiniz?” diye soruyoruz. “Öyle bir hizmetimiz yok.”
“Hayal edin, bütün hayallerinizi gerçekleştireceğiz.” vaadinden sonra yiyecek bir şey dahi bulamamaları karşısında ilk şokumuzu yaşıyoruz. Açız ve yemek saatine daha 7 saat var! Hiçliğin ortasında kurulmuş bu alanda, bu kadar lüks vaadi karşısında müşteri ne zaman isterse basit pratik bir şeyler sunabiliyor olmaları gerekmez mi?

Benim Türkiye’ye götürmek için aldığım noodle ve acı soslar var valizimde. Su ısıtıcısında su ısıtıp, kahve bardaklarının içinde noodle hazırlayıp acı sosları kullanarak açlıktan ölmekten kendimizi kurtarıyoruz.
Sonra deniz kıyısına inmeye karar veriyoruz. Deniz kıyısına inen yol gerçekten çok keyifli, havalı ahşap süslemelerle dolu bir yol. Bize özel olduğunu düşündüğümüz plajımızda mayolarımızı bikinilerimizi çıkartıp, güneşlenmeye başlıyoruz. Dadaaam! Sürekli önümüzden birileri geçiyor! Telefon açıyoruz, “Eee iki tarafta beachler varmış, yürüyenlere tabii ki engel olamazlarmış.”
Eee o zaman hadi şu ormandaki spa’yı keşfedelim diyoruz, spa covid döneminde kapanmış, bir daha da açılmamış. Şu bize yolladığınız etkinlik listesinden bir şeyler seçip onları yapalım diyoruz. Su sporları olur, jet-ski olur. Bize link ve telefon numarası yollayıp, “Buradan rezervasyon yapabilirsiniz.” dedikleri anda biz tamamen kazıklandığımızı anlıyoruz.
“Burada bir sorun var beyler, biraz konuşabilir miyiz?” diyerek oteldeki bütün yetkilileri çağırdığımızda senaryo ortaya çıkıyor. Otelin sahibi Fransa’da, bir hayal kurmuş, bir yer yapmak istemiş, ancak henüz o aşamaya ulaşamamış. Telefonda ona bağlanıyoruz, hayallerini bize Fransa’dan gerçekmiş gibi anlatıp duruyor. Gerçeklik ise Tayland’da ve onun vaadleri henüz burada yok. “Acaba şizofren filan mı?” diye düşünüyoruz.
Kibarca, “Bakın burası gerçekten çok güzel bir yer, ama burayı satarken “Doğanın içinde size sınırlı imkanlarla gerçek bir doğal yaşam sunuyoruz. Lüks ve servis beklentiniz olmasın, harika bir villa, güzel bir doğa ve deniz vaad ediyoruz.” deseydiniz, biz yine gelirdik ve şu an içinde bulunduğumuz koşullara hazır oldukça güzel vakit geçirirdik. Ancak o zaman fiyatlandırmanızın bu olmaması gerekirdi. Siz bize inanılmaz lüks bir hizmet, dünya kadar aktivite ve bütün hayallerimizi gerçekleştirmeyi vaad ettiniz, öğlen bir sandiviç erişimimiz bile yok. Ki bu adada kaldığımız beşinci otel burası, bu vaadlerin hiç birini vermemiş diğer oteller bile bundan daha çok hizmet sunuyordu.” diye açıklama yapıyoruz.
Aldığımız cevap çok sarsıcı, “Booking ve Google üzerinden bize tam puan verirseniz, sizden kalışınız için hiç bir ücret almayız.” Ve böylece burası hakkında yapılan bütün havalı yorumların da sebebi ortaya çıkmış oluyor. Hiç düşünmeden bu teklifi reddediyoruz. “Sen bize ödediğimiz ücretin yarısını iade edersen -çünkü buranın hakettiği fiyatlandırma bu- olumsuz yorum yapmayız ve şikayette bulunmayız, ancak olumlu bir yorumu para karşılığı yazmayız.” diyoruz.
Bizden hala inatla olumlu yorum yazmamızı istediğinde stratejimizi değiştiriyoruz. Sen mi yamansın, biz mi? Bize vaad edip yapmadıkları her şeyi ekstra hizmet olarak almaya ve bunların da parasını ödemeden oradan ayrılmaya karar veriyoruz.


O andan itibaren orası bizim için arzuladığımız yere dönüşüyor. Akşam yemeğimiz için özel talepler geçiyoruz, sabah kahvaltısında servis edilenlerden birer tane daha yaptırıp öğle yemeği için odamıza koydurtuyoruz, yalnız şarap servis etmelerinin bizim için uygun olmadığını açıklayıp tekila aldırıyoruz, 09:00’da servisi kapattırmıyoruz, kendimize gece boyu margarita servis ettiriyoruz, Japanese Bondage dersleri ayarlatıyoruz…
Böylelikle oradaki günlerimiz harika geçiyor. Müthiş villamızda uyanıyoruz, “Kahvaltıyı siz masaya kurun, biz istediğimizde gelip yeriz.” diyerek yatak keyfi yapıyoruz. Kahvaltımızdan sonra eşyalarımızı toplayıp deniz kıyısına geçiyoruz. Biraz çalışıyoruz, biraz güneşleniyoruz, sinsi planlarımızla eğleniyoruz. Saat 6:00 gibi Japanese Bondage dersimiz için villamıza dönüyoruz, sonra akşam yemeği yiyip, keyfimiz ne zaman isterse o zamana kadar orada margaritalarımızı içiyoruz.


Bu arada Japanese Bondage dersinden de bahsetmek isterim, çünkü benim için muazzam enteresan bir deneyimdi. Her çiftin mutlaka ama mutlaka denemesini şiddetle tavsiye ederim. Bence çünkü fetiş bir şeyden ziyade, iki kişi arasında muazzam bağ kuran ve güven geliştiren bir deneyim. İlk başta herhangi bir bağlama tekniği öğrenmeden önce iple oynuyorsunuz. Bir kişi pasif durması gereken, diğeri de onun etrafına ipi dolayan oluyor. İpi dolayanın görevi, diğerinin nefes alışverişlerini takip etmek, onun rahat olduğundan ve panik yaşamadığından emin olmak. Böylelikle, hiç konuşmadan diğeri nelerden rahatsız oluyor, neleri seviyor anlama pratiği yapmış oluyorsunuz.
Diğer yandan bu süreç, insanın karakterine ilişkin muazzam tespitleri de göz önüne seriyor. Örneğin ben bağlanan olduğumda, çaktırmadan diğer kişinin hareketlerini yönetecek hamleler yaptığımı fark ettirdi hocamız bana. Aslında kontrol edilenmiş gibi olduğumda dahi, kontrol edendim.
Daha sonra bağlama teknikleri geliştikten sonra, bağlanmak insanda bastırılmış çok fazla duyguyu ortaya çıkartıyor. Ayaklarım bağlı, ellerim arkada, yüz üstü mindere uzanmam gereken bir an vardı ki; yüz üstü uzanırken hep ellerden destek aldığımız göz önünde bulundurulunca, hayatımda kendimi en çaresiz hissettiğim anlardan biriydi. Yardım istemeyi acizlik gibi gördüğümü ben o anda fark ettim ve daha sonra böyle anlarda partnerimden destek istemeyi ve ona güvenmeyi de böyle öğrendim.
Aynı şekilde partnerimin de o güne kadar hiç ortaya çıkmamış, tuhaf kıskançlıkları bu anlarda ortaya çıktı. Hocamızın bir bağlama şeklini gösterirken, koluma veya sırtıma dokunması bile onu inanılmaz geriyordu.
Burada geçirdiğimiz günler, bu vesileyle inanılmaz keşifler yaptığımız bir dönem oldu. Derslerimizden sonra o kadar çok fazla duygu yaşamış oluyorduk ki; akşam yemeklerimizde hep bunları konuşuyorduk. En derinlerdekilerin bir iple ortaya çıkması karşısında büyülenmiştim.
Oradan ayrılma günümüz geldiğinde, bütün valizlerimizi topladık, yukarıya taşıttık ve sonra kahvaltıya indik. Kahvaltımız bittiğinde önümüze bir hesap geldi, otel kalışımızı zaten ödemiştik, bu ekstralarımız içindi. Benimki tam bir İngiliz soğukluğuyla hesabı yırttı, “Fransa’daki patronuna selamlarımı söyle. Bizim satın aldığımız konaklamanın zaten bunları kapsıyor olması gerekiyordu, o biliyor.”
Ve sonra biz kahkahalarla o oteli terk ettik. Hayatımıza bir de Japanese Bondage halatı eklenmiş olarak…
“Somewhere Only We Know: Lokasyonunu bile paylaşmayan bir otel, göçmen Myanmarlılardan kaçışımız, Japanese Bondage…” üzerine bir yorum