Bu sene seyahatlerimin hepsine yalnızca ilk gece için otelimi ayarlayarak gittim, “Kaç gün orada kalacaksın?” sorusuna da hep “Bilmem. Sadece ilk gece için otel rezervasyonumuz var.” diye cevap verdim. Genellikle de karşımdaki kişilerin yüzünde bir şaşkınlık ifadesi oluştu, dalga geçiyorum sandılar. Ciddi olduğumu anladıklarında da hep manyak veya çılgın olduğumu düşündüler. Özellikle de gideceğimi söylediğim ülkelerin Avrupa istikametleri değil, hep tehlikeli damgası yemiş istikametler olduğu göz önünde bulundurulunca bu daha da tuhaf karşılandı hep.
Bu çok fazla kişi için korkunç stres yaratacak bir senaryo biliyorum, bazıları her şeyi belli olmayınca çok paniğe kapılıyor ve geriliyor.
Bense bilmediğim bir ülkeye giderken tamamen esnek olmayı tercih ediyorum. Çünkü şunu çok yaşıyorum: “Mutlaka en az iki gün şurada kal.” denilen bir bölgeyi ben yarım günde gezip bitirip o kadar da matah bulmayabiliyorum. Veya kimsenin çok da bahsetmediği yerlerde harika deneyimler yaşıyorum.
Bu yüzden ben seyahatlerimi İstanbul’dayken, henüz gideceğim ülke hakkında hiç bir fikrim yokken başkalarının deneyimine göre planlamaktansa, nerede ne kadar zaman geçireceğime oraya gittikten sonra oradaki deneyim ve hislerime göre karar vermeyi tercih ediyorum.

Aslıpan ile seyahat etmenin en sevdiğim tarafı bu. Aynen benim gibi belirsizliklerden paniğe kapılmayanlardan. Çünkü kendimize güveniyoruz. İşte ve kendi hayatlarında sürekli kriz çözen ve planlama yapan iki kişi olarak, orada olası bütün seçenekleri çıkartıp, en optimal olanı hızlıca seçeceğimiz konusunda pratiğimize de zekamıza da güveniyoruz.
Ve çok enteresan bir şekilde, o kadar akışa bırakınca, planlasan yapamayacağın kadar güzel sürprizler de denk geliyor mutlaka. Hayat seni bir şekilde ödüllendiriyor.
Bunda elbette çok uzun yıllardır seyahat ediyor olmamın pratiği ve çok küçük yaşlarda elimizin altında böyle internet gibi bir çözüm bile yokken yaşadığım sorunlar ile krizlerin üstesinden gelmiş olmanın özgüveni var.

Benim en sevdiğim seyahat arkadaşı profili kesinlikle bu esneklikte seyahat edebilenler veya bu esneklikte olmasa da buna uyum sağlayabilenler. Birlikte çalıştığımız dönemde birlikte çok seyahat ettiğim Zümra, plan sevenlerden olmasına rağmen örneğin kendini bu belirsizliğe ve bana bırakmaya çok hızlı adapte olmuştu. Gürcistan seyahatimizde sabah uyandığımızda bana “Bu gece kalacak bir yerimiz yok değil mi?” derken hiç paniğe kapılmadan oje sürmeye başladığında kahkahalarla gülmüştüm. Hiç ondan beklenmeyen bir rahatlık ve akışa teslim haline gelmişti ve birlikte muazzam güzel, planladığımızdan bile daha fazla istikamet içeren bir seyahat yapmıştık.
Çocukluktan beri tanıdığım Sevgican ile de Karadağ’a giderken, hiç konaklama rezervasyonumuz bile yoktu. Çok yoğun bir iş dönemimizdeydik, ülke hakkında hiç bir araştırma bile yapmadan havalimanında buluşmuş, ilk gece kalmak için airbnb evimizi bile havalimanında ayarlamış ve akışa bıraktığında her şeyin mükemmel olduğunu sonuna kadar deneyimlediğimiz (business upgrade’ler kumarhanede şahane paralar kazanmak dahil bir sürü enerji hediyeli) müthiş bir seyahat yaşamıştık.
Tam aksi örnekler de elbette yaşadım. Benden çok daha fazla seyahat etmiş ve farklı ülkelerde yaşamış bir erkek arkadaşımın seyahatlerde çok esnek ve keyifli bir eşlikçi olacağını düşünürken, Tayland maceramızda defalarca burnumdan getirmişti. Her belirsizlikte inanılmaz gerilmiş, surat asmış, prensese bağlamış; arada bir sürpriz konaklamalar yaptığımızda, tuhaf çocukluk tramvaları tetiklenmiş, bir gece aşırı havalı olmayan bir yerde kaldı diye toplumsal statüsü sarsılmışçasına abartılı tepkiler vermişti. Ben ömrümü bu adamla geçiremem kararımı da o seyahatte vermiştim.

Aslıpan ile bu sene gittiğimiz Mısır, birlikte yaptığımız ilk Türkiye dışı seyahatti. Cebimizde pasaportlarımız ve yalnızca ilk gece Hurgada’da kalmak için bir gecelik otel rezervasyonumuz ile bir sonraki gün nerede ne yapıyor olacağımızı bilmeden yola çıkmıştık. O günkü yazımda şöyle yazmıştım:
“İstanbul’dan Hurgada’ya giden uçağa bindiğimizde saat 22:45 ve yalnızca o gece kalmak için bir otel rezervasyonumuz var. Bir sonraki gün nerede olacağımız, ne yapacağımız, nerede kalacağımız tamamen meçhul. Aslıpan ile daha önce büyük bir iş projesinde birlikte çalıştık, ikimiz de birbirimizin sorun çözme yeteneğine ve iş bitiriciliğine güveniyoruz. Bu yüzden ikimizde de hem kendine, hem seyahat arkadaşına güvenmenin rahatlığı var; hiç bir şeyin belli olmaması bu yüzden hiç telaşa kapılmamıza sebep olan bir şey değil, “Yarını da yarın hallederiz.” diyoruz büyük bir rahatlıkla.”
Gerçekten de o Mısır seyahatimizde havalimanının kapısında internetsiz ve otelsiz kalakaldığımız anlardan, ortak bir iletişim dilimiz bile olmayan bir şoför tutup kaçak olarak Sudan sınırına gitmeye kadar her durumu müthiş organize etmiş, harika maceralar yaşamıştık.
Sonrasında da bu sene içinde “Gece 3:00’te seni evden alayım mı?” mesajlarıyla İstanbul’dan arabaya binip nereye gittiğimizi bilmeden gittiğimiz şelaleler, burayı sevdik derken bir gece bir gece daha rezervasyonumuzu uzatarak kaldığımız Dalyan, sırf ben instagramda bir reel gördüm diye tası tarağı toplayıp gittiğimiz Tunus gibi çok maceraya atıldık birlikte.

Başkalarının fikirlerini kesinlikle ciddiye almamaya da Tunus’ta karar verdik. Mutlaka burada kalın dedikleri Sidi Bou Said, bizim için yarım gün yeten bir istikametti. Başkalarını dinleyip orada zaman harcamak yerine, başkalarının sakın gitmeyin dediği Tozuer’de hayatımızın en güzel günlerinden birini geçirmiştik. Bütün Tunus rehberlerinin ve lokallerin anlata anlata bitiremediği Djerba Island ise bizim oradaki kalaşnikoflu polis kankalarımız macerasının dışında bize göre sıradan bir yazlık yerdi.
Sana bir şeyi tavsiye eden insanın vizyonunu, bugüne kadar nereleri gezip gördüğünü, genel kültürünü bilmiyorsun. O yüzden ben başkalarının “Muazzam.” veya “Boşverin gitmeyin.” dediği şeyleri kesinlikle ciddiye almamayı, gidip kendim görmeyi tercih ediyorum. Bu da muazzam bir esneklik ve “Tamam burası yeter.” diyince bir sonraki istikamete gidecek organizasyonu orada yapabilme becerisini gerektiriyor. Önceden hiçbir şeyi planlamadan bir yerlere gidebilecek kadar belirsizliklere açık olmayı da…
Diğer yandan bu macera hissi olmayacaksa kalkıp da dünyanın diğer ucuna gitmeye de gerek yok bence. O zaman git Bodrum’a, yapıştır çok iyi bir otelden rezervasyonunu, takıl orada. Hizmetin en alası bizim ülkemizde var zaten. Bu maceraları yaşamayacaksan, hep beş yıldızlı otellerde önceden planlanmış şeyleri yapacaksan o tam anlamıyla bir seyahat olmuyor bana göre.

Brezilya’da gitmek ve görmek istediğimiz Foz, daha önce Brezilya’da yaşamış arkadaşlarımızın şiddetle tavsiye ettiği yerler arasında yoktu. Sao Paulo’dan Foz’a uçak biletlerinin fiyatları Türkiye’den Güney Amerika’ya ikinci bir seyahat yapabilecek kadar yüksekti. Bir de otobüs seçeneği vardı, 13 saatlik karayolu yolculuğu anlamına geliyordu. Herkes “Bir şelale (?!) görmek için git-gel 26 saat otobüs yolculuğu yapılmayacağını söylüyordu.
Seçeneklerimizi alt alta dizdik. O uçak biletine o parayı vermek yerine, yolculuğun büyük bir kısmını geceye denk getireceğimiz bir otobüs bileti bulup, 13 saatimizi riske atmaya karar verdik. Kalan zamanlarda da bilgisayarlarımızı açıp iş temizlerdik. Otobüs biletimizi ne olur ne olmaz diyerek biraz ek ödemeyle comfort sınıfından aldık, sonra da markete gidip alkollü içeceklerimizden sandiviçlere kadar kocaman iki poşet alışveriş yaptık; yolluk.

Sao Paulo otogarına geldik, “Yeni bir maceraya hazır mıyız?” dedik. Kendimizi en kötüsüne hazırlamıştık.
Sonra otobüsümüz geldi, valizlerimizi verdik. “Sizin yeriniz şurası.” diye bir yer gösterdiler bize. Muazzam güzel, THY’nin business class uçağında olmayan geniş iki deri koltuk. Birbirimize inanamayarak bakarak oturduk. Sonra sağı solu kurcalarken, kuru temizlemeden yeni çıkıp paketlenmiş bir yastık ve bir battaniye bulduk. Kendi alanımızı otobüsün devamından ayıran bir perde olduğunu fark ettik.


O sırada şoför abi geldi, bize yiyecek ve içeceklerimizi servis etti. Kendisinin bir tik tok fenomeni olduğunu öğrendik.
Sağı solu kurcalarken koltuklarımızın tam olarak arkaya yattığını ve gerçekten muazzam rahat bir yatağa döndüğünü keşfettik. O kadar rahattı ki, otel odamızdaki yatak bu kadar rahat değildi.
Derken önümüzdeki ekranlardan wi-fi şifreleri verildi, canavar gibi çalışan bir de internete kavuştuk.
Bütün bu aşamaların hepsinde “Ohaaaa!”, “Neeee?”, “Sen şaka yapıyorsun!!” gibi çığlıklar atıyorduk. En sonunda Aslıpan otobüsün diğer yolcularına “Kusura bakmayın, bizim ülkemizde otobüsler bu muasır medeniyet seviyesine gelmedi henüz. Çok etkilendik.” diye açıklama yaptı.

İkimiz birbirimize parlayan gözler ve dev gülümsemelerle bakarken aynı şeyi düşünüyorduk: “Yalnız otobüsler böyle olacaksa bu çok tehlikeli! Biz bundan sonra asla yerimizde durmayız, otel yerine her gece bir otobüs yolculuğu yaparız. Hatta Türkiye’ye de dünya turu attıktan sonra Rusya üzerinden döneriz.”
Muazzam rahat, muazzam keyifli bir otobüs yolculuğumuzun sonunda misler gibi uyumuş olarak Foz’a geldik. Sabah 6:00’da. Otobüs yolculuğundan sonra yorgun oluruz, diye düşünürken tam aksine muazzam dinlenmiş ve orayı keşfetmeye hazır olarak.

Merak edenler için ondan sonra bindiğimiz hiçbir otobüs, comfort klasmanını alsak da bu seviyede çıkmadı. Yine de bu Brazil Sul deneyimimiz, ondan sonra ülkede gitmek istediğimiz her yere otobüsle gitmeye bizi şevklendiren ve cesaretlendiren bir yolculuktu. Toplamda 50 saatten fazla otobüs yolculuğu yaptık sonraki günlerde Brezilya’da. O yüzden Brazil Sul’dan bahsettiğim bu yazıyı yazmasam olmazdı.
Belirsizliklerle başa çıkmaya ve kendinize güvenerek kalın!

“Bir seyahat tarzı olarak belirsizliği sevenler ve bu seyahatin müthiş sürprizi Brazil Sul” üzerine 4 yorum